
Mesafe
İs. Uzaklık, ara.
Gençler ile yaşlıların yolları soğuk konferanslar dışında kesişmiyor. Gençler içlerinde büyüyen boşluğu onaracak ustalardan mahrumlar. Oysa kuşaklar bir arada olduğunda perspektifler sürekli yer değiştirir. Felsefecilerin “gerçekten çıkıp gerçeğe dönmek” diye özetledikleri ya da büyük düşünürlerin “acıya dokunmadan mutluluğa dokunamazsın” dedikleri formül, bizzat yaşanır ihtiyarlar ve gençler bir araya gelince. Sonuç ve başlangıç, acı ve mutluluk, bilgisizlik ve tecrübe sürekli yer değiştirerek bir mekik gibi dokur boşluğu. “Rabbini sabah ve akşam an” emri bize iki ucu anımsatır. Hasta ve sağlıklıyken, doğuda ve batıda, dipte veya uçta, gençken veya yaşlıyken gerçekçi anlatımda yahut romantik anlatımda, klasik anlatımda veya bilinçdışı tekniklerde... Çünkü insanın anlamak için iki uç arasındaki mesafeye ihtiyacı vardır.
Verim
İs. Ortaya çıkan, beklenilen, istenilen sonuç.
10 bin saat kuralı diye bir şey var. Bir işte uzmanlaşmak için o işte 10 bin saat harca diyor Malcolm Gladwell kitabında. “Bu, başarıyı getiren iki etkenden biridir” diye ekliyor. Yine ünlü bir fotoğrafçı da “İlk on bin fotoğraf en kötüsüdür” der. Sürekli parçalanan bir zamanda yaşıyoruz. İletiler, bildirimler, anonslar, reklamlar, fragmanlar, son dakika haberleri vs. Dikkatimiz sürekli dağılıyor. Bir iş için kesintisiz bir saat çalışmayı verimli çalışma olarak nitelendiren biri için 10 bin saat elbette ürkütücü gelecektir.
Bildirim
İs. Bildirme İşi.
Aynı evin içinde yaşayan farklı aile bireyleri, yaşlılarla birlikte büyüyen çocuklar bir arada bulunmanın kolaylıklarını yaşadıkları gibi zorluklarını da hissederlerdi eskiden. Evin içindeki yaşlıların geçmişlerinden getirdikleri travmaları, korkuları olurdu. Nesilden nesle aktarılırdı bu korkular. Bodrumdan gelen tıkırtılar, çatıdan gelen sesler, bir anlığına yüzlere dokunan esinti, hep tetikte olmayı hep bir bilinmezi göğüslemeyi gerektirirdi. Mum ışığında sessizliğin tam ortasında bir sese bir çıtırtıya verilen refleks haline gelirdi böylece hikâyeler. Hikâyeler, kendi sesini sırtında taşır, böylece evin farklı yerlerinden gelen sesler duyulmaz olurdu. Sonra. Sonra işte evlerden gelen seslere değil tüm seslere sağır olmayı getiren “bildirim” adında bir şey bulundu.
Tabut
İs. Ölünün mezarlığa götürülürken içine konulduğu bir tür sandık.
Tabutları gören var mı? Artık mahallelerden tabutlar geçmiyor. Eskiden ölü yıkanıp kefenlendikten sonra son bir kez mahallesinde dolaştırılır evinin önünden geçirilir, helallik alınırdı. Altında oturulan ağaç, bir sokak taşı, mahallenin kedileri, tanıdık olan kim varsa ve ne varsa veda makamında olurdu. Sokaktan geçen tabut hayatın en ilginç ayrıntısına dönüşürdü. İnsanlar omuzlarında bir ölüyü değil yazgılarını, mutlak sonu, kaçınılmaz gerçeği taşırlardı böylece. Bu bir anlık his; kahramanı bağlayan, köleyi azat eden, asiyi yola getirip, zengini soyup çıplak bırakan bir duygudur. Hayatı ortasından ikiye bölerek geçer, uyumun uyumunu bozar.
Fantastik
Sf. Gerçekte var olmayan, düş ürünü olan.
Okur, cadde boyunca yürürken bir anda denizden çıkan siyah varlıkların fısıldayarak ona eşlik ettiğini hissedebilir. Göğün içinden sarkan başlar ardı ardına saçlarını yalarsa yanaklarından süzülen salyaları elinin tersi ile silebilir. Dükkânlardan fırlayan ayakların üzerinden atlayarak, kendine has bir yürüyüş tutturabilir. Fantastik yazıları, büyülü gerçek anlatımları ilgiyle okur. Korktuğu için korkmaz, sevindiği için sevinmez, şaşırdığı için şaşırmaz, kurgudur der, yazarın hayal gücü genişmiş der, kendisine doğru yürüyen insanları karşılayabilir, farklı her durumun üstesinden gelebilir. Ta ki satırların ara yerinde, romanın kıvrımlarında kendisini görünceye kadar. Romanda kendisini bulduğunu söyleyen herkes en büyük fantastik kurgu ile karşılaştığını bilsin.
Put
İs. Kendisine tapılan canlı veya cansız nesne, tapıncak, sanem.
Camdan dışarıya baktı Yemenli çocuk. Dünyaya yaşamak isimli kulpundan tutundu. Bu bakış, dünyanın huzurunu kaçırdı. İnsan hakları evrensel beyannamesi kâğıtta belirdi, BM telaşlandı, Batının vicdanı kımıldar gibi oldu, mutlak adalet kapının ardından başını uzatıp çekti, şeriatın kestiği parmak sehpanın üzerinde üç tur attı, ılımlılar ve ilimliler bir anlığına sırıtır gibi yaptılar. Camdan bakan Yemenli çocuk bir manzara değil bir zindan gördü böylece. Bir yutkunma, bir sızı, bir hayret yürüdü kalbinden. Para ve mevki, kendilerine bakan bu çocuğu paslaşmaya başladı. Koltuğunda dikleşen mermer büst, emirlerine uyulsun istedi yeniden, kendine sığınılsın istedi bankadaki kasa. Para ve mevki iki puta dönüştü yeniden. İki put ikimiz de güçlü olsaydık birimiz olmazdık diye fısıldaşıp gülüştüler.
Usûl
İs. Asıllar, kökler. İzlenen yol, yöntem.
Kargalar, insana ölülerini gömmesi için toprağı işaret etti. İki tık tık yetti doğrusu. Sonra kargalar güldüler. Ya insan insana ölülerini usûlüne göre nasıl gömeceğini göstermeye kalksaydı dediler. Gagalar, tırmalar, yuvarlanır, düşer, kalkar, sürtünür, tüy döker, kabarır, şikayet eder, siner, kibirlenir, şişer söner, fır döner, toprağa kendi girer çıkar, çukurda oyalanır, kendi kalbini kendi kırar, kendi hareketlerini yadırgar, bakışlarını kaçırır, ortalığa nar gibi saçılır yine de emin olamazdı. Oysa yapması gereken iki tık tık. Kargalar güle dursun yine de insan kendince bir gömme biçimini geliştirmeye farkında olmadan devam ediyor; yazmaya.
Yas
İs. Sevilen birinin ölümünün ardından duyulan derin acı.
Bundan dört ay önce babamı kaybettim. Evimiz taziye için gelen insanlarla doldu taştı. Lakin gelen insanların pek azı tefekkür ile meşgul oldu. Bulundukları yerin cenaze evi olduğunu unutanlar çoğunluktaydı. Hatta bir ara elindeki telefon ile aşırı meşgul olan bir genç kız ile göz göze gelince irkildi ve ağlamaklı bakan gözlerime şaşırıp “Abla ne oldu” diye soruverdi. “Babam öldü daha ne olsun?” deyiverdim ben de. Bu cevapla neden burada olduğunu anlayıverdi o da. Çoğu zaman hepimiz nerede olduğumuzu unutuyoruz, kendimiz olarak geldiğimiz ama başkası olarak devam ettiğimiz böyle anlarımız oluyor.