
Bülent Ata
Sanatçılar çoğu kez eser verme biçimlerini sil baştan inşa etmeleri gerekir. Bazen taklitle, bazen keşifle ama çok çalışarak, merak ederek ve cesaretle deneyerek ulaşılır buna.
Gençlerle buluştuk. İçlerinden biri sordu, “Ben film çekmek istiyorum, dizi sektöründe çalışmak istiyorum, ne yapmam lazım?”
Bunun için, tahtaya -HİKÂYE- kelimesini yazdım. Bir hikâyenizin olması lazım. İnsanların duymak isteyeceği. Sizin anlatmak isteyeceğiniz. Anlatmazsanız kendinizi, yaşadığınız güne, sevdiklerinize karşı borçlu hissedeceğiniz bir hikâyeniz olmalı.
Filmler izlemelisiniz. Bir film listeniz olmalı. Zamanla sevdiğiniz senarist, yönetmen isimleri, sevdiğiniz türler ve ülke sinemaları, akımları zihninizde oluşacak. Sonra müzik, kendi ülkenizin müziği ve dünya müziği hakkında bilgi sahibi olmalısınız. İyi bir filmin içinden iyi bir müzik geçer.
Sonra kitaplar, romanlar, öyküler, şiirler okumalısınız. Geçmişin büyük yazar ve şairlerini, yerli ve yabancı edebiyatın köşe taşlarını tanımalısınız. Edebiyat sevgisi önemlidir. Bu konuda bir kâşif olup notlar alarak, keşfederek sizin gibi heyecanları olan arkadaşları bularak, iz sürmelisiniz. Hobileriniz olmalı, fotoğraf çekmeyi, çilek reçeli yapmayı öğrenmelisiniz. Seyahatlere çıkmalı, günlük tutmalısınız.
Genç sabırsızlanarak sordu, “Bunun bir okulu yok mu?” “Var” dedim. Öncelikle İstanbul’da, Ankara’da, Eskişehir ve İzmir’de olmak üzere pek çok şehirde sinema televizyon bölümleri bu sektör için temel düzeyde eğitim verir. Daha sonra sektörde bildiklerinizi unutup her şeyi sil baştan öğrenmek zorunda kalırsınız. Bunun dışında, reklamcılık, gazetecilik, sanat tarihi okumuş hatta tıp, mühendislik, hukuk gibi ilgisiz gözüken alanlardan yetişip gelen insanlar da bu sektörde çalışır.
Bir set ekibinde görev alan, sesçiden, montajcıya, yönetmenden senariste pek çok insan bir uyum içinde aynı hedefe yönelmiş bir eser ortaya çıkarmaya çalışır. Bir senaryo olmadan bu ekip bir araya gelemezdi. Mesela, senarist olmak için dramatik yazarlık bölümü okumak gerekli ama çok iyi senaristler tanıyorum, reklamcılık okumuş, hukuk okumuş, hatta açık öğretim okumuş. Bu kişiler senarist olma yoluna sanatın pek çok biçimi ile uğraşarak aslında çok daha uzun süren bir eğitimle dahil olmuşlardır. Çocukluktan, ilk gençlikten itibaren bununla yaşamışlardır. Sonradan önlerine çıkan kimi iş tecrübeleri sayesinde bu alanı meslek edinmişlerdir.
Çoğu kez okulunu kazanıp bir sanatsal uğraşı meslek edinmek formülü işe yaramayabilir. Bu her anınıza yayılması gereken bir hayatı okuma ve öğrenme, en sonunda da üretim biçimi. Sanatı bir teknikle, inandığınız bir hikâye ile film haline dönüştürmek bir ömrü buna adamayı gerektirir. Bu hem zordur hem de çok kolaydır.
Dünyanın en iyi romancıları, çoğu kez edebiyat bölümü mezunlarından çıkmaz. Edebiyat mezunu değerli romancı, öykücü ya da şairler mutlaka vardır. Ama sanatın kendisi sadece okula giderek edinilecek bir meslek değildir. Eğitim, yeteneği bir cevher olarak açığa çıkartabileceği gibi baskılayıp üstünü de örtebilir.
Sanatçıların çoğu kez eser verme biçimlerini sil baştan inşa etmeleri gerekir. Bazen taklitle, bazen keşifle ama çok çalışarak, merak ederek ve cesaretle deneyerek ulaşılır buna.
Konuşma bitti. Herkes yavaş yavaş çıktı. Hayat, sinema hakkında bir şeyler öğretmek için onları dışarıda bekliyor olacaktı. Bunun farkına varanlar için, hayat bir okuldur ve öğrenmek isteyene cümle alem bir şey anlatır.