
Zahid Çakır
Uzunca bir süredir, “İlham Veren Buluşmalar” başlığıyla genç arkadaşlarımızla bir araya geliyor, gençlikle ilgili önemli ve gerekli gördüğümüz hususlarda beyin fırtınaları yapıyoruz. Farklı üniversitelerde okuyan, lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyindeki Genç Gönüllüler’le, her buluşmada gençlikle ilgili meseleleri esaslı bir şekilde masaya yatırıyoruz. Zenginlik ve renkliliğimizi korumak adına, buluşmalarda katılımcılar farklılaşıyor, çeşitli STK’lardan da gönüllüler bizimle oluyor ve farklı bir gündem ele alınıyor. 24 Ekim’de gündemimizde “hayatımızdaki boşluklar” konusu vardı. “Hayatınızdaki en büyük boşluk nedir? Neyi arıyor, neyin yoksunluğunu şiddetli hissediyorsun?” sorusu üzerine katılımcı arkadaşlarımızın her biri fikirlerini beyan etti, karşılıklı fikir alışverişinde bulunuldu. Derlenen notlardan bir kısmını sizlerle de paylaşmak isteriz.
Heyecan Yoksa Hayat Yok
Özellikle bu sene boşluğunu hissettiğim o şey, “heyecan”dır. Heyecan her şeyin temeli. O yoksa bir işe girişemez, giriştiğim bir işi ise bitiremem. Mesela, gelecek sene yapacağım işleri şimdiden planlıyorum ama günü gelince ne yazık ki planlarımı erteliyorum. Elbette planlar ertelenebilir fakat bunun sebebi heyecansızlıksa bu benim için önemli bir sorun. Hele ki heyecansız olup da bunun farkında olmadan hayat sürenin vay haline. İşin kötü yanı beni hedeflerime ulaştıracak heyecanı nasıl geri kazanacağımı da bilmiyorum. Bu bütün bir gençliğin yüzleşmesi gereken bir mesele.
Önüne Çıkan Her Şey Fırsat Değildir
En büyük problemlerimden birisi heyecan duyacak bir işe sahip olmamam. Bir işi sahiplenebilmek yahut o işe girebilmek için öncelikle kendimi tanımam, keşfetmem, benliğimin farkında olmak için kafa yormam gerek. Özellikle biz üniversiteli gençler “önüme gelen her fırsatı değerlendirmeliyim” çukuruna çok sık düşüyor; belirli bir alana odaklanamama problemi yaşıyoruz. Birilerinin bize söylediği şeylerin seline kapılıyoruz. Kendimizi nispeten ehil hissettiğimiz ve derinleşmek istediğimiz mevzulara yeteri ilgiyi göstermediğimizde; ilgimiz bölük pörçük olduğunda faydaya dönüşmesi gereken enerjiyi ve heyecanı kendimizde bulamıyoruz. Kendimizle yüzleşmek yerine dışarıdan gelen her müdahaleye açık olmak bizi yıpratırken aynı zamanda içimizdeki o boşluğu da oluşturuyor.
Niyetin Kadarsın
Hayatımda niyet boşluğu olduğunu düşünüyorum. Yaptığım işlere niyetimi tashih etmeden giriyor olmak bunun farkına vardığımda beni güçsüz hissettiriyor. Tabii ki hayatın akışı içerisinde niyetimizi her daim tashih etmek mümkün olmayabiliyor. Mesela geçtiğimiz günlerde girdiğim Hadis dersinin ilkinde işlediğimiz “Ameller niyetlere göredir” hadisiyle ilgili olarak hocamız “Bu derse ‘Ben abdestimi aldım da Peygamber Efendimizin bir hadisini öğreneceğim’ diyerek mi geliyorsunuz? Yoksa ‘Hoca bunu sınavda kesin sorar.’ diyerek mi?” diye sordu. O derse, sınavda çıkacak bir konuyu kavramak maksadıyla geldiğimi kendime itiraf ettiğimde, birçok işimi sıhhatli bir niyetim olmadan yaptığımı fark ettim. Yaptığımız işleri ne niyetle ve hangi saikle yaptığımı bilmemek de önemli bir boşluk doğuruyor hayatımda.
Bir Durup Düşüneyim: Ben Kimim?
Hayatımızda sükun eksiği var. Durup dinlenecek, düşünecek, kendimle yalnız kalacak bir alanım ne yazık ki yok. İçinde bulunduğumuz çağda uzleti yitirdik. Kendimle kalabileceğim bir ortamın olmadığı çağdayız. Yalnız olduğum her anımda telefon ve bilgisayarla birlikteyim. Arkadaşlarımlayken de konuşmadığımda sorunluymuşum gibi muamele görüyorum. Kendimle baş başa kalma imkanımın son derece sınırlı olması beni ürpertiyor ve kendimi arama yolculuğumdaki önemli engellerden biri olduğunu düşündürüyor.
Peygamber Efendimiz’in Hira Dağı’nda yalnız kalması çok çarpıcı bir misal. Bizim Hira’mız var mı? Bırakalım Hira’yı, sessiz kalma, konuşmama özgürlüğümüz var mı? Biraz yalnız vakit geçirsek, konuşmamızı azaltsak hemen problemli insan muamelesi görüyoruz.
İzole Ortamlar Bizi Savunmasız Bırakıyor
Beni rahatsız eden şeylerin başında birbirimizi dinlemememiz ve ortak birikimlerimizden yeteri kadar istifade etmememiz geliyor. Toplum olarak zengin bir dilimiz ve büyük ilmi birikimimiz olmasına rağmen bu imkanları yeteri kadar kullanmıyoruz.
Ayrıca hayata karşı yabancıyım. Büyüdüğüm ortamın ülkenin geri kalanına yabancı ve çağımıza göre kendini güncellememiş olması karşılaşacağım muhtemel boşlukları doğuruyor. İzole ortamda kendimi güvenli ve güçlü hissederken, o ortam dışında savunmasız kalacağımın farkına varamıyorum. Bunu her anladığımda ise ne yazık ki çok geç oluyor. Hasılı gettom dışında kalan insanlarla iletişim kurmada yol ve yöntem eksikliği hissediyorum.
Belirsizlik… İşte Boşluğun Sebebi Bu
İletişimde belirsizliği azaltma teorisi vardır. İnsanlar tanıştıklarında aralarındaki belirsizlikleri azaltmak üzere hareket eder; karşısındakinin sosyo-ekonomik durumunu, aile yapısını, kültürünü ve sosyal sermayesini anlamak için gözlem yapar, sorular sorar. Böylelikle eksiklikler giderilir ve iletişim tamamlanır. Buradan hareketle hayatımızdaki belirsizliklerin tamamlanması ve boşlukların dolması arasında bir ilişki kurulabilir. Ama hayatımızdaki belirsizliklerin giderilmesi kişiler arasındaki iletişimdeki belirsizliklerin giderilmesi kadar kolay olamıyor. Zira hayatımızın merkezinde olan inançlarımızı doğası gereği sınayamamamız ister istemez bir belirsizliğe yol açıyor. Bunun için özellikle itikadi meselelere eğilmemiz ve inançla ilgili mevzuları akıl ve mantığımıza uygun şekilde içselleştirmemiz son derece mühim.
Her Yerde Olayım Diyen Bir Yerde Olamıyor
Üniversite başladığım ilk yıl her programa gideyim, her kulüpte yer alayım, her işin ucundan tutayım istiyordum. Önemli olanın bu heyecanı verimli kullanmak ve uzun vadeye yaymak olduğunu yeni yeni anlıyorum. Bir yerde olan her yerde her yerde olan hiçbir yerde ifadesi yahut amellerin en güzeli az ama devamlı olandır düsturundan hareketle işlerimde heyecanı muhafaza edebilmek ve dolayısıyla başarılı olmak için itidalli ve istikrarlı olmayı bilmeliyim.
Şahsiyet Giyip Çıkarılır mı?
Kendimi bir grup yazarla yahut birtakım meselelere ilişkin kitaplarla sınırlandırmış olmamın boşluğunu yeni yeni hissediyorum. Bunca zaman kendime bir şahsiyet arayışında olmuş olmam beni yoruyor. Fark ediyorum ki insanların belirli bir kimliği yok. Değişen ortamlarda ve bağlamlarda farklı kimliklerle ortaya çıkıyorlar. İnsanlara bir kimlik dayatıp, dayattığın kişi olmaya çalışmak çok zor ve suni.
Rehberim Olsa Büyük Adam Olurum
İnsan elbette hata yapacak ama yol gösteren olmadan yapılan işler boş oluyor, bu durum insanda boşluk da yaratıyor. Şu hayatta gıpta ettiğim ve belki kıskandığım şey, ailesi tarafından çok iyi şekilde yönlendirilmiş bir gençtir. Benimle aynı sıralarda oturup da rehberlerinin yönlendirmesiyle benim geçmişte yapmadığım şeyler için ah vah ettiğim her şeyi yapmış olması açıkçası beni kıskandırıyor.
Beni tanıyan ve bana özel reçeteler oluşturan bir rehberin boşluğunu, eksikliğini hissediyorum. İhtiyacını hissedip aradığım şeye mürşit mi denir, mentor mu denir, üstad mı denir yahut yaşam koçu mu denir bilemiyorum ama güvenebileceğim, danışabileceğim birinin eksikliği hep gündemimde.
Hayırda Hayır Olur mu?
İnsanlara hayır diyememek ve bundan dolayı sürekli kendimden ve isteklerimden tavizler vermek dışarıya yansıtmasam da içimde bir huzursuzluk doğuruyor. “İçimde bir şey eksik ama ne?” sorusunu sormama sebep olan şeylerden birinin bu huyum olduğunu düşünüyorum. “Ben”den çok “biz”i düşünelim diyerek büyütüldüğümüz ve bunun sınırını iyi çizmediğimiz için kendimizi feda edelim düşüncesinde feda olan hep “biz” oluyoruz. Bu dengenin olmaması işlerimizi sekteye uğratıyor; hayatımızda boşluklar oluşturuyor.
Çoktan Evlenmem Gerekirdi!
Dün gece bu toplantıda bize yönelttiğiniz soruyu yatmak üzere olan bir arkadaşıma sordum. Etrafında dikkatini dağıtacak hiçbir şey yoktu. Tüm samimiyetiyle cevap verdiğine eminim. Dedi ki “Benim bu vakte kadar çoktan evlenmem gerekirdi!” Kurân’i ifadeyle birbirimizde sükun bulmak amacıyla bir araya geleceğim tatlı bir kadın sesinin boşluğunu hissediyorum. Her ne kadar bu ifade gülüşmelere neden olduysa da büyük bir kitlenin hislerine tercüman olduğumu düşünüyorum. İnsanın sevme potansiyeli çok erken safhalarda meydana çıkan bir şey. Uzun zamandır bir insana karşı o aşkın, ilahi hissiyatı yaşamıyorum. Ve şimdi görüyorum ki o hissiyat içerisindeki hareket kabiliyetim ve hayata karşı duyduğum heyecan şimdi yok. Çünkü sevgi ve aşk, şairin “onu yaralar kıpırdatıyor ve o sertelmektedir yaralardan” dediği gibi muharrik güçtür. Heyecansızlığımızın bir sebebi de bu olabilir.