
Doç. Dr. Soner Duman
Biz Müslümanlara göre Kur’an, Yüce Rabbimizin insanlığa gönderdiği son ilahî mesajdır. Kur’an öncesinde gönderilen ilahî kitaplar zaman içinde insanlar tarafından bozulmuş ve tahrif edilmişti. Hz. Muhammed’den (sav) sonra bir peygamber gelmeyeceği gibi Kur’an’dan sonra bir ilahî kitap da gelmeyecektir.
Allah Resûlü hayatta iken onun Allah’ın elçisi olduğunu kabul etmeyen karşıtları (müşrikler, kâfirler, münafıklar) Kur’an’ın Allah’ın sözü olmadığını, Hz. Muhammed tarafından uydurulup Allah’a nispet edildiğini iddia ediyorlar, Kur’an ise bunun doğru olmadığını, kendisinin Allah tarafından gönderildiğini belirtiyor ve muhataplarına “eğer bu kitabın Allah’tan geldiği konusunda şüpheniz varsa haydi onun bir benzerini meydana getirin. Eğer doğru söylüyorsanız bunu yapmak için Allah’tan başka şahitlerinizi de (yardımcılarınızı da) çağırın” (Bakara, 2/23) diye meydan okuyordu.
Günümüzde Kur’an’ın ilahî kaynaklı olmadığını, dolayısıyla da Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olmadığını iddia eden üç gruptan söz etmek mümkündür: a) Herhangi bir tanrının varlığını kabul etmeyen ateistler, b) Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ettiği halde O’nun insanlardan bir elçi seçerek onlarla iletişime geçtiğini kabul etmeyen deistler, c) Allah’ın varlığını ve peygamberlik kurumunu kabul ettiği halde Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmeyen Yahudi ve Hristiyanlar.
Aşağıda önce Kur’an’ın Allah’ın kitabı oluşuna dair bu üç farklı inanç grubunun temel itirazlarını ve bu itirazların geçersizliğini ortaya koyacağız. Ardından Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna ilişkin delilleri ele alacağız.
Kur’an’ın Allah Kelamı Olmadığına İlişkin İtirazlar ve Cevapları
1. Ateistler açısından Kur’an’ın “Hak sözü (ilahî kelam)” olup olmadığı meselesi
Ateist bir kimse, bu evrenin ve evrendeki varlıkların bir yaratıcısı olmadığını kabul etmektedir. Onun açısından Kur’an, aslında var olmayan (sanal) bir tanrı tarafından elçi olarak gönderildiğini iddia eden -hâşâ- bir yalancı ve sahtekârın sözlerinin toplamından ibarettir. Bu şekilde düşünen bir kimse eline Kur’an’ı aldığında miladî 6. asırda Araplar arasında yaşayan Muhammed isimli bir şahsın -hâşâ- uyduruk fikirlerini okuduğunu düşünmektedir.
a. Kur’an’ın temel iddiası ne?
Orta seviyeli bir zekâ ile Kur’an’ı inceleyen bir kimse bu kitabın temel iddiasının şu olduğunu tespit eder: “Varlık âlemi kendi başına meydana gelmemiştir. Bütün varlıklar bilinçli bir irade ile meydana getirilmiştir. Bütün bunları yapan, sonsuz güç ve kudret sahibi olan, her işi yerli yerince yapan bir ilah bulunmaktadır. O, her türlü üstün özelliklere sahip, her türlü noksanlıktan uzaktır.”
Kur’an, neredeyse baştan sona kadar yerde ve gökte, hayvanlarda ve insanlarda, canlı-cansız bütün âlemde bir düzen ve ahengin bulunduğunu, bu düzenin meydana getirilmesi ve işleyişinin kendiliğinden olamayacağını, bütün bunları eşi, benzeri, ortağı, yardımcısı olmayan tek bir ilahın yaptığını iddia eder.
b. Ateistler Kur’an’ın temel iddiasını çürütebiliyor mu?
Bir ateist açısından Kur’an’ın “bir insan uydurması” ve “bir deli saçması” olup olmadığını belirlemenin en basit yolu Kur’an’ın bu temel iddiasını çürütmektir. Eğer bir ateist, tüm varlığın kendiliğinden meydana geldiğini, sadece meydana gelmekle kalmayıp kâinatta en basit bir gözlemle bile fark edilecek süreklilik ve düzenliliğin tamamen bir tesadüfün eseri olduğunu, akıl ve mantığın reddedemeyeceği tarzda ispat edebilirse o zaman Kur’an’ın da “beşer uydurması” olduğunu ispat edebilir!
Eğer bir ateist, bugün “tabiat bilimleri” dediğimiz fizik, kimya, biyoloji gibi bilim dallarında ele alınıp incelenen kanunların bir yapıp var eden olmaksızın nasıl meydana geldiğini ispat edebiliyorsa o zaman Kur’an’ın da beşer kelamı olduğunu izah edebilir!
c. Cevap bekleyen sorular
Bir ateistin “Kur’an tanrı sözüdür” inancını çürütebilmek için “tanrı” fikrinin geçersizliğini izah etmesi, bunun için de kendilerine sorulabilecek sayısız soru içinden mesela suyun niçin daima 100 derecede kaynayıp 0 derecede donduğunu, nasıl olup her yıl dört mevsimin oluştuğunu, güneş ile dünya arasındaki mesafenin nasıl olup da tam olması gereken kadar olduğunu, atmosferdeki oksijen oranının niçin daha eksik ya da fazla olmaksızın tam da canlılığın sürmesine müsait olacak kadar olduğunu, yer çekimi kanunlarını, insanın nasıl olup da 23 çift kromozomunun olduğunu, her insanın parmak izinin nasıl olup da birbirinden farklı olduğunu, aslı bir damla su olan bir varlığın nasıl olup da eli, kolu, gözü, kulağı, dişi, tırnağı, beyni, dimağı olan bir varlığa dönüştüğünü, ana rahmindeki hangi gücün bu işlemi başardığını izah edebilirse Kur’an’ın da beşer uydurması olduğunu ispat edebilir!
Bir ateist, Kur’an’ın tanrı kelamı olup olmadığını sorgulamadan önce kendisinin nasıl meydana geldiğinin hesabını vermek durumundadır. Bunu makul-mantıklı bir şekilde izah edemedikçe Kur’an’ın kaynağı meselesini araştırması, kendisini unutup başka şeylerle meşgul olması anlamına gelir.
2. Deist bir kimse açısından Kur’an’ın tanrının kelamı olup olmadığı meselesi
a. Deizm neyin nesi?
Deizm, kabaca tanımlamak gerekirse bir tanrının varlığını kabul etmekle birlikte tanrının evrene müdahalesini, insanlarla iletişime geçtiği fikrini reddedenler tarafından benimsenen düşünce biçimine verilen isimdir. Bu görüşte olanlara göre tanrı evreni yaratmıştır ve bırakmıştır. Evren, tıpkı kurulu bir saat gibi kendi kendine tıkır tıkır işlemektedir. Tanrı, öyle mükemmel bir düzen kurmuştur ki bir daha kendisinin müdahale etmesini gerektirmeyecek şekilde her şey kendi kendine işlemektedir!
Bu düşünce tarzı, tanrıyı “evren nasıl var olmuştur?” sorusunun çözümünde bir can simidi gibi kullanmakla birlikte tanrıyı bundan sonra emekliye ayırmakta, bundan böyle varlık âleminde artık tanrının esamisi okunmamaktadır! Tanrının evrene müdahalesi söz konusu olmadığına göre insanla iletişimi de söz konusu değildir. O halde tanrının insanlar içinden elçiler seçip onlara kitap ve din göndermesi diye de bir şey söz konusu değildir!
b. Deizme karşı Kur’an’ın temel iddiası ne?
Buna karşılık Kur’an’ın temel iddiası Allah’ın âlemlerin Rabbi olduğu, bu kâinatı yaratıp kendi başına bırakmadığı, insanı yeryüzünün halifesi kıldığı, ona emanet yani sorumluluk yüklediği, onu akıl sahibi bir varlık kılarak bütün canlılardan üstün kıldığı, insanı kendisine kulluk etmek üzere yarattığı, bu kulluğun nasıl yapılacağını göstermek üzere insanlar arasından elçiler seçtiği ve onlar aracılığıyla kitaplar yolladığı, insanların bu dünyada bir imtihana tabi tutulduğu, iyi davranış gösterenlerin sonsuz hayatta cennetle ödüllendirileceği, bu dünyada inkârcılık yapanların, insanlara haksızlık ve zulüm yapanların sonsuz hayatta cezalandırılacağı şeklindedir.
c. Deistlerin Kur’an’ı çürütmek için cevaplaması gereken sorular
“Deist” olan bir kimse, Kur’an’ın tanrı kelamı olup olmadığını tespit ederken Kur’an’ın bu iddiaları karşısında kendisinin hangi cevapları hazırladığını kontrol etmeli ve Kur’an’ın bu iddialarını çürüterek mukabil iddialarını delillendirmelidir.
Mesela şu sorulara makul-mantıklı ve ikna edici cevaplar vermelidir:
(1) Tanrı, bir daha hiç ilgilenmeyeceği bir evreni niçin var etmiştir?
(2) Tanrının insanı akıl sahibi bir varlık kılması, diğer bütün varlıklar üzerinde üstün ve egemen bir konumda yaratmasının gerekçesi nedir? İnsan akıl sahibi bir varlık olup diğer canlılardan farklıdır. Eğer Tanrı varsa, bu evreni o yaratmışsa ve insanla iletişime geçmiyorsa insana en büyük kötülüğü yapmış olmaz mı? Çünkü diğer varlıklardan açıkça farklı, üstün ve akıl sahibi yaratılmış bir varlığa karşı Tanrının hiçbir bilgi vermemesi, onu kendi haline bırakması en büyük haksızlıklardan değil midir?
(3) Eğer din, kitap, peygamber, âhiret gibi şeyler hep insanlığın kendi zihinsel uydurmalarından ibaret ise varlığın anlamı nedir? Tanrı bu varlığı yaratmaktan neyi amaçlamıştır?
(4) Eğer âhiret diye bir şey yoksa, bu dünyadaki haksızlıklar, zulümler ne olacak? Tarih boyunca milyonlarca insanın suçsuz yere canına, malına, ırzına tecavüz edilmiş, yaşanan savaşlarda milyonlarca kişi öldürülmüş, evsiz barksız kalmıştır. Bütün bunlar yapanın yanına kâr mı kalacaktır? Görüyoruz ki bu dünyada adalet yerini bulmuyor. Eğer âhiret de yoksa, Tanrı kâinatı yaratmakla, insanları bu şekilde kendi haline bırakmakla insanlığa en büyük kötülüğü yapmış olmaz mı?
(5) Yeniden diriliş denilen şey bir insan uydurması ise tabiatta örneklerini sürekli gördüğümüz yeniden dirilişler neyi gösteriyor? Her yıl kış mevsiminde toprağın, ağaçların, tabiatın ölüp sonra ilkbaharla yeniden canlanması neyi gösteriyor?
Daha buna benzer yüzlerce soruya deist bir kimsenin makul-mantıklı ve ikna edici cevaplar hazırlaması gerekir.
3. Tahrif Edilmiş Dinlere inanan bir kimse açısından Kur’an’ın Hak kelamı olduğunun ispatı
Allah’ın varlığına, birliğine, insanlarla iletişime geçtiğine, onlara peygamberler ve kitaplar gönderdiğine inanan Yahudi ve Hristiyanlar gibi diğer din mensupları açısından Kur’an’ın tanrı kelamı olduğunun ispatı daha kolaydır.
Bugün elimizde “tanrı kelamı” olarak kabul edilen üç kitap bulunmaktadır: Tevrat, İncil ve Kur’an. (Zebur dediğimiz kitap, Tevratın da yer aldığı ahd-i atikin “mezmurlar” adı verilen bölümünden ibarettir, müstakil bir kitap olmayıp Yahudi kutsal kitapları içine dahildir.)
a. Bugünkü Tevrat’ın durumu
Bu üç kitap içinden kronolojik olarak ilki olan Tevrat’a bakıldığında orada Tanrının varlığı, birliği, kainatı niçin yarattığı fikrinden ziyade baştan sonar “Tanrının seçilmiş ırkı” olan İsrail ırkının hayat hikâyesinin anlatıldığı görülür. Bu haliyle bu kitap tüm insanlığın varoluşsal soru ve sorunlarına bir cevap vermemektedir. Bu kitapta konuşan ilah (Yehova / Elohim) Yahudi ırkının millî ilahı olup diğer bütün ırkları onlara hizmet etsin diye yaratmıştır. Bütün insanların Rabbi olan bir yaratıcının, bir kitabın başından sonuna bir ırkın macerasından söz etmesi o kitabın “orijinal” ve “evrensel” oluşuna gölge düşürmektedir.
b. Bugünkü İncil’in durumu
Hristiyanlarca kutsal kabul edilen “Yeni ahit: İncil” dört farklı kitaptan oluşmaktadır. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna. Bu dört kitabın tamamı Hz. İsa’nın vaazlarından ve hayat hikâyelerinden oluşmaktadır. Ayrıca bu dört kitapta birbiriyle çelişen pek çok husus bulunmaktadır. Şayet bir Tanrı varsa ve Tanrı bir kitap gönderdiyse o kitapta en çok kendisinden, bu kâinatı niçin yarattığından ve insanlardan ne istediğinden söz etmesi gerekir. Oysa İncil’de buna dair neredeyse hiçbir şey yoktur. Ne Tanrının sıfatları, ne de âhiret. Nasıl var olduğumuz sorusu yeterince cevaplanmadığı gibi bundan sonra ne olacak sorusu hakkında da neredeyse hiçbir açıklama yoktur. Üstelik İncil denilen kitapta bu dünya hayatımızın nasıl düzenleneceğine dair neredeyse hiçbir açıklama yer almamaktadır.
Kur’an’ın Allah Kelamı Olduğunun Delilleri
Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu ispat sadedinde tarih boyunca pek çok kitap kaleme alınmıştır. Aşağıda Kur’an’ın “Tanrı kelamı” olduğunu gösteren yüzlerce delil içinden çağımız insanına en çok hitap eden delillere yer vereceğiz.
1. İnsanlığın varoluşsal sorularına ikna edici cevap vermesi:
Kur’an evrenin kim tarafından, nasıl, niçin yaratıldığı, bundan sonra ne olacağı, insanın niçin diğer varlıklardan üstün kılındığı, insanın bu dünyada var oluş amacı, ölüm sonrasında nelerle karşılaşacağına dair yeryüzünde tanrıdan geldiğini iddia eden diğer kitaplarda göremediğimiz şekilde izahlar ortaya koymaktadır. Üstelik bu izahlar, insanın fıtratının reddedemeyeceği şekilde sunulmakta, kâinattan canlı örneklerle beslenmektedir.
2. Söyleminin merkezine tevhidi oturtması:
Kur’an baştan sona ana konusunu “sonsuz güç ve kudret sahibi olan bir ilah” teşkil etmektedir. Kur’an bu ilahın sıfatlarından, isimlerinden ve fiillerinden bahsetmekte, insanların O’nu daha yakından tanımaları için açıklamalar yapmakta, başka varlıkları ilah mevkiine yükseltmemeleri için uyarı ve izahlarda bulunmaktadır. Allah’tan geldiği düşünülen kitaplar içinde hiçbirisi Kur’an gibi, söyleminin merkezine tevhidi oturtmamıştır. Şayet bir tanrı varsa –ki vardır- ve bu tanrı insanlık ile konuşmuşsa –ki konuşmuştur- o halde bu tanrının önce kendisinden söz etmesi beklenir. Eğer Kur’an tanrı kelamı değilse, yeryüzünde tanrıyı tam olarak anlatan bir kitap yok demektir.
3. Söyleminin evrensel karakterli olması:
Kur’an ırkı, mevkii, cinsiyeti ne olursa olsun “ey insanlar!” diye bütün insanlığı, “ey iman edenler!” diyerek inananları muhatap alan bir söyleme sahiptir. Şayet bir tanrı varsa –ki vardır- ve bu tanrı insanlıkla iletişime geçmişse –ki geçmiştir- o halde tüm insanlığın yaratıcısı olan tanrının söyleminin de tüm insanlığı muhatap alması gerekir. Bu durumu kutsal olduğuna inanılan diğer kitaplarda değil yalnızca Kur’an’da görüyoruz.
4. Üslubunun, benzeri yapılamaz nitelikte (mucize) oluşu:
Kur’an apaçık Arap diliyle indirilmiştir. Kur’an’ın indiği dönemde Araplar arasında şiir ve nesir sanatı çok yaygındı. Sözü güzel ve etkili söyleme sanatı olan belağat çok revaçtaydı. Tüm Arapların bir tür millî kongresi olan hacda Araplar arasında edebiyat alanında yarışmalar yapılır, kazanan şiirler Kâbe’nin duvarlarına asılırdı. İşte Hz. Muhammed gibi hayatı boyunca hiç şiir söylememiş bir kimsenin, tüm Arapların söz ustalarına meydan okuyarak Kur’an’ı ortaya koyması karşısında Arap beliğleri mukabelede bulunamamışlardır. Bulunamadıklarının en büyük delili Kur’an’ın karşısında inkârcı Araplar tarafından ortaya konmuş alternatif bir metnin bulunmayışıdır. Zaten Kur’an’a karşı sözlü mukabelede bulunmaları mümkün olsaydı, Kur’an’a inananlara kılıçla mukabelede bulunmazlardı. (Eskilerin deyimiyle “mukabele bi’l-hurûf mümkün olsaydı, mukatele bi’s-suyûf’a başvurmazlardı”).
5. Geleceğe dair verdiği haberlerin tümünün doğru çıkması
Kur’an, indiği dönemde yakın ve uzak geleceğe dair bir takım hususların gerçekleşeceğini iddia etmiş, o kitapta yer alanlar aynen Kur’an’ın haber verdiği gibi gerçekleşmiştir. Mesela İranlılar karşısında büyük bir mağlubiyete uğramış olan Bizanslıların birkaç yıl zarfında galip geleceğini, Mekke’nin fetholunacağını, Ebu Leheb’in inkâr içinde kuruyarak ölüp gideceğini, Bedir’de müşriklerin yenileceğini, Hayber’in fethedileceğini, İsrailoğullarının yeryüzünde iki defa büyük taşkınlık ve bozgunculuk faaliyetine girişeceklerini haber vermiş, Kur’an’ın verdiği bu haberler aynı ile gerçekleşmiştir. Şayet Kur’an bir insanın uydurduğu bir kitap olsaydı onun geleceğe dair haberlerinin aynen söylediği gibi gerçekleşmesi mümkün olmaz, verdiği haberler ile dış dünyadaki gerçeklik arasında çelişkiler görülürdü.
6. Değişmeksizin günümüze gelmiş olması
Dünyanın her tarafındaki Müslümanların elindeki Kur’an nüshaları birbirinin aynısıdır. Buna karşılık İncil nüshaları arasında pek çok farklılıklar bulunmaktadır. Elimizdeki Tevrat nüshaları ise Hz. Musa’dan asırlar sonrasında Babil sürgünü sonrasında derlenen nüshalardır.
7. Ortaya koyduğu hukuk ve ahlak ilkelerinin hikmet, adalet ve hakkaniyete uygun oluşu
Kur’an, diğer hiçbir kitapta görmediğimiz şekilde fıtratla uygun hukuk ve ahlak ilkeleri ortaya koymuştur. Bu kapsamda bütün insanlığın yeryüzündeki yaşamlarının temelini oluşturan din, can, nesil (namus), akıl ve mal emniyetini bütün insanlar için ortaya koymuştur. Kur’an’ın ortaya koyduğu hukuk ve ahlak ilkeleri arasında “dinde zorlama olmadığı”, “bütün insanların yaratılıştan eşit olduğu, üstünlüğün takvada olduğu”, “haksız yere cana kıymanın yasaklanması”, “akitlere bağlı kalınması”, “insanların birbirlerinin mallarını haksız yollarla yemelerinin yasaklanması”, “yönetimde şura ilkesinin benimsenmesi”, “toplum içinde yetim, yolda kalmış, yaşlı vb. zayıf kimselerin korunup kollanması” gibi ilkeler gelmektedir. Fıtraten bozulmamış herkes Kur’an’da yer alan bu hukuk ve ahlak ilkelerini benimsemekte zorlanmaz.