
Ayşe Saliha Emon
Bundan on beş, on altı sene falan önce olması lazım. Televizyon kanalları arasında zapping yaparken bir diyaloğa denk gelmiştim. Muhtemelen Hollywood yapımı bir diziden alt yazılı bir sahneydi.
Kim kimin nesi, kimin fesi bilmediğim karakterlerden orta yaşlı kadın, karşısındaki genç adama bir şeyler söyledi. Adam kadına döndü ve şöyle dedi: ‘Ayy heyyt yuu.’ Bu söz üzerine kadın adeta şoka girdi.
İçimden dedim ki: Yahu bu kadar dehşete kapılmanın âlemi ne? Alt tarafı ‘Senden nefret ediyorum’ demiş.
O dönemlerde de yaşıtım gençler arasında her şeyden nefret etmek pek bir meşhur. Mesela bir arkadaşım; farelerden, kantinde çalan müzikten ve matematikten nefret ediyor. Tamam filmcisiniz anladık da nedir bu ‘heyt yu’ artistliği?
Sonra ekrandaki kadın kendini toparladı ve şöyle dedi: ‘‘Sevginin karşıtı nefret değil, kayıtsızlıktır. Eğer benden nefret ettiğini söylüyorsan bu benimle hâlâ ilgilendiğin anlamına gelir.’’ Elin Amerikalısının ettiği lafa bak.
Yaz bunu güzel söz, dedim. Ekmeğini de az yemedim. Nerede ‘Ay heyt yu’ diyen birini duysam yapıştırıyordum bu lafı.
Ne oyuncuları bilirim ne diziyi. Yirmi saniyede bu diyalogdan hisseme düşeni alıp ekranı da kapatmıştım. Diziyi izlemeye başlasaydım kim bilir ne laflar ederdim.
Şaka bir yana, nefret etmek ciddi bir eylemdi. Üstelik evrenseldi de. Yani öyle ekspireso şiki latteciden falan nefret edilemezdi. Enerji israfı olurdu.
Dil de kalp de, bir şeye buğuz ettiğinde buna değmeliydi. Meselâ zulme, zalime, kötüye, kötülüğe kapı aralayan her şeye… Her türlü harama…
…
Aradan zaman geçti. Sosyal medya yaygınlaştı. Bu kez de klavyesinden, bir şeyleri ölümüne sevdiğini, ya da nefret ettiğini söyleyen bir güruh türedi.
- Falanca şu şeyden nefret ediyorum
- Ne demek nefret ediyorum, ben bu şey için ölürüm be
- E ne olacak şimdi?
- Hadi kapışalım.
İşin kötüsü, bu rüzgârdan çoğumuz etkileniyoruz. Maalesef sevgiyi de nefreti de yanlış yerlerde israf etmeye meylediyoruz. Geriye kayıtsızlık kalıyor. Bizim dizideki yengeye kalırsa bu da en kötüsü.