
Afrika nasıl bir yerdir diye bir soru sorsam size, ne düşünürsünüz? Vereceğiniz cevap büyük ihtimalle Afrika’nın muhteşem doğasıyla veya çikolata kaplı insanlarının fakirliğiyle alakalı olacaktır. Batılı devletlerin sömüre sömüre bitiremeyecekleri kadar zengin bir kıta Afrika kıtası, ancak insanların büyük bir çoğunluğu günlük birkaç dolar ücrete çalışarak yaşamaya çalışıyorlar. Bu fakirlik tarih boyunca süregelen bir şey miydi peki? Gelmiş geçmiş en büyük devletlere de baktığımızda Afrika’dan, Mısır dışında, bir devlet de göremiyoruz, acaba gerçekten de öyle mi?
Afrika’da su kuyusu açma hayalimden dolayı Afrika tarihini araştırmaya başlamıştım. İslam’ın dünyaya yayılmasında önemli rol alan şehirlerden birinin de Afrika’nın batısında günümüz Mali sınırları içerisinde olduğunu öğrendim.
11. Yüzyılda Kuzey Afrikalı tüccarlar Sahra ticaret yollarını da kullanmaya başladılar. Mali’de yer alan Timbuktu şehri de bu ticaret yolunun önemli bir durağıydı. Zamanla yerel halk tüccarlardan İslam’ı öğrenmeye başladı. Müslümanlar, sayıları arttıkça yönetimde de söz hakkı sahibi olmaya başladılar. Aradan çok zaman geçmeden 1312 senesinde Afrika krallarının en güçlüleri arasına Müslüman bir kral girecekti.
O, Mansa Musa idi.
Kralların Kralı
Mansa yerel dilde kralların kralı demekti. Daha önce kimsenin almadığı bu ünvan Musa’ya nasip olmuştu. Tahtı babasından devraldığında 32 yaşında olan Musa, samimi dindar bir insandı. Halkını dinler, vatandaşların sıkıntılarını gidermeye çalışırdı. Önemli ticaret yollarının üzerinde kurulan devlet Musa’nın etkisiyle imparatorluğa dönüşecekti. Önemli altın ve tuz madenleri işlenmeye başlanmış ve ticaret yollarıyla Afrika’ya dağılmaya başlamıştı. Musa yaptığı fetihler sonucunda sınırlarını genişletmiş, Batı Sudan’ın büyük bir kısmını zapt etmişti. Daha sonralarda ülkeyi tek sistemli ekonomi ve yasa içinde yürütmeye başladı.
Tek sistemli yapı Musa Mansa`yı Afrika tarihinde en büyük devlet adamlarından biri yaptı. Timbuktu şehri, Mansa’nın himayesi altında zenginlikte ve prestijde büyüdü ve en güzel şairlerin, bilim adamlarının, Afrika ve Orta Doğu`lu sanatçıların toplandığı merkez haline geldi, şehir artık Sahra’nın yıldızı olmuştu. Mansa eğitime çok önem veren bir kraldı. Önceleri Sudan’lı öğrencileri Fas’a eğitime gönderiyordu, daha sonralarda Timbuktu’ya döneminin en büyük üniversitesini kurduracaktı.
60.000 Kişilik Hac Kafilesi
Ömer b. Abdülaziz döneminde zekât verecek kimse kalmamıştı diye biliriz, insanlar fakir birilerini bulup da zekatlarını veremiyorlardı. Bir benzeri durum Mali halkının da başına gelmişti. Zenginlik öyle bir duruma gelmişti ki bu kadar malın hesabından korkan Mansa Musa bu duruma bir çözüm aradı. Çözüm olarak, tabiri caizse “Ben hacca gidiyorum gelmek isteyen peşime düşsün” diye halkına bir duyuru yaptırdı. Bu sıralarda takvim yaprakları 1324 senesini gösteriyordu. Hacca giderken yol boyunca karşılaşılacak fakirlere zekatlar verilecekti. Hacca gelemeyecek olanlardan külçeler dolusu altın toplandı. Kafile hazır olduğunda 60 bin kişi gibi yola düşmeyi bekliyordu. Bu kadar insan o dönemde büyük bir orduya tekabül ediyordu.
Kafilede; her biri yaklaşık 130 kiloya tekabül eden altın külçeleri taşıyan 70 deve, altından asaları taşıyan 500 köle, kafiledeki hayvanlara ve insanlara hizmet edilmesi için ise toplamda 12 bin köle vardı. Kervan yola düşmüştü. Mansa Musa karşılaştığı her fakire yardım ediyordu ama yetmiyordu; Kral, Mekke’ye kadar uzanan yolculuğu boyunca her cuma namazının kılındığı yere birer camii yaptırdı. Memlük Sultanı’nın şehrine, Kahire’ye geldiklerinde öyle büyük bir harcama yapıldı ki Kahire’de altının değeri düştü, yapılan alışverişler sonucu ülkedeki ekonomik kriz kalktı ve yerel halk uzun bir sürenin ardından refaha kavuştu.
Gelmiş Geçmiş En Zengin İnsan
Hac vazifesi yerine getirilmiş, kişinin en büyük haccı olan gönüllere girme işi için de elden gelen yapılmıştı. Mansa Musa döndüğünde Timbuktu’da büyük bir cami inşa ettirdi. Bu cami 2000 kişinin aynı anda ibadet edebileceği, şu an bile dünyanın en büyük kerpiç yapısı olan Timbuktu Ulu Cami ya da diğer adıyla Djingareyber Cami idi. Aradan çok zaman geçmeden 1337 yılında Krallar Kralı Musa tabii nedenlerden dolayı hayatını kaybetti. Hem kendi hem de gönlü zengin bir hükümdar olarak hayata gözlerini yumduğunda mal varlığı bugünkü değeriyle 400 milyar dolara tekabül ediyordu. Ufak bir hatırlatma yapmak gerekirse, günümüz dünyasının en zengin insanı Amazon’un kurucusu Jeff Bezoz’un mal varlığı 116 milyar dolardır.
Yapılan hac dünyada büyük ses getirmişti. Venedikli tüccarlar Mansa Musa’nın zenginliğini duymuştu. Kulaktan kulağa yayılan efsanevi zenginlik Portekizli kaşiflerde merak uyandırmıştı. 1400’lü yılların ortalarında Portekizliler Ümit Burnu keşfederken, Mansa Musa’nın bıraktığı imparatorluk taht kavgaları yüzünden yıkılmıştı. Kıtlıklar içinde cadı avıyla uğraşan Avrupa’nın maymun iştahı kabarmıştı artık, sonrası ise malumunuz. Günümüzde Mali resmi dilinin Fransızca olduğunu söylemem kâfi.
Ne kadar malımız olursa olsun, az veya çok, hesabını veremeyeceğimiz malımız olmasın, Allah o kadar maldan korusun ve bizlere hayırlısını nasip etsin. Mansa Musa ve beraberindekiler, bir ülkenin ekonominisini düzeltecek kadar zekât verebiliyordu. Allah’tan aldıklarını Allah’a geri veriyordu onlar çünkü öyle öğrenmişlerdi. Hz. Ömer değil miydi Hz. Ebubekir’le hayır dağıtma yarışına giren? Tüm yazıya özet olabilecek bir ayetle yazımı bitirip sözü sizlere bırakıyorum. Bakara suresi 262. Ayette şöyle buyrulur: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir.” Hû.