
Bu ayki Haberleri Okuma Kılavuzu köşemizde mevcut gündem “Koronavirüs’le” alakalı yazacak/söyleyeceklerimiz var. Ancak, garip bir durumdan -en azından bana öyle geliyor- bahsederek başlamak istedim.
Şu soruyu sesli bir şekilde sorduğumu varsayın: “Geçtiğimiz ay en çok konuştuğumuz konu neydi?”
Hatırlar mısınız, daha birkaç ay önceye kadar tüm Türkiye 10 yaşındaki bir çocuğu konuşmuş, TV programlarından sosyal medyaya, “uzmanlardan” bakanlara kadar hep birlikte Atakan’la alakalı değerlendirmeler yapıyorduk. Şu an, şimdi, bugünlerde bu çocuğu konuşan, adını duyan, hatta hatırlayan var mı?
Neyse, bunu sadece haberlere ve gündeme dair genel bir görme/kuma kültürü olması açısından paylaştım. Zira buradan bile verdiğimiz neredeyse hiçbir haber veya habere konu olan olay, hayatın asli unsuru değil...
Evet, bu ayki mevzumuza gelebiliriz. Yani, Koronavirüs’e...
Nedir bu Koronavirüs?
İlk olarak Çin’in Wuhan Eyaleti’nde 2019 Aralık ayının sonlarında gözüken, solunum yolunda gelişip; bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür.
Tabii şunu da söylemek lazım: Koronavirüs her ne kadar hastalığın adı olarak algılansa da bu bir “virüs ailesi”nin genel adı. Yani, Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre Koronavirusler (CoV), soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS-CoV) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara kadar çeşitli hastalıklara neden olan büyük bir virüs ailesidir.
2020 yılı itibariyle kavramsallaşan Yeni Koronavirüs (COVID-19) şu an tüm dünyayı etkisi altına alan, binlerce kişiye bulaşan ve hâlâ bulaşması mümkün olan, yine binlerce kişinin ölümüyle (net rakam her an değişmekte) sonuçlanan bir özelliğe sahip.
Komplo Teorisyenleri ve “Herkonuloglar”
COVİD-19’la alakalı özellikle sosyal medya ve WhatsApp yine ciddi bir iletişim kaynağı oldu. Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere “hakiki” uzmanların direktifleri, Çin, İtalya gibi vakıa sayıları 10 binleri geçen ülkelerden gelen paylaşımlar Türkiye için bağımlılık unsuru oluşturdu. Zira zaten #EVDEKAL kampanyasıyla birçok iş yerinin homeoffice çalışma sistemine geçmesi, bazı kurumların mesaiye ara vermesi ve okulların, spor faaliyetlerinin de bir süreliğine durdurulmasıyla, bizleri bu sürece getiren virüsle alakalı olabildiğince haber ve gelişme takip etmek istedik.
Peki böyle bir ciddi gündem, merak uyandıran bir mesele olur da, komplo teorisyenleri boş durur mu? Hele bir de “herkonulog” enflasyonu yaşayan Türkiye gibi ülkelerde...
Durmadılar. Siyaset, seçimler, eğitim, savunma sanayi, yurt dışı operasyonlarımız, FETÖ hadisesi gibi konularda ekranda boy gösteren “uzmanlar” bu sefer de Koronavirüs’ü konuştu.
Hâl böyleyken Çin, İtalya gibi ülkelerdeki virüsü anlatan, sosyal medya veya WhatsApp’tan gelen görüntüler bizler için daha ciddi kaynaklar oldu...
“Hiçbir virüs, alacağımız tedbirlerden daha güçlü değildir”
Yeni tip virüste ilk pozitif vakanın 10 Mart’ta tespit edildiği Türkiye’de yine bu vakanın yakın çevresinden olan kişilere de COVİD-19 bulaşmış ve üçüncü günde vaka sayısı 5’e yükselmişti. O günden itibaren de yetkili ağız olarak Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca virüsle ilgili güncel rakamları her gün paylaşmaya başlamıştı.
Koronavirüs salgınının günden güne artması ve Çin’in yavaş yavaş virüsü yenmesine rağmen; İtalya, İspanya, Fransa ve İran gibi ülkelerin önlemleri geç almasından kaynaklanan bir durumla beraber neredeyse çökme durumuna gelmesi, Türkiye için önemli bir örnek teşkil etti. Bu doğrultuda Sağlık Bakanlığı’nın öncülüğünde bir dizi önlem alındı.
Ve ana slogan olarak da şu kayıtlara geçti: “Hiçbir virüs, alacağımız tedbirlerden daha güçlü değildir.”
Biyoterör: Virüsünüz Nasıl Olsun?
“Komplo teorisyeni” diye adamları eleştirdik ama bazı gerçeklerin teori dışında algılanmaya da ihtiyacı var. Şunları sorarak ve cevabını biraz düşünmenizi isteyerek devam edelim:
1. Koronavirüs nasıl birden ortaya çıktı?
2. Yarasa ve yılandan bulaştığı söylenen bu virüs, milyonlarca yıldır yarasa ve yılan yiyen Çinlilerde daha önce neden görülmedi?
3. “Dış güçlerin oyunu” klişesine sığınmak istemem ama, acaba bu virüs küresel bir deneme mi?
Türkiye’ye gelerek devam edelim:
1. Bu virüse karşı korunma yolu olarak kullanılan maske, kolonya, dezenfektan gibi malzemeler nasıl ve hangi ahlaki gerekçelerle karaborsaya düştü?
2. Sonuçta bu bir salgın; her ne kadar temkinli ve sakin kalmak gerekse de, bazı insanların korku psikolojisi gereği aldığı önlemlerle dalga geçmek, alay etmek, küçük düşürmek ne kadar doğru?
3. Sosyal medyada, Whatsapp’ta dolaşan ilginç ses kayıtlarına hâlâ nasıl itibar ediyoruz?
Dünyadaki terör sorunları, ardı arkası kesilmeden sadece vücut değiştirerek karşımıza gelmeye devam ediyor. Şu an koronavirüs üzerinden, aynı diğer terör tipleri gibi; korku psikolojisini, galeyana getirmeyi, yağmalamayı ve karaborsayı konuşuyoruz. Ve meselenin sonu ile çözümü; her sıkıntılı süreçte olduğu gibi yine ahlakta, adalette ve şeffaf olabilmekte birleşiyor.
Karantina dolayısıyla evde daha fazla vakit geçiren ebeveynler ve çocuklar,
Evdeki vakti değerlendirmek için dalga dalga yayılan kitap okuma listeleri,
STK’ların salon programlarını sosyal medyada canlı yayına taşıması,
Skype, Zoom gibi çoklu katılımlı online görüntülü toplantı sistemlerinin evde çalışanlar için toplantı aracı olması,
Maske, dezenfektan, kolonya gibi virüse karşı dezenfektan özelliği olan malzemelerin fırsatçılar tarafından karaborsaya düşmesi,
Ve dahası...
Bütün bunlar geldiğimiz noktada inancın, bilimin, sağduyunun, birlik ve beraberlik içinde olabilmenin, devlet aklının ve ahlakın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
“Canı Allah verir, Allah alır”
Tabii ilginçtir, Diyanet’in Cuma namazları dahil cemaatle namaza ara vermesine rağmen zorla namaz kılmak isteyenler; hatta 65 yaş üstü olup da risk grubunda bulunanların buna ön ayak etmesi, park, bahçe ve banklarda hâlâ insanların bir arada olmaktan endişe duymamaları, devletin ve uzmanların tüm uyarılarına rağmen, düğünlerin, toplantıların ve toplu organizasyonların iptal edilmesine rağmen bunları takmayanları, ciddiye almayanları da gördük. Maalesef... Türkiye’deki can kayıplarının hep 65 yaş üstü olmasını bile önemsemeyenlerin de sloganı, önlemin önemsiz olduğunu belirten şu ifade oldu: “Canı Allah verir, Allah alır.”
Canı tabii ki Allah verip, Allah alır. Ama bunu cahilce bir slogan haline getirip toplu hareket etmekten kaçmamanın İslam’la da alakası yok.
BELKİ DE...
En başta gündemle ve gündemin nasıl hızlıca gelip geçtiği; unutulduğu üzerine bir şeyler söylemiştim. Yine aynısı söyleyerek “acaba önümüzdeki ay neler konuşacağız” diyerek bitirelim... Zira tüm dünyada hayatı durma noktasına getiren koronavirüs bile bir gün geldiğinde eskide kalmış bir haber olabilir. İnşallah...