
İslam güneşinin dünyaya yayılış serüvenini bahse aldığım yazı dizimde bu sefer “Rüyalarımdaki Şehir” diye tabir edebileceğim Semerkant’tan bahsedeceğim. Bu dünyadan daralıp hayal dünyama yaptığım her kaçamakta kendime mekân olarak 1400’lerin Semerkant’ını seçerim. Zihnimde, ışıl ışıl parıldayan şehrin küçük bir esnafında çırak olarak çalışan haylaz bir çocuğumdur. Dönemin büyük âlimlerinin ayaklarının tozuyla bezenen bu şehir benim için, gizin bile kendinden gizlendiği, her bir taşının altında keşfedilmeyi bekleyen sırlara vakıf olan kadim bir şehirdir. Peki, neden Semerkant? Buyurun.
Şehrin ismi Farsça’da taş, kaya anlamına gelen “Soğdça” ve kent anlamına gelen “Kand” kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Orta Asya’nın en değerli topraklarındaki Semerkant, Seyhan ve Ceyhan nehirleri arasında bugünün Özbekistan’ında, milattan önce yaklaşık 14. yüzyılda Persler tarafından kuruldu. Seyyahların cennet diye bahsettikleri şehir, tarihte birçok büyük hükümdara ev sahipliği yaptı. Milattan önce 329 yılında Büyük İskender’in hükmettiği şehre, 712 yılında Müslümanlar hâkim oldu.
Müslümanların şehre hâkimiyeti, Emevîler’in Horasan valisi Saîd b. Osman’ın 676 yılında düzenlediği bir sefer ile oldu. Sefer sonucunda Semerkant Kralı Tarhun, Müslümanlara vergi ödemeyi kabul etti ve barış yapıldı. Rivayetlere göre kuşatma sırasında Peygamber Efendimiz’in amcası Abbas’ın oğlu Kusem şehit olmuştur. Tarhun anlaşmayı bozunca şehir, Selm b. Ziyad tarafından ikinci kez fethedildi.
Gerçek Fetih Nasıl Oldu?
Semerkant, fethedilmesine rağmen coğrafi konumundan ötürü farklı dinlerden ve ırklardan insanlara mensubtu. Gerçek fetih, Halife Ömer b. Abdülaziz’in tebliğ heyetini Semerkant’a göndermesiyle başladı. Çevre bölgelerden de dâhil olmak üzere insanlar akın akın Müslüman oluyorlardı. Kısa bir süre sonra bu bölgeden 30.000 kişilik bir ordu, İslam’a hizmet etmek için hazır olacaktı.
İnsanlar gördükleri hoşgörü kadar hükümdarlarına hizmet etti. Çok az bir süre sonra Horasan ve Semerkant’a gönderilen valilerin sert tutumu karşısında, uzunca yıllar devam edecek isyanlar başladı. Nihayetinde 800’lü yıllarda refaha kavuşan şehir, Samaniler devrinde ilmî, kültürel ve ekonomik açıdan İslâm dünyasının incisi olmuştu. İpek yoluna hâkim komundan ötürü ticaretin merkezi haline gelen Semerkant, daha sonralarda üretimde de ilerleyecek, en kaliteli kağıtları üretecek, ipek ve yün dokumalarıyla ünlenecekti.
Semerkant dünya okulunun en sevilen sınıfı da oldu. Uluğ Bey, Ali Kuşçu, İmam Maturudi gibi âlimler, talebeliklerini Semerkant’ta yapmıştı. Dahası Necmeddin en-Nesefî, el-Ḳand fî ẕikri ʿulemâʾi Semerḳand isimli eserinde 1000’den fazla Semerkantlı âlimi tanıtacak asırlar sonra Amin Maalouf ise “Dünya’nın güneşe bakan en güzel yüzü” diye bahsedecekti.
Cengiz Han Fırtınası
Ancak her ilkbahardan sonra gelen sonbahar 1220 senesinde bu kadim memlekete de uğrayacaktı. Cengiz Han şehrin üstünde bir fırtına esti ve taş üstünde taş bırakmadı. İbn-i Batuta şehre 1350 yılında geldiğinde harabelerin arasında ancak az miktarda meskûn ev gördüğünü ve şehri çevreleyen surun neredeyse yok olduğunu anlatıyordu.
Moğol istilası 14. yüzyılın sonlarında bittiğinde şehri yeniden imar etme görevi Timur’a düştü. Timurlenk bölgeyi tamamen hâkimiyetine aldıktan sonra Semerkant’ı kendine başkent seçip, alim ve sanatkarları şehre toplayarak işe koyuldu. Günümüze kadar ulaşan yapılar çoğunlukla Timur ve torunlarının eserleridir. Timur’dan sonra Özbeklerin eline geçen Semerkant, günümüzde 1 Eylül 1991’de bağımsızlığını ilân eden Özbekistan Cumhuriyeti’nin on iki oblastından (eyalet) birinin merkezidir.
Fatih Sultan Mehmet’ten Davet
Semerkant tarihine yaptığımız bu küçük gezide aslında küçük bir dünyaya uğramış olduk. Şehir hakkında biraz daha detaylı bir araştırma yaptığımızda, esnafından hükümdarlarına dünya tarihini etkileyecek gelişmelere şahit olduğunu görürüz. Semerkant’ta üretilen kağıt, âlimin kalemine değdiği zaman bir başyapıt olup ipek yoluyla dünyaya yayılıyordu. Fatih Sultan Mehmet Ali Kuşçu’yu İstanbul’a davet ediliyordu mesela. İlim; Astronomi, Matematik veya derya deniz, âlim Ali Kuşçu, padişah da Sultan Mehmet idi. Öyle bir zamanın böyle bir emanetiydi Semerkant. Hayallerimizdeki dünyaları gerçekte yaşayabilme temennisi ve duasıyla...