
Abdullah İstanbullu, yeni doğdu. Çipli kimlik kartı var.
Babası Ebu Abdullah’ta pek bir numara yok. Şehir mesleği var. O da tüm şehirlerde değil, yanlış olmasın. 81 vilayet arasından 3 veya 4; köye gitse aç kalır yani.
Annesi Ümmü Abdullah’ın eli lezzetli ama imkan vermiyorlar; mutfağı küçük. Sinekten yağ çıkartan müteahhit amca, yaptığı evden de mutfağı çıkarmış önce; sonra şöyle demiş: “Bunlar şimdi yemek neyim yapıp yerler. Bi ocak, iki dolap, üç kap kaçak koysunlar bari”
Abdullah büyüyecek. Marketten “serbest dolaşan tavuk yumurtası” alacak. Fırına gittiğinde normal ekmeğe vereceği paraya X desek, tam buğday ekmeği 2X olacak. Annesi evde yoğurdu kendi yapıyor ama. Yoğurtta sıkıntı yok.
Abdullah biraz daha büyüyecek. Metrobüste ayağına basacaklar. Asansörde komşusunu tanımayacak. Kapısının önünden ayakkabılarını çalacaklar. 365 günde 15 gün tatil yapacak. Şehirde geçirdiği her yıl, içi biraz daha ölecek.
Ama.
Bir saniye.
Uzaktan şöyle sesler geliyor:
“29 yaşına geldim. Bütün gün işteyim. Ben eve döndüğümde çocuklar yatmış oluyor. Doğru düzgün ailemle vakit geçiremiyorum. Babamı annemi doğru düzgün göremiyorum.
Hayvanattan, haşerattan korkuyorum. Yolda giderken ağaç görsem ne ağacı olduğunu bilmiyorum. Pazarda çürük sebzeleri veriyorlar, marketten aldığım peynir bozuk çıkıyor.
Havası zaten “kentsel dönüşüm” tozu. Yeşillik desen ya askeriyede ya mezarlıkta.
Hadi bunları hallettim. Çocuklar ne olacak? Onlara da aynısı olacak. Şehirde ne kadar insan kalabilecekler?
Her taraf araba, her taraf bina, her taraf insan. Bu kalabalıkta içim sıkılıyor. Çocukların başına da aynısı gelecek. Zaten maaşı da yetiremiyorum. Hepsi şu İstanbul’un yüzünden. Çekip gideyim buralardan. Şehirden kaçıp sakin bir yere yerleşeyim. Ne zamandır kafamdaki şu hazır gıda üretimi işi için bir şeyler yapayım artık. Zamanı geldi.”
Aferin be Ebu Abdullah. Bu yaşına kadar ilk defa kafası çalıştı şu adamın. Şimdi İstanbul’dan kaçışın (istenmeyen bir yerden gitmek anlamında kaçmak) planını yapıyor.
Önce şu hazır gıda işini halledecek Ebu Abdullah. İşini oturtacak.
Ve sonra…
Şehirden gitmeye korkan insanların yapamadıklarını yapacaklar; Aile olacaklar. Daha fazla vakit geçirecekler. Eve tıkılıp kalmayacak sabiler. Özgür olacaklar.
Şehirden daha somut bir hayatları olacak. Ortaya bir şey koyacaklar. Domates biber gibi. Somut yani. Karın doyuruyor.
İstanbul’da daha fazla kalabalık etmeyecekler. Kendi yağlarında kavrulup güçlenerek ortaya bir şey koyacaklar. Hazır gıda işinde iyi para var. O parayla daha çok gezip daha çok öğrenirler.
Saf (temiz yani) kalacak çocuklar. Şehir insanlarının çakallıklarını yine bilecek çocuklar, ama bilgi olarak sadece; yozlaşıp çakala dönüşmeden.
Yediğini içtiğini kendi yetiştirecek. Salataya biber lazım olduğunda bahçeden koparacak.
Okumaya, öğrenmeye, gezip görmeye vakitleri olacak. Paraya değil, muhabbete endeksli bir hayatları olacak.
İnşallah tabii.
Bu seferki gelecek zaman kipleri daha masum. En azından bir deneyecekler.
Sen?
Not: Bu yazı Genç Dergisi Eylül 2010 sayısında yayınlanan Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim yazısının devamıdır. Yazı için: http://gencdergisi.com/9860-hadi-gel-koyumuze-geri-donelim.html