
Arakan kamplarında barakaların arasında yürürken işittiğim ses bana tanıdık geldi. Sese doğru yönelip biraz yürüdükten sonra yolum küçük bir medreseye çıktı. Çocuklar hep bir ağızdan Kuran-ı Kerim okuyorlardı. Başlarındaki kadın eğitmen beni görünce mahcup oldu. Çocuklar ise çok şaşırdı. Barakanın içine girmek istedim. Ancak tavanın yüksekliği boyumun yarısı kadardı. Dizlerimin üstünde emekleyerek içeri girmeyi başardım. Yarı karanlık barakada, sert tahtaların üstünde, ellerinde yırtık ve yıpranmış sayfalarla ders çalışan çocukları bir süre seyrettim.
Muhtemelen kendi hikayemin de etkisiyle medreseler hep ilgimi çekmiştir. Dünyanın birçok yerinde birbirinden farklı medreseler gördüm. Onlardan bir tanesi de Zanzibar’daydı. Kız çocuklar tek odalı küçük medreseyi doldurmuş, hepsi güzelce örtünmüş, rengarenk elbiseleriyle ders çalışıyorlardı. Ancak buranın ilginç bir durumu vardı. Öğrenci çok mekan küçük olduğu için odaya sadece kızları almış erkek çocukları dışarıda bırakmışlardı. Onlar da medresenin gölgesine sığınmış, dar sokağı kendilerine mesken tutmuşlardı.
Beni en çok etkileyen medreselerden birini Sudan’da ziyaret ettim. Büyük avlusu, yüzlerce talebesi olan medresenin kapısından bir ikindi vakti girdim. Yatak olmayan yatakhanelerini, yemek olmayan yemekhanelerini gördüm. Ders çalıştıkları ve namaz kıldıkları yerin zemini kumdan ibaretti. Yatılı kalan çocuklar elde yıkadıkları çamaşırları kuruması için iplere asmışlardı. Neredeyse hepsinin kıyafetinde yırtıklar vardı. Medreseyi tek başıma dolaşırken girmemem gereken odalardan birine girdim. Bavullardan başka eşyası olmayan odada iki çocuğu bir köşeye çekilmiş gizlice bir şeyler yerken gördüm. Kapının açılma sesi onları ürkütmüş, beceriksizce yediklerini saklamaya çalışmışlardı. Aklıma çocukluğum, medrese ve kurslarda geçirdiğim uzun yıllar ve yaşadığım benzer anılar geldi. Yine de canımı en çok acıtan sahneye avluda rastladım. Yüksek duvarlı avlunun hemen dışında renkli ve özgür bir hayat vardı. Elbette medrese öğrencileri bu dünyaya karışamıyor, duvarların ötesine geçemiyordu. Kimi ders çalışıyor, kimi bahçede koşturup oynuyor, kimileri de toplanmış neşeyle muhabbet ediyordu. Ancak çocuklardan bir tanesini duvardaki küçük delikten dışarıyı seyrederken gördüm. Hayretle başında bir süre durup bekledim. Beni hiç fark etmedi. O küçük delikten, uzun uzun dünyaya baktı durdu. Bu anları hatırlıyordum. Tahta pervazla örtülü pencerelerin deliklerinden dışarıya, özellikle ikindi sonlarında gökyüzüne baktığımı ve kalbimde nice volkanların çağıldadığını hatırlıyordum. Bu kara çocuk bana ne kadar da benziyordu. O medreseden ayrılmak istemedim. İçimden burada haftalar, aylar, bin yıllar geçirmek geldi.