Hayatta bize sunulan seçenekler mutlak iyi ve mutlak kötü şeklindeki iki seçenek olmuyor. Çoğu zaman iki kötü seçenekten en faydalısını ya da iyiye en yakınını seçmek durumunda kalıyoruz. Böyle durumlarda doğru kararı nasıl verebiliriz? Diyelim ki doğru karar var ve biz de onu seçtik, bu kararın da kötü bir seçenek olmasından doğan vicdan azabından nasıl kurtulabiliriz?
Her seçeneğin artıları ve eksileri olur. O yüzden seçenektir zaten. Bütünüyle artı ya da bütünüyle eksi olsa seçim yapmaya zaten gerek kalmaz. Ancak bazen artı ve eksilerin birbirine yakın olduğu, duruma göre değişip durduğu zamanlar olabilir. Bu tür durumlarda aklımızda bulundurmamız gerekenleri bir gözden geçirelim.
Artılar ve eksileri sadece imkan süzgecinden geçirmeyelim, değer süzgecinden de muhakkak geçirelim. Değer süzgecimizden geçmeyenler imkan süzgecinden geçseler ve çok cazip görünseler de tekrar tekrar düşünelim.
Şüpheye düştüğümüz durumların bir türlü içinden çıkamıyorsak iki alternatif ile ilgili de bilgimizi artıralım. Görmediğimiz, fark etmediğimiz küçük bir bilgi artı eksi dengesini bütünüyle değiştirebilir.
Kendi kendimize bir durup önceliklerimizi kendimize tekrar hatırlatalım. Bu dünyada amacımız ne, olmazsa olmazlarımız neler, hangi yoldan gitmek, neleri yapmak istiyoruz? Birileri teklif etti, ısrar etti, cazip gösterdi diye önceliklerimizi unutup sonrasında önceliği kalmayan insanlar haline gelmeyelim.
Muhakkak istişare edelim. İstişare etmek emir almak değil, fikir almak veya destek almaktır. Güvendiğimiz bir büyüğümüz, dostumuz ile aklımızdakileri bütünüyle paylaşıp onun görüşüne de kulak verelim ama nihai kararı yine bizim vermek zorunda olduğumuzu ve istişare edip söyleneni aynen yaparak sorumluluktan kaçamayacağımızı bilelim.
Kalbimize tekrar tekrar danışalım. İçimize sinmiyorsa bir şeyler kendimizi kandırmaya, durumu geçiştirmeye çalışmayalım. Bilakis daha dikkatli kulak verelim kalbimizin sesine. Acaba neden rahatsız oluyor, ne içine sinmiyor, aklımızın görmediği neyi görüyor da ne söylemek istiyor anlamaya çalışalım.
Bütün bunların ardından bir karar aldıktan sonra da ardından gidelim. Tereddütlü bir şekilde değil, devamlı arkaya bakarak değil, gönül rahatlığıyla, ayaklarımızı sabit gönlümüzü geniş tutarak yürüyelim kararımızın ardından.
Bir sebeple kararımızın çok da doğru olmadığını düşünürsek bundan nasıl bir ders çıkarabileceğimiz bakalım. Bazen yapılan bir yanlış değerlendirilirse insanın başına gelmiş en güzel şey olabilir. Hatalarımızın bizi aşağı çekmesine izin vermeyelim, bilakis onlardan öğrendiklerimizi paha biçilmez tecrübeler olarak değerlendirip bizi yukarı çıkarmasını sağlayalım.
Şayet bir şekilde yanlış yaptığımızı, doğru olmayan bir yoldan gittiğimizi fark eder ve iyice araştırdığımızda bundan emin olursak şu sözü unutmayalım: “Yanlış otobüse bindiysen son durağa kadar gitmek zorunda değilsin.”