Büyük hedeflere küçük küçük adımlarla varılır. Fakat bu adımlar, hemen başlamalıdır. Geciken her bir adım, zamanla hedefe ulaşmayı zorlaştıran bir engele dönüşür. Bir diğer hakikat de güzel niyetler, erteleme virüsü sayesinde sönükleşecek ve kişiyi harekete geçirmeye yetmeyecektir. Evet, acele etmek şeytandan ise de hayırlı işlerde acele etmemek birçok fırsatların kaçmasına sebep olacaktır. Öyleyse Musa -aleyhisselam- misâli “Senin rızanı alayım diye acele ediyorum” diyebileceğimiz koşuşturmalarımız daima var olmalıdır.
Musa -aleyhisselam-, kavmini Mısır’da firavunun zulmünden kurtarıp da Sina’ya yerleştirince, kardeşi Harun -aleyhisselam-’ı başlarına vekil bırakıp hemen Tûr Dağı’na Rabbiyle buluşmaya doğru yola çıkmıştı. Kırk günlük bir süre orada kalacak ve sonra da kavminin başına dönecekti.
“(Allah Teala buyurdu ki:) «Seni halkından aceleyle ayrılmaya sevk eden neydi ey Musa!» Musa da dedi ki: Onlar, benim izim üzerindeler Rabbim. Ben sana gelmekte acele ettim ki, benden razı olasın ve hoşnut olasın! (Taha Suresi, 83-84)
İnsan, fıtratının temel özellikleri itibariye esasen aceleci bir varlıktır. Sonuca hemen ulaşıvermek ister. Özellikle menfaati söz konusu olduğunda, kısa sürede eline geçecek olanlara yönelik böyle bir tutkusu vardır. Uzun vadeli kazanımlarını ise çoğu zaman göz ardı eder. Halbuki büyük zaferler, yüksek değerler ve kazanımlar, çoğu zaman acelecilik ile değil teenni ile kazanılır. Durum böyle iken yukarıdaki ayet-i kerimede ifade edilen Musa -aleyhisselam-’ın acelesi, bize bir başka hakikatin penceresini açmaktadır. O da şudur: İlahi emirlerin yerine getirilmesinde, Hakk’ın davetine icabette, ebedi hayatı kazandıracak salih amellerin bir an önce hayata geçirilmesinde, acele edilmelidir. Böylesi alanlarda acele etmek, Hakk’ın rızasını kazanmaya vesile olacaktır. Bunun içindir ki namazı ilk vaktinde kılmak, peygamber lisanında amellerin en faziletlilerinden birisi olarak beyan edilmiştir. Hatta Rabbimize olan taat, ibadet ve hizmetlerde bir başkasını tercih ederek “Önce siz buyurun” demek bile bazı alimler nazarında hoş karşılanmamış ve mekruh sayılmıştır. Böyle bir tavır Hakk’a kurbiyyete isteksizlik olarak değerlendirilmiştir. Öyleyse acele etmek her zaman kötü değil, kimi zaman büyük bir fazilettir.
Allah Resulü -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin uyarıları da bu yöndedir:
“Şu yedi şey gelmeden önce iyi işler, salih ameller yapmakta acele ediniz. Yoksa gerçekten siz, unutturan fakirlik, azdıran zenginlik, (her şeyi) bozup perişan eden hastalık, saçma-sapan konuşturan ihtiyarlık, ansızın geliveren ölüm, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccâl, belâsı en müthiş ve en acı olan kıyametten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz?” (Tirmizî, Zühd 3)
Sayılan bu yedi engelin her biri, ikisi, üçü ve belki de daha fazlası hemen herkesin bir gün karşılaşabileceği manilerdir. Böylesi durumlarda insan, istese de bazı güzellikleri ve değerleri kazanamayacaktır. Zira kimi zaman güç, kimi zaman imkân, kimi zaman sıhhat ve belki de ömür kaybedilecektir.
Bir işte acele etmek demek, gerekli planlamayı ve tedbirleri almadan hemen koşuşturmak değildir. Belki ağırdan almamaktır. Zira bir işi ağırdan almak, muhabbetsizlik nişanıdır. Amirinin isteğini geçerli mazereti olmadan geciktiren memur ya da işçi, hiçbir zaman yükselme şansına sahip değildir. İşini kendisine tanınan sürenin sonunda yerine getiren kimse, görünüşte vazifesini yapmış olsa bile en kısa sürede yerine getirenle aynı şekilde değerlendirilmeyecektir. İlkler, daima öne geçirilir ve artı mükâfatlarla ödüllendirilir. Yüce Rabbimiz, kendi Zât-ı ulûhiyetine yakınlaştırdığı kulların temel özelliklerinin bir yarış havası içinde hayırlarda öne geçen ve böylece öncülerden olan kimseler olduğuna şöyle dikkat çeker:
“(İman ve amelde) öne geçenler var ya işte onlar (Ahirette de) öne geçenlerdir. Bunlar (Allah’a) yaklaştırılmış (mukarrebin sınıfına erişmiş)kimselerdir.” (Vâkıa Sûresi, 10-11)
Rabbimiz, engin rahmeti gereği bütün kullarının bu bahtiyarlığı elde etmelerini murad ederek hepsine birden durmayı değil, âdeta koşmayı emreder:
“Rabbinizin bağışlamasına ve genişliği göklerle yer kadar olup takva sahipleri için hazırlanmış bulunan cennete yarışırcasına koşuşun.” (Âl-i İmran Sûresi, 133)
“Hayırlı işler yapmada birbirinizle yarışın!” (Bakara Sûresi, 148)
Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle anlatır:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e bir adam geldi ve şöyle dedi:
«Ey Allah’ın elçisi! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?»
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:
“Güçlü-kuvvetliyken, sıhhatin yerindeyken, cimriliğin üzerinde, fakir düşmekten endişe etmekteyken, daha büyük zengin olmayı düşlerken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. (Bu işi) can boğaza gelip de “falana şu kadar”, “filana bu kadar” demeye bırakma. Zaten o mal vârislerden şunun veya bunun olmuştur.” (Buhârî, Zekât 11, Vasâyâ 17; Müslim, Zekât 92)
Rivayete göre bir terzi, salihlerden bir zâta:
“Resulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in: «Allâh Teâlâ, kulunun tevbesini, canı boğazına gelmediği müddetçe kabul eder.» (Tirmizî, Deavât, 98/3537) hadîs-i şerîfi hakkında ne buyurursunuz?” diye sual etti. O zât da sordu:
“Evet, böyledir. Ama senin mesleğin nedir?”
“Terziyim, elbise dikerim.”
“Terzilikte en kolay şey nedir?”
“Makası tutup kumaşı kesmektir.”
“Kaç seneden beri bu işi yaparsın?”
“Otuz seneden beri.”
“Canın gırtlağına geldiği zaman, kumaş kesebilir misin?”
“Hayır, kesemem.” Bunun üzerine bu hakîm zat dedi ki:
“Ey terzi! Bir müddet zahmet çekip öğrendiğin ve otuz sene kolaylıkla yaptığın bir işi o zaman yapamazsan, ömründe hiç yapmadığın tevbeyi o an nasıl yapabilirsin? Bugün gücün kuvvetin yerinde iken tevbe eyle! Yoksa son nefeste istiğfar ve hüsn-i hâtime nasîb olmayabilir... Sen hiç: «Ölüm gelmeden evvel tevbe etmekte acele ediniz!» (Münâvî, V, 65) sözünü işitmedin mi?”
Büyük hedeflere küçük küçük adımlarla varılır. Fakat bu adımlar, hemen başlamalıdır. Geciken her bir adım, zamanla hedefe ulaşmayı zorlaştıran bir engele dönüşür. Bir diğer hakikat de güzel niyetler, erteleme virüsü sayesinde sönükleşecek ve kişiyi harekete geçirmeye yetmeyecektir. Evet, acele etmek şeytandan ise de hayırlı işlerde acele etmemek birçok fırsatların kaçmasına sebep olacaktır. Öyleyse Musa -aleyhisselam- misâli “Senin rızanı alayım diye acele ediyorum” diyebileceğimiz koşuşturmalarımız daima var olmalıdır.