
Ayşegül Öztoprak
Ağustos ayında, TİKA tarafından içlerinde Uluslararası Genç Derneği’nin (UGED) de bulunduğu on üç sivil toplum kuruluşunun ortaklığıyla gerçekleşen Tecrübe Paylaşım Programı’na katılma fırsatı buldum. Program kapsamında Arnavutluk ekibine dahil oldum ve her anı ayrı ayrı anmaya değecek on gün geçirdim. Şimdi anılarımı anlatmak yerine neden böyle bir seferde olmalısınız, gelecek yıllarda düzenlenecek olan programda yer almanın hayali ve planını neden kurmalısınız; kendi yolculuğumdan devşirdiğim altı maddede bundan bahsetmek istiyorum.
Türkiye’mizi Sevmek İçin
“Ol Mahiler ki, derya içredirler, deryayı bilmezler.” denilmişti, biz de içinde yaşadığımız ülkeyi belki tam da içinde yaşadığımız için yeterince tanımıyoruz. Türkiye’yi tanımanın önemi, aslında kendimizi tanımanın bir adımı olmasından geçiyor. Açıklamak için İbrahim Tenekeci’nin şu cümlesini yardıma çağırayım: “Türkiye’nin anlam ve önemini bilmeyenler, yaptıklarının neye karşılık geldiğini de anlamazlar.” Gençler olarak, varoluşsal sorunların, anlamsızlığın ve boşluk hissinin bu kadar gündemimizde olduğu bir dönemde, bu paha biçilmez bir kazanç.
Arnavutluk’ta, adını daha önce duymadığım bir şehirde, şehrin dağlarının birisinde bulunan kalenin TİKA tarafından restore edildiğini görerek ülkemizin kudretini hissettik. Hislerimize bir de dünyanın en iyi on yedinci ekonomisi olmamıza rağmen, en çok dış yardım yapan ülke olduğumuz bilgisinin getirdiği gurur eklendi. Bu yardımı kimlerin beklediğini ve hâlâ yeterli olmadığını düşündüğümüzde ülkemizin dış yardım misyonları kişisel misyonlarımızı şekillendirdi.
Öğrendiğim her bilgiyi, her hissimi aktarmaya imkan yok, fakat Türkiye’den geldiği için imamlığı talep edilen gençler, Türkiye’den geldiğiniz için gördüğünüz hürmet, oraya götürülmekte olan yardımın İslami bir hizmet oluşu; mazlumun umudu oluşumuz bizi, ülkemize hayranlıkla bakmaya sevk etti.
TİKA’yı Tanımak İçin
“Dünyanın neresinde bir mazlum varsa gideceksiniz, az veya çok yardım edeceksiniz” niyetiyle kurulan TİKA, aynı samimi gayretle çalışmaya devam ediyor. Yardım götürürken, almayı değil vermeyi; kendine bağımlı haline getirmek yerine gidilen ülkenin bağımsızlığını temin etmeyi hedefliyor. Bu anlamda, gerek etkisi, gerek de kalıcılığı ile dünyanın dikkatini çeken bir yardım şekli oluşuyor: “Türk Tipi Kalkınma Yardımı.” Klasik ifade ile anlatmayı deneyeyim: Gerektiğinde balık ikram eden fakat asla balık tutmayı öğretmeyi ihmal etmeyen bununla da yetinmeyip; bölgenin denizini bölge halkının istifadesine sunmanın yollarını arayan, ekip ve donanım desteği ve yerel ekiplerin oluşması için elzem olan eğitimi sağlayan bir yardım gerçekleştiriyor. Üstelik kadınları, çocukları ve yaşlıları ayrı ayrı düşünmeyi ihmal etmiyor.
TİKA faaliyetlerini öğrenmemin ardından TİKA diyemez oldum. Şöyle hissediyorum, o bizim TİKA’mız. Programın başlangıcında yapılan eğitim programında konuşan TİKA temsilcileri, TİKA’mız diyerek bahsediyordu kurumdan. Bir devlet kurumundan böyle bahsedilmesi, bürokrasinin soğuk iklimi içinde, adeta baharı temsil eden bir floranın oluştuğunu düşündürdü bana.
Yeni Bir Ülke Tanımak İçin
Biz gençler, içinde yaşadığımız dünyayı merak ediyoruz. Yeni yerler görmek, kıtalar aşmak fikri heyecanlandırıyor bizi. Dünyayı keşfetme telaşı daima içimizi sarıyor. İhtimalleri iyi değerlendirip, halimize daima bilincimizle eşlik edersek, iyi bir fikir, iyi bir yöneliş, iyi bir keşif sunuyor her yolculuk.
Belki de kendimizi keşfetmekle ilgili yolun başında olduğumuzdan yolculuk anlamlı bizim için. Her yolculukta kendimizin hoşnut olmadığımız bir halinden gidiyoruz aslında, her yolun sonu rızayı hak edebilecek bir kendimize ulaşma ihtimalini içinde barındırıyor. Bütün bu hislerle bir ülkeye, ülkemizin mihmandarlığında gitmek ve bunu gönüllülük dairesi içinde bir kazanca dönüştürmek imkânını veriyor Tecrübe Paylaşım Programı.
Kendinizi Geliştirmek İçin
Elbette bu programı CV’nizde belirtebilirsiniz. Zaten, eğitiminize göre hizmet edebileceğiniz bir bölgeye yönlendiriliyorsunuz. Mesela mimarlık öğrencisiyseniz restorasyonların yoğunlukta olduğu bir ülkeye gidiyorsunuz. Fakat bu proje ile kim olduğunuzu başka birine anlatmaya çalıştığınız bir formu geliştirmekten çok daha fazlasını yapabilirsiniz.
Yeni bir coğrafyada bulunmak, farklı eğitimlere ve eğilimlere sahip insanlarla bir süre birlikte yaşamak, yolda olmak, değişik lezzetler tatmak, bir dilin bütün harflerini duymaya çalışmak, güzel insanlarla tanışma ve taze dostluklar kurmak yapabileceklerinizden sadece birkaçı.
Dünyanın Beklediği Salihlerden Olabilmek İçin
Program başlamadan önce, “fayda sağlamak için gittiğinizi unutmayın, hiçbir şey yapamazsanız bildiğiniz bir şeyi öğretin, bunu da yapamazsanız gülümseyin” denilmişti. Bir fayda sağlamaya geldik fikriyle baktığımız için belki de, bir ülkede gönüllü olarak bulunduğumuzda, ne kadar çok dinlemediğimiz hikaye olduğunu görebiliyoruz. Bu hikâyelerde büyük meziyetlerin sahiplerinin değil, küçük fedakarlıkların, belki sadece gülümseyen bir gönüllünün beklendiğini görmek, dünyanın küçük de olsa daima iyiliğe ihtiyacı olduğunu bilmek, geri döndüğümüzde yeniden gideceğimiz günün beklentisine dönüşüyor. Dünyanın salihleri beklediği inancımızı pekiştirip, en sahih hedefin salih bir insan olmak olduğunu öğretiyor.
Bir kere bu beklentiyle göz göze geldiğimizde artık durulacak bir yer kalmıyor sanki, bütün coğrafyalar hizmet için koşulacak bir hal alıyor. Belki de farklı ülkelere gidecek arkadaşlarla konuşurken, içimizden geçen, hoş bir şaşkınlıkla dilimizden düşen, “ne kadar güzel bir yere gidiyorsunuz, ben de orada olmak isterdim” ifadesi bundan.
İyiliğe Sizin de Bir Katkınızın Olması İçin
Bir gencin bu programa en büyük katkısının, kendisinin kazanacakları olduğuna inanıyorum. Listemden de bunun anlaşıldığını düşünüyorum. Fakat balon uzattığınız bir çocuğun yüzündeki tebessüme, sizin gülümsemenizin onda bırakacağı Müslümanlara, Türkiye’ye ve Türklere karşı hoş bir izlenim ümidinin paha biçilmez bir mutluluk olduğunu unutmamak gerek.
Ecdadımızın inşa ettiği caminin yenilenmesinde küçücük bir emeğinizin bulunması, belki bir daha hiç uğramayacağınız bir anaokulunda, çocukların sevinçle oynayacağı salıncağı sizin boyamış olmanız, kıtalar aşıp size ümitle bakan bir kişiyi muayene etmeniz, Müslüman bir ailenin sofrasında ülkemizi temsilen oturarak onları mesut etmeniz… Yani vermeniz ama mütemadiyen kazanmanız gerçekten çok güzel. Bir de gönlünüzün bu küçük hareketle yetinmeyip hep daha iyisini, hep daha güzelini isteyecek olduğunu düşünürsek galiba programın bu seneki sloganı gerçekleşecek: “Dünyayı Gençler Güzelleştirecek!”