
Muhammed Esed’in Mekke’ye Giden Yol’unu okuduğumdan beri aklım fikrim çöllerdeydi. Teyma kuyularına doğru uzun yolculuğa çıkmış iki yolcunun hikayeleri aklımdan çıkmıyor, anlatılan sahneler film gibi zihnimde dönüp duruyordu. Gece çölde ateş yakıp çay içtiklerinde çayın kokusunu duyar gibi oluyor, ateşin başına usulca sokulup konuşmalarını dinliyordum. Çölde fırtına çıktığında ben de onlar gibi kayboluyor, metrodan hangi durakta ineceğimi şaşırıyordum. Adam karanlık ve korkunç bir çöl gecesinin ardından hana ulaştığında Kirazlı’nın son durak olduğunu hatırlıyor, ücretsiz aktarma için diğer perona geçiyordum. Arap çöllerinde, deve sırtında, aylar süren akıl almaz yolculuk devam ederken, sayın yolcularımız kapı önlerinde beklemeyiniz orta kısımlara doğru ilerleyiniz, anonsuyla hareketlenmek zorunda kalıyor, tutunacak bir yer bulduktan sonra ikindi kızıllığında karşıdan gelen silüetleri görüyor ve ister istemez tedirgin oluyordum. Çöl tekin bir yer değildi. Hele ki kabileler arasında savaşın olduğu böylesine eski zamanlarda. Nasıl da aniden bastırmıştı kum fırtınası, nasıl da silmişti arkadaşına giden ayak izlerini, nasıl bulacaktı yolunu şimdi? Artık günlerce, her yeri aynı olan bu çölde dönüp durma vaktiydi. Su çoktan bitti. Dudaklar kurudu. Sayfalar çevrildi. Bir lira atıp otomattan soğuk su aldım ve otobüse binmek için Yenikapı metro istasyonundan yukarı çıktım. Muhammed Esed Arap çöllerinde yolculuk yapıyor, ben de bittikçe akbil doldurtuyordum. Günlerim, haftalarım, aylarım ciğerlerimi yakan çöl hasretiyle geçiyor, çöl bir an olsun aklımdan çıkmıyor, çöle dair macera dolu planlar yapıyordum.
Aradan aylar geçti ve sonunda benim de yola düşme vaktim geldi. Çad’ın başkentinden Libya sınırına doğru uzun bir yolculuğa çıktım. On günlük yolculuğumun çoğu çöllerde geçti. Bazen yol kenarında bazen de ıssız çölün ortasında battaniyelere sarınıp uyuduk. Geceleri ateş yakıp yıldızları izledik. Araçlarımız defalarca kuma saplandı. Çok defa susuzluğun sıkıntısını yaşadık. Ama sonunda hedefimize ulaştık. Develerin su içmek için günler boyu yol tepip geldikleri Vadi Aşir’e ulaştığımızda yol bizi iyice yormuştu. Biraz dinlendikten sonra kendi hikayemizin peşine düştük.