
Taha Kılınç
Şimdilerde moda, “iktidardan beslenen kapitalist Müslümanlar”ı eleştirip, onlar üzerinden “herkes eşit olsun, zengin-fakir ayrımı kalksın, hatta bu kavgayla olsun gerekirse!” türünde söylemlerin bayraktalığına soyunmak.
Bir aralar bazı akımlar türemişti İslami camiada. “Türkiye’de Cuma kılınmaz, Cuma namazı kılmak küfür düzenini desteklemektir!” türünden şeyler söylüyorlardı. Nice aklı başında adam, bu yorumu ciddiye alıp, senelerce Cuma namazı kılmadı. Çoğunun son tahlilde geldiği nokta, eleştirdikleri ‘küfür düzeni bekçileri’nden çok daha öteler oldu.
“Herhalde biraz akıllanmışızdır, zira kaybımız çok büyük oldu. Herhalde ibretli nazarlardan kaçmamıştır bu” diye düşünüyordum açıkçası. Ama yanıldığımı anlıyorum bazı yorumların tekrar hortlamaya başladığını görünce.
Şimdilerde moda, “iktidardan beslenen kapitalist Müslümanlar”ı eleştirip, onlar üzerinden “herkes eşit olsun, zengin-fakir ayrımı kalksın, hatta bu kavgayla olsun gerekirse!” türünde söylemlerin bayraktalığına soyunmak. “İslami sosyalizm” de bir diğer moda söylem.
Bunlara göre üç tür Müslüman var şimdilerde: 1) İktidarları destekleyip ondan yemlenenler, 2) Hiçbir çıkarı olmadığı halde körü körüne iktidarlara destek verip sömürülenler, yani gariban halk, 3) Bunları uyarmaya çalışan muvahhid, adalet ehli mü’minler (bunlar da kendileri oluyor tabi. Söylemiyorlar açık açık da, lafın gelişinden çıkarmamak imkansız.)
Yine bu akıma göre iki tür din adamı tipi var: 1) İktidarlara yamananlar, kısaca ‘Bel’am’lar, 2) Canı pahasına iktidarlara direnenler ve mücadele edenler…
Hz. Osman’dan itibaren (ki Hz. Osman’ı da “akrabalarını kayıran, tefessüh etmiş bir yaşlı adam” olarak görüyorlar çoğu kez) bütün iktidarları ve yönetimleri gayrimeşru, dünya ve safahat düşkünü olarak gören bu insanların idealize ettikleri İslam dünyasının görüntüsü şöyle: Herhangi bir düzen, iktidar, güç ve yönetim yok. Halk yığınları kendi yollarını kendi başlarına gayet güzel buluyorlar. “Tevhid ve adalet ehli ulema” onlara doğru yolu gösteriyor. Herhangi bir fikir ayrılığı, herhangi bir ayrışma, herhangi bir anlaşmazlık yok. Zira cemaatler, tarikatler, partiler, kurumlar da yok.
Bu dünyanın kahramanları olarak öne sürdükleri insanlar da şunlar: “Halife Osman’a direnen ve hakkı söylemesinin karşılığını sürgün olarak ödeyen Ebu Zer”, “hak ve adaleti yerleştirmek için silahlı kalkışmaya zorlanan Karmatiler”, “Osmanlı döneminde Patrona Halil türü adamlar” ve devamı…
Bazı heyecanlı kalemlerin, doğru-düzgün tarih okumadan, okuduğunda derinleşip bunu Sünnetullah denilen altın teraziye vurmadan ortaya saçtıkları incilerin, giderek daha geniş yığınlar tarafından benimsenmesi, ister istemez insanda bir bezginlik ve ümitsizlik doğuruyor.
İktidarı ellerinde tutan bazı insanların hataları karşısında, Kur’an’ın insanlığa sunduğu modeli böyle perveasızca tahrip edip, Müslümanları “kafalarına estiği bir davranma hakları olan bir başıbozuklar sürüsü” gibi gösteren bu tür yorumlar, özellikle fakirlikle imtihan olunan ve sivri laflar etmeyi durumlarından bir kurtuluş olarak gören Müslümanlar arasında büyük rağbet görüyor. Bir nevi, acıların öcünü alma durumu… Ama İslam’ın ve Kur’an’ın suçu ne?
Kur’an’ı okuduğunu ve rehber edindiğini söyleyen insanların, bütün bu okuma süreçlerinin sonucunda gide gide böylesine uç noktalara sürüklenmesi, ortaya çıkan sonucun üzücülüğü dışında, Kur’an’ı okuyup anlama ile ilgili bir algıyı daha yerleştiriyor:
Birçok Müslüman, Kur’an okuyup ana-babasına ‘cihad’ ilan eden, sözde ‘İbrahimi duruş’ adı altında toplumun yerleşik adetlerine savaş açıp sevimsizleşen, yaptığı dar ve tutarsız tanımlarla insanların itikatlarını tartıp mizan kuran, İslam tarihinin en karmaşık dönemlerini ‘gerçek İslam’, birtakım çapulcuları da ‘tevhid ve adalet erleri’ olarak pazarlayan böyle çelişki yumağı tipleri görünce, ister istemez şunu söylüyor: “Kardeş, Kur’an’ı okuma ve anlama iddiasıyla ortaya dökülenlerin hallerini görüyoruz. Sağol, Kur’an’ı okuyunca böyle olacaksam, bana kendi bildiklerim, duyduklarım yeter.”
Tarih felsefesi adına saçmaladıkları belki şahsi fantezileri olarak kalacak bu tiplerin, ama sanırım Kur’an’a ettikleri bu kötülüğün bedelini hiçbir şekilde ödeyemeyecekler.