Bir tarafta okul, dersler diğer tarafta arkadaşlar, eğlence... Ne zaman bir tarafı bırakıp diğer tarafa meyletsem kendimi sorgulamaya başlıyorum. Ne zaman gönül rahatlığıyla bir iş yapacağım?
Sorunun cevabı bakış açısını bir kontrol etmekten geçiyor. Şöyle ki zihnimiz seyrettiğimiz görüntüler, duyduğumuz sözler, konuştuğumuz kelimeler üzerinden şu fikri kabul etmiş durumda. Okul ve dersler ayrıdır, arkadaşlar ve eğlenceler ayrıdır. Bunlar birbiri ile yanyana gelemez, bir şekilde gelirlerse de çok kısa sürer. Mesela okumaktan eğlenmez insan ya da arkadaşlarıyla bir araya geldiğinde derslerine faydası olmaz bu birlikteliğin. Sınav zamanları hariç tabi. Halbuki insan okumaktan, öğrenmekten mutlu olabilir, keyif alabilir, hayatının en eğlenceli işi haline getirebilir. Yeter ki ne okumak, ne öğrenmek istediğine sağlıklı bir şekilde karar versin ve ilk adımların zorluğuna, sıkıcılığına tahammül ederek sonraki tada varabilsin. Ne diyor bir Arap atasözü: “İlmin başı soğandan acı, sonu baldan tatlıdır”. İlk başta zor olacak zihnimizdeki kalıpları yıkmak, bakış açımızı bu konuda tamamıyla değiştirmek, davranışlarımızı ve alışkanlıklarımızı yeniden düzenlemek ama sonrasında belki Yunus Emre gibi diyebileceğiz “ballar balını buldum kovanım yağma olsun” diye. Ancak bu noktada arkadaşlarımızın kim olduğu, bakış açılarının ne yönde olduğu da önem kazanıyor. Arkadaşımız sadece günübirlik gündemlerin sohbetini yaptığımız, yeme içme gezme üzerine vakit öldürdüğümüz kişiler ise onlarla bu yola çıkamayız, ya onları ya da yollarını değiştirmemiz gerekir. Böyle olmadığı sürece bugün var olan rahatsızlık yarın geçer de insan bomboş işlerle ömür tüketir, hiç rahatsız olmaz. Herhalde insanın varabileceği en korkunç yollardan biri bu olsa gerek. Dolayısıyla zihnimiz net olursa gönlümüz rahat olur. Zihnimize öğrenmenin eğlence ile bir olabileceğine, arkadaşlarımızla birlikteliklerimizin hem keyifli hem geliştirici olabileceğine inandıralım.