
Uluslararası Genç Derneği’nde 2 yıllık periyoda yaydığımız GENÇ Buluşmalar, aldığımız notların vesilesiyle bu sayfalardan sizlerle buluşuyor. Özel halkalarda özel birliktelikler olsun maksadıyla bir araya gelirken, GENÇ Dergi’den sizlere de ulaşacağını en başta hayal etmemiştik ama gelen geri dönüşlerden görüyoruz ki hamd olsun akıbeti hayır, tesiri güzel bir hal aldı bu sayfaların. Yrd. Doç. Dr. Adem Ergül Hocamızı ağırladığımız birliktelik de her şeyiyle hem hayra hem de güzelliklere davet etti. Notları paylaşıyoruz, istifadesi bol olsun.
Dr. Adem Ergül kimdir?
Adem Ergül 1965 Konya Karadiğin doğumlu. Çocukluk yılları köyünde, lise dönemi ise yatılı olarak Konya Merkez’de geçmiş. İmam Hatip ve İlahiyat mezunu olup 1989 yılından beri farklı görevlerle Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı bünyesinde çalışıyor. Şu an vakfın Yurtiçi Hizmetler Genel Müdürü olan Ergül evli ve 3 çocuk babası.
* Buraya gelmeden önce düşündüm: Hayatımdan söz etmek, “şunları, bunları yaşadım” demek ne kadar doğru olur diye. Ama şu var: Her birimiz birer ayetiz. Her birimizin üzerinde Allah’ın tecellisi var. Hayatlarımızı anlatmak; Allah’ın bizi yarattığı gerekçesiyle çok güzel. Bu yüzden aslında herkes hayatını anlatabilir.
* Bu buluşmalar kopyalanması gereken bir proje. Dinleyiciler için olduğu kadar bizim için de çok istifadeli oluyor. Emeği geçen kardeşlerimi tebrik ediyorum.
* Çocukluğumdan başlayalım: Küçüklüğümüzün özellikle yaz dönemlerinde çobanlık yapardık. Hayvanlarla, tabiatla buluşurduk. Bağ bekçiliği yapar, tarlada çalışırdık. O günler ne çok şey katmış ruhumuza, zamanla anladık bunu.
* Teknoloji şimdiki gibi değildi eskiden. 70’lerde siyah-beyaz televizyon vardı bildiğimiz. Maalesef okumaya teveccüh de yoktu o dönemlerde… Bizi teşvik eden bir unsur da yoktu.
* Bir Celal Hocamız vardı. Onun babamı ikna etmesiyle okuma yolculuğum başlamış oldu. Yatağımızı yorganımızı aldık, Akşehir’deki bir Kur’an kursuna gittik. Kursta kalmaya başladıktan sonra yaklaşık üç hafta boyunca neredeyse hep ağladık. İlk defa evimden ayrılmıştım tabii, özlemiştim ailemi. Belki korku da vardı doğal olarak. Sonra babam geldi aldı götürdü beni evimize.
* Kurstan dönünce babamın yanında çıraklık yapmaya başladım. Babam usta bir terziydi. Çalışırken orta parmağımızı bağlardık. O günlerden kalma, şimdi de harika dikiş yaparım. Düğme, sökük vesaire elimden her türlüsü gelir.
* Terzi dükkanında çıraklığa devam ederken babam bir gün bana biraz sert çıktı. 12 yaşında evden kaçtım. Koşarak ve yürüyerek Konya’ya kadar gitmişim. Sonra bir de baktım ki kocaman şehir, kimseyi tanımıyorum. Korkmaya başladım doğal olarak. Babamlar da benim olmadığımı fark edince peşime düşmüşler, yolda beni koşarken görenler Konya’ya gittiğimi söylemişler. Konya’da babamla buluştuk. Sarıldık, ikimiz de ağladık…
* Evden kaçma olayım üzerine babam “Okumak mı istiyorsun?” dedi. Ben de “Evet” deyince İmam Hatip’te okumaya başladım.
* O dönemde köyümüzden bazıları İmam Hatipleri “Deccalin Ordusu” diye tanımlıyorlardı. Farklı farklı dengeler vardı yani çevremizde.
* 13-14 yaşımdayken köyümüzdeki gençleri teşvik ediyordum okumaları için. Bu yüzden de mesuliyet hissederek çok kitap okudum. O yaşta Sami Efendi’nin külliyatını okuyup bitirmiştim.
* İmam Hatip Lisesi’nde tahsilime devam ederken, üst sınıflardaki agabeylerimizin delaletleri ile sohbetlere başladık. Yine o dönemde Milli Türk Talebe Birliği gibi merkezlerdeki eğitimlere katildim.
* Ziyaret feyzini çok özel görüyorum. Hüsn-i zanla bunu yapmak çok önemli. Elimizden geldiğince bu anlayışla ziyaretlerde bulundum.
* İstanbul’da ilk yol tarifimi sormam çok ilginç oldu. Üsküdar’daki Karadavut Camii’nin önündeki çakmakçı güzel bir ayar verdi bana. Ben direkt “Falan yere nasıl giderim?” deyince, “Oğlum sen hangi ormandan geldin, bir şey soracağın zaman önce affedersin denir” dedi. Tabii ben şok oldum ve “Affedersiniz” diyerek yineledim sorumu. Unutamam o anı…
* İlim Yayma’nın Vefa Yurdu’nda kalmaya başladım. Emin Saraç Hoca ile haftada 2 gün ders yapıyorduk. Pazartesi günleri de başka ders oluyordu. Çarşamba günleri Şehzadebaşı Camii’ne giderdik. Bir de o sıra hafızlığa başlamıştım. Doğru bir planlama yapsaydım hafızlığımı tamamlayabilirdim. Cüzlerden 8’er sayfa kalmıştı sadece… Nasip, olmadı.
* Okula gidip gelirken yolda kitap okurdum. Asım Köksal’ın İslam Tarihi’ni yolda okumuştum.
* Üniversitedeyken Osman Nuri Topbaş Hocaefendi evimizin ev abisiydi. Sahsiyetine, hizmet gayretine ve nezaketine hayrandık. 10 kişi kalıyorduk evde. Süper bir ortam vardı. Abdullah Sert ağabey de sohbet yapardı.
* Abdullah Sert ağabey kendini çok geliştirmiş bir insan. Hayranlıkla izlerdik onu, hâlâ da öyledir. Lisedeyken her ay 5 dergiyi takip edip okurmuş.
* Öğrenci evinde kalırken evimizde olan sohbetlere çok özenirdik. Bir şeye ne kadar değer verirseniz Allah o kadar kalbinizi açıyor. Mısır çarşısından gül yağı alırdık, çeşit çeşit masa örtülerimiz olurdu. Her hafta değiştirirdik.
* Evimizde sohbet olduğunda veya misafir geldiğinde kapıdaki ayakkabıları boyardık. Misafirlerimiz evden çıkınca tertemiz ayakkabılarını görüp çok memnun olurdu.
* Abdullah Sert ağabey bizi sohbetlere götürürdü. Akşam dönüşte de arabasıyla evimize kadar bırakırdı. Bu ilişki bizi çok etkilerdi, muhabbetimizi artırırdı.
* Öğrencilik döneminde kaldığımız Hüdayi evleri hem tekke hem de medrese oldu bize. Şahsiyetimizi şekillendirdi.
* Vakıfta merhum Fahrettin Tivnikli ağabey, Hasan Kamil Yılmaz Hoca ve Osman Nuri Topbaş Hocaefendi bizzat kendileri de çalışırdı. Kurban Bayramı’nda kurban keserlerdi, bizzat kendileri parçalarlardı etleri.
* Her gencin bir ağabeyi olmalı. Bunu bir usta-çırak ilişkisi bağlamıyla yapmak lazım. Herkes kendi meşrebine uygun bir yol bulmalı.
* Vakıflar ve sivil toplum kuruluşları, derneklerde yetişen insanlar kamuya veya özel bir kuruma geçtiklerinde merkez insana kolay dönüşebiliyor. Buralarda dokunduğunuz her şeyden besleniyorsunuz.
* Manevi gelişimde seyr-i sülük zaruridir. Müthiş bir metottur bu. Manevi deryadaki akıntı seni güzelliklere götürür.
* Hayatı “değerler merkezli” planlamak lazım. Her şeye “hayır” demek doğru değil ama kendine bir “önemli” sıralaması yapmalısın.