
Doç. Dr. Soner Duman
Sorunun ortaya konulması
Melekler söz konusu olduğunda şöyle bir soru kaçınılmaz olarak ya akla gelmekte ya da sorulmaktadır:
“Allah’ın yardıma ihtiyacı yoksa bir takım işleri yapmak üzere (tabiat olaylarını düzenlemek, vahiy indirmek, ölenlerin ruhlarını almak, cehennemde azabı gerçekleştirmek, cennette müminlere hizmet etmek vb.) niçin melekleri görevlendirmiş? Meleklerin yaratılmasının sebebi nedir?”
Bu soruya cevap vermeden önce meleklere inanmanın bir iman şartı olduğunu, meleklerin mahiyetine ilişkin hususları kısaca aktaracağız.
Meleklere inanmak imanın şartlarından mı?
Rabbimiz Kur’an’da “iyi insan” olabilmenin şartları arasında “meleklere inanma”nın da bulunduğunu şöyle bildirir:
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır.” (Bakara, 177)
“Âmenerresûlü” diye bildiğimiz ve her yatsı namazının ardından okunması sünnet olan Bakara sûresinin son iki âyetini birçoğumuz biliriz. Burada Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:
“Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler.” (Bakara, 285)
Bir başka âyette şöyle buyrulur:
“Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır.” (Nisâ, 136)
Allah Resûlü de “Cibril hadisi” diye bilinen meşhur hadiste meleklere imanı, imanın altı şartı arasında zikretmiştir. (Buharî, “İman”, 36; Müslim, “İman”, 5)
Şu halde bir kimse meleklerin varlığına inanmasa iman etmiş sayılmaz.
Melekler nasıl varlıklardır?
Melekler, Rabbimizin nurdan yarattığı varlıklardır. Melekleri tam olarak anlayabilmek için onları diğer canlı varlıklar ile mukayeseli olarak ele almak gerekir. Canlı varlıklar içinden melekler yalnızca akılla donatılmış olup onların nefsânî özellikleri yoktur. Bu sebeple meleklerde cinsiyet, doğum, evlenme, yeme-içme, yatma-uyuma gibi özellikler söz konusu değildir. Buna karşılık canlıların bir başka kategorisini oluşturan hayvanlar sırf nefsânî özelliklere sahip olup onlarda şuurlu bir kulluk yapmalarına yeterli olacak derecede akıl yoktur. İnsan ve cinler ise hem akıl hem de nefisle donatılmışlardır. Melekler nefis taşıyan varlıklar olmadığı için onların isyan etmesi söz konusu değildir. Yüce Rabbimiz tarafından kendilerine hangi görev verilirse onu yerine getirirler. (Tahrim, 6)
Melekler için isyan, nefsine uyma durumu söz konusu olmadığından onlar için bir imtihan da söz konusu değildir.
Meleklerin bir kısmı çeşitli görevlerle donatılmışlardır. Bunlar arasında mahiyet ve büyüklüğünü kavrayamayacağımız bir varlık olan “arş”ın taşınması, peygamberlere vahiy getirme, insanların ruhunu kabzetme, berzah âleminde insanlara soru sorma, tabiat olaylarını düzenleme, kıyametin kopacağı vakitte ve yeniden diriliş öncesinde sûra üfleme, insanların yapıp ettiklerini kaydetme, müminler için istiğfarda bulunma, zor zamanlarda onlara yardım etme, cehennemde kâfirlere azap etme, cennetlik müminlere hizmet etme gibi görevler âyet ve hadislerde zikredilir. Bunun dışında yaratıldığı andan itibaren her an kıyam, rükû, secde gibi vazifeleri yerine getiren melekler de bulunmaktadır.
Melekler Allah’ın nesi olur?
Melek inancı pek çok din ve kültürde mevcut olup bu dinler ve kültürlerin büyük bir kısmında melekler ile Allah arasında bir soy bağı kurma söz konusudur. Nitekim müşrik Araplar da melekler ile Allah arasında bu türden bir soy bağı kurmaktaydılar. Oysa melekler Allah’ın “çocukları” değil “kulları”dır. Bu konu Kur’an’da defaatle vurgulanmaktadır. Buna ilişkin bazı âyetler şunlardır:
“[Müşrikler] Rahmân [olan Allah melekleri kendisine] evlât edindi.” dediler. O bundan münezzehtir. Hayır, (onlar) Allah tarafından şerefli kılınmış kullardır. Onlar, söz ile O’nun (Allah’ın önüne) geçmezler. Ve onlar, O’nun (Allah’ın) emriyle amel ederler.” (Enbiya, 26-27)
“Rab’lerinin katında bulunanlar [melekler], gece ve gündüz, O’nu tesbih ederler ve onlar [ibadet etmekten] bıkmazlar.” (Fussilet, 38)
“Onlar (melekler) Allah’ın emirlerine asla isyan etmezler ve Allah kendilerine neyi emrettiyse onu yaparlar. “ (Tahrim, 6)
Bu âyetler açık bir biçimde melekler ile Allah arasında bir soy bağı bulunmadığını, meleklerin Allah’ın kulları olup O’nun emirlerini harfiyen yerine getirdiklerini, O’na asla isyan etmediklerini belirtiyor.
Melekler –hâşâ- Allah’ın yardımcıları mı?
Yüce Rabbimiz sonsuz güç ve kudret sahibidir. O’nun şu kâinatta hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O’nun bir şeyi yapmak için emek, çaba sarfetmesi söz konusu olmadığı gibi bir şeyden dolayı yorulması, acze düşmesi, yardımcıya ihtiyaç duyması da söz konusu değildir. Bu konuda hemen akla gelen bazı âyetlere yer verelim:
“O (Allah), bir şey dilediği zaman O’nun emri, sadece ona: “Ol!” demektir. O, hemen olur.” (Yasin, 82)
“Andolsun ki, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yarattık. Ve Bize (hiç)bir yorgunluk dokunmadı.” (Kaf, 38)
“De ki: “Hamd, çocuk edinmeyen Allah’a mahsustur ve O’nun mülkte ortağı yoktur. Ve (O, zillete düşmez) O’nun, Kendisini zilletten (kurtaracak) bir dosta (ihtiyacı) yoktur.” O’nu yücelterek büyüklüğünü ifade et.” (İsra, 111)
Şu halde Rabbimizin melekleri yaratması ve onları kâinatın işleyişi ile ilgili çeşitli görevleri yerine getirmekle yükümlü tutması onların yardımına ihtiyaç duyduğu için değildir.
Peki Niçin Yaratıldı Bu Melekler?
1. Allah’ın Eşsiz ve Benzersizliğini Ortaya Koymak İçin
Varlıklar içinde eşi, benzeri ve zıddı olmayan yegâne varlık Allah’tır. O’nun dışında bütün varlıkların eşi-benzeri veya zıddı mevcuttur. Rabbimiz kendisinin eş, benzer veya zıddı bulunmadığını göstermek üzere varlıkları birbirine zıt çiftler halinde yaratmıştır. Nitekim bu hususu Kur’an şu şekilde haber vermektedir:
“Yerin bitirdiği her şeyden [bitkilerden], onların nefslerinden ve bilmedikleri şeylerden çiftler yaratan, O (Allah) her türlü noksandan münezzehtir.” (Yasin, 36)
Rabbimiz bu hikmete binaen gökler-yer, gece-gündüz, yaz-kış, sıcak-soğuk, hayat-ölüm, iyi-kötü şeklinde varlıkları hep zıt çiftler halinde yaratmıştır. Şu varlık âleminde her ne varsa onun benzeri de zıddı da söz konusudur. Benzeri ve zıddı olmayan tek varlık, âlemlerin Rabbi olan Allah’tır.
Eğer melekler yaratılmamış olsaydı, “zıt çiftler halinde yaratılma” kanunu bozulmuş olurdu. Bunu şöyle açıklayabiliriz:
Meleklerde sırf akıl vardır ama onları mükellef kılacak bir şehvet yoktur. Buna mukabil hayvanlarda sırf şehvet vardır ama onları Allah’a karşı mükellef kılacak mahiyette bir akıl yoktur. İnsanlar ve cinlerde ise hem akıl hem de şehvet vardır ama insan görünür bir varlık olduğu halde cin görünmez varlıklardandır.
Eğer melekler yaratılmamış olsaydı hayvanların mukabilinde sırf akıldan müteşekkil bir varlık olmamış olacak, “varlıkların zıt çiftler halinde yaratılması” kuralı karşılıksız kalmış olacaktı.
Tek tek varlıklar “çiftler halinde” yaratıldığı gibi, âlemler de çiftler halinde yaratılmıştır. İnsanların beş duyu ile kavrayabildikleri varlıklardan oluşan “şehadet âlemi” yanında eğer onların beş duyularıyla kavrayamayacağı varlıklardan oluşan bir âlem olmasaydı o zaman “çiftler halinde olma” kanunu zedelenmiş olurdu. İşte bunun için “gayb âlemi” var edilmiş, o âlemin sâkinleri olarak da melekler yaratılmıştır.
2. Sebeplilik Kanunu
Meleklerin yaratılmasının hikmetlerinden biri, kâinattaki “sebeplilik” kanunudur. Rabbimiz bu âlemde insanı imtihan etmektedir. İmtihanda insanın iradesinin sınanması için Kendi varlığını, güç ve kudretini insanın iradesini ortadan kaldıracak şekilde açık-seçik ortaya dökmemekte, her şeyi “sebeplilik kanunu” çerçevesinde düzenlemektedir. Bu sebepliliğin görünür âlemde (şehadet âlemi) tezahürleri olduğu gibi görünmeyen âlemde (gayb âlemi) de tezahürleri bulunmaktadır.
Mesela gözümüzle gördüğümüz bu dünyada yağmurun yağması, yerden bitkilerin çıkmasına sebep kılınmıştır. Bulut da yağmurun sebebi kılınmıştır. Su buharı yağmurun oluşmasının sebebi kılınmıştır. Güneş ışığı suyun buharlaşmasına sebep kılınmıştır. Bütün bunların olması Allah’ın varlığının, gücünün, kudretinin yeryüzünde insanın iradesini ortadan kaldırıp inkâr etmeyi imkânsız kılacak şekilde açık-seçik ortada olmaması içindir. Bu sebepledir ki bu olayları gören niceleri bunları “tabiat kanunları” ile veya “tesadüf” gibi mahiyeti bilinmeyen, şuursuz şeylerle açıklamakta, buna karşılık iman edenler bütün bunların gerisinde Allah’ın güç ve kudretinin bulunduğuna inanmaktadırlar.
Nasıl ki maddi âlemde sebeplilik kanunu geçerli ise manevî âlemde de sebeplilik kanunu geçerlidir. Böylece Rabbimiz “her şeyi zıtlar halinde yaratma” kuralını manevî âlemde de uygulamaktadır. Buna göre mesela bir insanın ölümünün biri maddî diğeri manevî âlemde olmak üzere iki sebebi bulunmaktadır. Maddî sebep hastalık, kaza, kalp krizi, beyin kanaması, âfet gibi şeylerdir. Manevî sebep ise ölüm meleğinin insanın ruhunu kabzetmesidir. Ancak bu maddî ve manevî sebebin gerisinde Rabbimizin güç ve kudreti bulunmaktadır.
İnsanlar gibi cinler de mükellef varlıklar olduğundan, maddî âlemdeki sebeplilik nasıl insan için Allah’ın sıfatlarının önünde imtihan için gerilmiş bir perde hükmünde ise manevî âlemde de meleklerin tasarrufu mükellef olan cinler için bir tür perde konumunda olabilir.
Maddî âlemde insanın savaşta galip gelmesinin maddî sebebi silah, asker, ordu gücüdür. Manevî âlemde meleklerin yardım etmesidir. Ancak bütün bunların gerisinde Allah’ın güç ve desteği bulunmaktadır. Rabbimiz Bedir savaşı ile ilgili âyetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Rabbinizden yardım istediğiniz zaman O, sizin yardım isteğinize icabet etti. [Ve şöyle buyurdu:] “Muhakkak ki Ben, birbirini izleyerek gelen bin melekle, size yardım edeceğim.” Allah, (bu yardımı) sadece bir müjde ve onunla kalplerinizin tatmin (mutmain) olması için yaptı (başka bir şey için yapmadı). Gerçekte yardım yalnızca Allah katındandır. Muhakkak ki Allah, Azîz (üstün izzet sahibi) ve Hakîm’dir (hikmet sahibi, hüküm sahibi).” (Enfal, 9-10)
Görüldüğü üzere Allah, savaşta yardım isteyenlere manevî moral olmak üzere “melekleri yardım etmek üzere görevlendireceği” müjdesini vermiş ama bütün bunların gerisinde asıl yardım eden gücün kendisi olduğunu belirtmiştir. Nitekim Rabbimiz melekleri yardıma gönderirken onlara da asıl güç sahibinin kendisi olduğunu şöyle bildirmiştir:
“Hani Rabbin meleklere şöyle vahyetmişti: “Muhakkak ki; Ben, sizinle beraberim. Artık iman edenlere destek olun.” (Enfal, 12)
3. Allah’ın Sanatını Temâşa Edip O’nu Takdis Etmek
Şu uçsuz bucaksız kâinat içinde dünyamız çöldeki bir kum tanesinden, okyanustaki bir su damlasından farksızdır. Bu kâinat, insanoğlunun beş duyusu ile kavrayabildiği alanın çok ötelerine uzanmaktadır. İnsan, kâinat içinde varlıkların en üstün ve şereflisi olmakla birlikte onun kâinatta işgal ettiği makam son derece küçüktür. İnsanlar bu kâinatın sonsuz büyüklüğü ve uçsuz bucaksız bölümlerini temaşa etme, gezme, görme imkânına sahip değillerdir. Bununla birlikte insan, bedeniyle değilse bile akıl ve fikriyle kâinatın sonsuz büyüklüğünü düşünerek Allah’ın şanını yüceltmektedir. Ancak bu büyük kâinatın, insan tarafından kuşatılamayan, gezilemeyen bölümlerinde oraları da gezip, görüp temaşa edip bunları yarattığı için Allah’ı öven, takdis ve tesbih eden varlıkların bulunması hikmete uygundur. İşte Rabbimiz, bir yandan kâinatı insanın fikrini dolaştırması için sonsuz büyüklükte yaratırken diğer yandan kâinattaki bu varlıkları sadece fikren değil varlıklarıyla da dolaşabilecek mahiyette melekleri yaratmıştır.
4. Müminlere Manevî Âlemle İç içe Olma Şuurunu Kazandırmak
Meleklerin yaratılmasının hikmetlerinden birisi müminlere günlük yaşamlarında manevî âlemle her an iç içe oldukları şuurunu kazandırmaktır.
Dünyanın insanı kendisine çeken bir cazibesi söz konusudur. İnsan, gündelik telaşlara ve meşgalelere bulaştığında dünyada var oluş sebebini, hayatını sürdürürken riayet etmesi gereken kırmızı çizgileri bir anda unutabilir. Eşinden, çocuklarından, tanıdık ve sevdiklerinden ayrı düşen kimseler yalnızlık duygusuna kapılabilirler. Günah işleyen insan, kendisinin artık affedilmeyeceği hissine kapılarak Allah’tan ümit kesecek noktaya gelebilir. Büyük bir düşman topluluğuna karşı savaş verme durumunda olan kimseler kendilerini güçsüz, kuvvetsiz ve âciz hissedebilirler. İşte tüm bu durumlarda “meleklere iman”, müminler için bir tür moral ve motivasyon görevi görür.
İnsan daha ana rahmine düştüğünde kendisinin ecel, amel, rızık ve cinsiyetini yazmak üzere bir meleğin görevlendirildiğini, hayatta olduğu sürece sağında ve solunda iki meleğin sürekli kendisi ile birlikte olup yapıp ettiklerini kaydetmekle görevlendirildiğini; Allah’ın kitabını okumak, zikir meclislerinde bulunmak gibi bir faaliyete başladığında bunun için özel görevlendirilmiş meleklerin derhal o meclise geleceğini, ölürken ölüm meleği tarafından canının alınacağını, kabirde “münker” ve “nekir” adı verilen melekler tarafından sorguya çekileceğini bildiğinde “kendini yalnız ve sahipsiz hissetme”, “dünyaya dalma”, “âhireti unutma” gibi şeylerden uzak durur.
Bizler her ne kadar Rabbimizin sürekli bizi gördüğünü, gözettiğini, yardım ve desteğinin bizimle olduğunu bilsek de bir de yanımızda her an O’nun görevlendirdiği şerefli elçilerin bulunduğunu bilmek kendimize, davranışlarımıza çeki düzen vermekte bize daha çok yardımcı olur.
5. Allah Yolunda Gayretli Olmaya Teşvik
Meleklerin yaratılmasının hikmetlerinden birisi de insana Allah yolunda gayret gösterme, tembellik etmeme, sürekli azmini bileme konusunda bir dinamizm kazandırmasıdır.
İnsan bazen ibadette gevşeklik gösterir, tembelleşir. Bazen günahlara meyledebilir. İşte bu gibi durumlarda Cenab-ı Hakk’ın yarattığı meleklerin hiç üşenmeksizin gece gündüz kulluk ettiklerini, Allah’a asla isyan etmediklerini hatıra getirince bu durum, onun kendi tembelliğine son verip âdeta meleklere benzemek için gayret göstermesine yardımcı olur. Nitekim Rabbimiz, kullukta tembellik gösterenlere meleklerden bahsederek o meleklerin hiç üşengeçlik göstermediklerini şu şekilde bildirmiştir:
“Göklerde ve yerde kim varsa O’nundur. O’nun katındakiler (melekler) O’na ibadet etmekten kibirlenmezler ve onlar yorulmazlar. Onlar, gece ve gündüz ara vermeden (Allah’ı) tesbih ederler.” (Enbiya, 19-20)
Elbette nefis sahibi varlıklar olan insanlar için melekler değil yine onlar gibi beşer olan peygamberler ölçü ve örnektirler. Bununla birlikte Kur’an’da ısrarla meleklerin ibadet konusunda ne kadar gayretli, yılmayan, bıkmayan bir yapıya sahip olduğunun vurgulanması bir şekilde insanın bu konudaki gayretini teşvik etmeye de sebep olmaktadır.
6. Allah’a Yöneltilecek Sitem ve İsyanları Bertaraf Etme
Rabbimiz insanlara ilişkin birçok konuda melekleri görevlendirmiştir. Hakikatte bütün güç ve kudret Rabbimizdedir. Aslında işleri yapan O’dur, melekler ise sadece görünürde bir vasıtadır. Bununla birlikte böyle vasıtaların var edilmesinin sebeplerinden birisi de insanların, kendilerince kötü gördükleri bir durumla karşılaştıklarında doğrudan Allah’a isyan etmelerinin önüne geçmektir. Söz gelimi trafik kazasında ölen bir kimsenin ölümünün biri maddî, diğeri manevî olmak üzere iki sebebi vardır. Maddî sebep trafik kazası, manevî sebep ise ölüm meleğinin ruhu kabzetmesidir. Bütün bunların gerisinde ise daha o kulu yaratmadan önce onun ecelini belirleyen âlemlerin Rabbinin iradesi söz konusudur. Eğer maddî ve manevî sebepler, ilahî kudretin önünde birer perde görevi görmeseydi insanlar karşılaştıkları bu gibi durumlarda doğrudan Allah’a isyan gibi yollara başvurabilirlerdi.
Meleklerin yaratılmasının daha bizim bilemeyeceğimiz nice hikmetleri bulunmaktadır. Bu konuda bize az bir bilgi verilmiştir. Bizim bu gibi imanî meselelere dair söylememiz gereken söz, yine melekler tarafından söylenen şu sözden başka bir şey değildir:
“[Ey Rabbimiz!] biz seni her türlü noksanlıktan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Her şeyi bilen ve her şeyi hikmetlice yapan yalnızca Sen’sin!”