• Reklam
  • Künye
  • İletişim
  • ABONE OL!
  • GENÇ'e Yazı Gönder
  • Atölye Çalışmaları
    • Yazı Atölyesi
    • Fotoğraf Atölyesi
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS
Kısa yoldan ABONE olmak

logo

  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
  • SÖYLEŞİ
  • KÜLTÜR & SANAT
    • Sinema
    • Kitap
    • Gezi
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KAFALARDAKİ SORULAR
  • ARŞİV
  • ABONE OL!
Anasayfa
  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
  • SÖYLEŞİ
  • KÜLTÜR & SANAT
    • Sinema
    • Kitap
    • Gezi
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KAFALARDAKİ SORULAR
  • ARŞİV
  • ABONE OL!
  • Yitik Hikmet
  • Düşerek Büyüyen Bir Çiçeğiz
  • Eğer Ölürsem Benden Başka Kimseyle Evlenme!
  • Ölümün Hikâyesi
  • Yetim: İnsanlığı Yetiştiren İnsan
  • Gönül Elçileri Konuşuyor!
  • Ringelmann Etkisi: Bireyin Psikolojik ve Fizyolojik Süreci
  • Rahmet Dolu Misafir
  • Her Kesrette Bereket Var Mıdır?
  • Yeni Dünyanın Ebabilleri
  • Bu Da Geçer Ya Hu
  • Tüm Mutluluklar Yürekte
  • Dünya Yine De Yaşamaya Değer Bir Yer
  • Ecdada Vefa(!)
  • Deliriyor Muyuz Yoksa Işıklar Mı Kısıldı?
  • Bireycilik Tufanı
  • Kendine Merhamet Etmeyi Unutan İnsan
  • Şu 10 Kişinin Cennetlik Olduğunu Duydum
  • ANASAYFA
  • İzi Kalır
  • Yağmurdan Sonra

Yağmurdan Sonra

25.02.2020 23:23
İzi Kalır
2778
Emre Topoğlu

Kararlı ama yavaş adımlarla yürürken, tüm ciğerlerim doluyor soğukluğu ile havanın. Her nefes verişimde ağzımdan ve burnumdan çıkan dumanlar; meğer ne kadar da hızlı yok oluyormuş; sahi bugüne dek nasıl fark etmemişim?

Bazen kendimi çok yalnız hissettiğim oluyor onca kalabalığın içinde… İçim hüzünle doluyor sebepsizce. Nedenini düşünüp, suçu üzerine yıkacağım bir bahane buluyorum her defasında ama hiçbir bahanenin gerçek fail olmadığını da bal gibi biliyorum. Ruhumuz buraya ait değil ve eğreti duruyoruz bu kaygan zeminli, adına dünya dediğimiz yerde her birimiz… “Belki de tüm sebep bu!” diyerek, çayımın bardak dibinde kalan son kısmını hızlıca içip; bu kabz hali ile kalkıyorum açık gördüğümde muhakkak bir çay içimlik oturduğum o küçük çay ocağından…

Hafiften kapalı bir hava, yağmur henüz terk etmiş buraları; yerlerde ıslaklığı, burnumda kokusu var. Yağmurdan sonra, her şey ne kadar da mahzun, ne kadar da tatlı bir hüzünle kaplı oluyor ve galiba ben bu hüznü çokça seviyorum.

Kararlı ama yavaş adımlarla yürürken, tüm ciğerlerim doluyor soğukluğu ile havanın. Her nefes verişimde ağzımdan ve burnumdan çıkan dumanlar; meğer ne kadar da hızlı yok oluyormuş; sahi bugüne dek nasıl fark etmemişim?

Gerçi bugüne dek fark edemediğim onca şeyin arasında bu ne kadar önemlidir, inanın kestiremiyorum. Aslında ihtiyacımız olan; bakmak değil görmek, duymak değil dinlemek biraz sanki… Farklı yüzler görüyorum hızlı adımlarla oraya, buraya doğru koşturan ama ekseriyeti mutsuz gibi görünüyor bana… Muhtemelen yine havaya bağlayacağız bu muhabbetin sonunda tüm karamsarlığımızı ama aslında hiç de öyle değil, biliyoruz…

İşte bu düşüncelerle adımlarken; istemsizce gözlerimi kapamış olduğumu, ayağımın takıldığı kaldırım vesilesi ile fark etmiş oldum. Hafifçe gülümsedim kendime; zira bir şeyler düşünürken ya da canım çok sıkılınca gözlerimi kapama huyundan vazgeçemedim bir türlü. Gözlerimi kapatınca kimse beni görmüyor zannediyorum hala ya da buna inandırmışım kendimi; zira “öyle demişti annem!” diye iç sesimle muhabbet ederken, aslında gitmek istediğim yere değil de kalp hafızamın tam da ortasına doğru ilerliyor olduğumu, yine çok sonra fark ediyorum.

Beş çocuklu bir ev, yaşları ben hariç birbirine yakındır bizimkilerin. O sebeple ben biraz yalnız kalmışım ve haliyle yalnızlığın verdiği aksi bir yanım vardı hep. Hoş, hâlâ da çok sakin sayılmam ya, neyse…

O zamanlarda kendime en yakın hissettiğim kişi sanırım evimizin en yaşlısı olan rahmetli babaannemdi. Evimizin en prestijli yeri, babaannemin kareli battaniyesini serip oturduğu, sobanın hemen arka kısmıydı. Sıcaklığın en hoş hali tam da burada hissedilirdi; zira O’nun tecrübesi ile bulduğu bu noktada, sıcaklık yakmayacak derecede olurdu. Okul dönüşü dizlerine yatar, bozuk şivesi ile söylediği “makaram sarı bağlar, kız söyler gelin ağlar!” türküsünü dinlerdim, yemenisinden sarkan kınalı beyaz saçlarını izlerken…

Buruşuk elleri ile saçımı okşardı; ben “bi daha söylesene babaanne!” derdim dalga geçmek için. O ise hiç bozulmaz, tekrar tekrar bıkmadan, usanmadan mırıldanmaya devam ederdi. Nerden bilecektim şimdi bu türküyü her dinleyişimde, o buruşuk ellerinin sıcaklığını başımda hissedeceğimi…

Annem de, babaannemin bu özel alanında giydirirdi hepimizi sırayla üşümeyelim diye... Birimizi giydirirken gözlerimizi kapattırırdı ama her defasında sorun olurdu bu aramızda. Ben en küçük olduğumdan pek umursamazlardı beni ve onları ikna edene kadar asla giyinmez, her defasında annemi bezdirirdim! Ne onlar vazgeçerdi inatlarından, ne de ben mücadelemden. Zira bu benim için varlığımı onlara kabul ettirme mücadelesiydi.

Annem bir defasında, artık inadıma ve söylenmelerime dayanamayacak olacak ki; çaresizlik içinde kendince bir çözüm üretmiş ve kulağıma sessizce: “Oğlum onlar kapamıyorsa sen kapa gözlerini; kimseyi görmezsin o zaman!” diye fısıldamıştı. Aslında bu önermenin mantık açısından doğru ama özünde çok saçma olduğunu biliyordum ama annemi daha fazla üzmemek için kabul etmiş ve kapamıştım gözlerimi… Abilerimin kıkırdamaları arasında üşüyen bacaklarımı pijamanın içine sokma çabamı net olarak hatırlıyor, hatta o anlarda hissettiğim garip duyguyu şu an tekrar yaşıyor gibiyim! Ne çok istiyordum büyümeyi o dönemlerde. Şimdi büyüdüm ama hala içimde büyümeyi bekleyen; varlığını, sesini bir türlü duyuramayan, gözleri kapalı o çocuk yaşıyor…

İşte o günlerden miras bana bu gözleri kapama hikâyesi… Sanki gözlerimi kapadığımda tıpkı eskiden olduğu gibi tüm bu kirlenmişliği görmeyecek, haberdar olmayacak, fark etmeyecekmişim gibi geliyor. Olmayacak biliyorum ama alışkanlık işte bizimkisi…

Kibir, riya, nefret kaplamış her yanımızı… Çeşit çeşit maskeler altında yüzlerimiz; nereye ne lazımsa çıkarıp bir çırpıda takıyoruz. Bir bataklıkta debelenmeye çalışıyoruz sanki ve bu sebepten mutsuzuz… Ağlamayı unuttu gözlerimiz, etrafımızda yaşanan onca acıya rağmen. Açlık ve zulüm altında, binlerce kardeşimiz… Hatta hemen yanı başımızda ne hikâyeler yaşanıyor, gerçekten gözlerimizi kapadığımız! Sanki bir şeyleri çekip alıyorlar içimizden ve farkına bile varamıyor, alışıyoruz her şeye…

Kirleniyoruz, kirleniyor yeryüzü… Neyse, şükür ki yağmur her defasında yıkıyor yeryüzünü…

Peki ya bizim kalbimiz nasıl arınacak kirlerinden? Sanırım bir yağmur da bize lazım; hıçkırıklara karışan, şöyle en fırtınalısından… Bolca yağmalı ki, yağmurdan sonra gönlümüz de bolca ferahlasın!

BU YAZIYI BEĞENİN:

Yazar Hakkında

Emre Topoğlu

Aslen Gaziantepli olup 5 çocuklu bir ailenin en küçük bireyi olarak 1982 yılında Ankara'da doğmuştur. Lise eğitimini Çankaya (Anadolu) Lisesi’nde tamamlayan Topoğlu, lisans ve yüksek lisans eğitimini “ekonomi”, doktorasını ise “uluslararası pazarlama” alanında tamamlamıştır. Uzunca bir süre TBMM'de danışmanlık ve sonrasında Kırıkkale Üniversitesi'nde Ekonomi alanında öğretim görevlisi olarak ...

Fikrinizi / Yorumunuzu Bizimle Paylaşın...

Son Manşetler

  • Yitik Hikmet

  • Düşerek Büyüyen Bir Çiçeğiz

  • Eğer Ölürsem Benden Başka Kimseyle Evlenme!

  • Ölümün Hikâyesi

  • Yetim: İnsanlığı Yetiştiren İnsan

  • Gönül Elçileri Konuşuyor!

  • Ringelmann Etkisi: Bireyin Psikolojik ve Fizyolojik Süreci

  • Rahmet Dolu Misafir

  • Her Kesrette Bereket Var Mıdır?

  • Yeni Dünyanın Ebabilleri

  • Bu Da Geçer Ya Hu

  • Tüm Mutluluklar Yürekte

  • Dünya Yine De Yaşamaya Değer Bir Yer

  • Ecdada Vefa(!)

  • Deliriyor Muyuz Yoksa Işıklar Mı Kısıldı?

  • Bireycilik Tufanı

  • Kendine Merhamet Etmeyi Unutan İnsan

  • Şu 10 Kişinin Cennetlik Olduğunu Duydum

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • Tümü

Benzer Yazılar

Genç İşi
Genç İşi
Efendimiz (SAV), Medine`y...
Her Çekik Gözlüyü Japon Sanma!
Her Çekik Gözlüyü Japon Sanma!
Bizim mahalleye yakın bir...
Hikayemin Kapısını Anahtarla Açtım
Hikayemin Kapısını Anahtarla Açtım
Bir süredir farklı sebepl...
Nedir Oğlum Bu Top Sevdası?
Nedir Oğlum Bu Top Sevdası?
Düşünüyorum da, hayatın i...

Genç Dergisi 189. Sayı

POPÜLER YAZILAR

  • Son Eklenen
  • Çok Okunan
  • Haber Merkezi

Yitik Hikmet

Düşerek Büyüyen Bir Çiçeğiz

Bir Selam Bin Kelam Doğurur, Bakarsın Kalpleri İslam`la Yoğurur

Eğer Ölürsem Benden Başka Kimseyle Evlenme!

Ölümün Hikâyesi

Yetim: İnsanlığı Yetiştiren İnsan

Gönül Elçileri Konuşuyor!

Genç Dergi Mayıs Sayısı Çıktı! 8021368

Bagamoyo Afrika... 4913539

Kasım Sayımız Çıktı! 3348475

Hangi Filmi Neden İzleyelim? (Özel Çalışma) 1163338

En Güzel Cuma Hediyeleri! 281564

10 Soruda Sen Kimsin? 261597

Leyla ile Mecnun Fuzuli mi? 161934

11.08.2022

Yitik Hikmet

07.08.2022

Düşerek Büyüyen Bir Çiçeğiz

01.08.2022

Eğer Ölürsem Benden Başka Kimseyle Evlenme!

01.08.2022

Ölümün Hikâyesi

31.07.2022

Yetim: İnsanlığı Yetiştiren İnsan

29.07.2022

Gönül Elçileri Konuşuyor!

26.07.2022

Ringelmann Etkisi: Bireyin Psikolojik ve Fizyolojik Süreci

Tüm Videolar

Video GENÇ

En Önemli Yetenek: Sunum!
Takip Edin

GENÇ Twitter Akışı

@gencdergi kullanıcısından Tweetler
TÜM FOTOĞRAFLAR

FOTOĞRAF GALERİSİ

  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
TÜM YAZILAR

GENÇ BİLİM

  • Yazmak Üzerine Bir Swot Analiz
    İnsanlığın tekâmül süreci...
  • Adâb-ı Muâşeret Hastalıkları ve Edebî İyilik Hâli
    Âdâb-ı muâşeret hastalıkl...

GENÇ FACEBOOK AKIŞI

Genç Dergi

İLETİŞİM

Reklam
ABONE OL!
Künye
Yazarlar
İletişim

GENÇ'ten

GENÇ'e Yazı Gönder
Yazı Atölyesi
Fotoğraf Atölyesi
Psikolojik Danışman
Ödüllü Test










GENÇ Bilişim © 2006 - 2022 . Tüm Hakları Mahfuzdur.
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS