08.10.2017 15:03
Genel
3361
Zeho Ovası Grakül Tepe’de beyaz bir elbise giyen Sultan Alparslan, eski Türk töresine göre atının kuyruğunu bağlar, askerlerine şöyle seslenir: Burada Sultan ve asker yok. Hepimiz birer neferiz. İslam dini için savaşacağız!
Anatolia Grekçe “Doğu vilayeti” demektir. Burada aklımıza hemen “Nerenin doğu vilayeti” sorusu gelir. El cevap: Batı Roma’nın. Hıristiyan dünyasında 5. asırda kesin şekilde vuku bulan hadiseler neticesinde Roma İmparatorluğu Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılır. Doğu Roma yani Bizans merkezli devletin temel hakimiyet alanı Anatolia’dır. Daha sonra Türklerin akınları ile burası “Türkiye/Türkiya” adını alacak ve halk dilinde “Anadolu” şeklinde telaffuz edilmeye başlanacaktır. Anatolia topraklarının sakinleri Yunan-Rum, Ermeni ve kısmen Gürcüler’dir. Süryani, Ezidi gibi azınlık gruplar da vardır. Kısmen Müslümanlar da (Araplar, Kürtler, Türkler) bölgeye gelseler de bu topraklarda azınlık dahi denemeyecek kadar azdırlar. Asli unsur olarak Yunan-Rum ve Ermeniler mukimdir.
11. yüzyılın başında Türkmenler; Azerbaycan-Ahlat hattından Anadolu’ya düzensiz akınlar yapar. Vur-kaç taktikleriyle gayrimüslimler ile cihada tutuşur, ganimet ve esir alarak geri dönerler. 1013 yılında başlayan Çağrı Beyin uzun sayılabilecek keşif seferleri neticesinde ise karar verilir: Anadolu yurt tutulacak; Türk toprağı kılınacak ve İslam hakimiyeti tesis edilecektir! Büyük Selçuklu Devleti’nde ilk sultan Tuğrul Bey’den sonra tahta Sultan Alparslan’ın çıkması ile berabe Batıya verilen önem artar. Babası Çağrı Bey’in menzilini takip eden Alparslan, Azerbaycan üzerinden Ahlat’a kesin bir giriş yaparak bölgeyi Türk hakimiyetine dahil eder. Hatta 1068 yılına gelindiğinde Selçuklu akıncıları Kayseri’ye kadar ilerlemiştir. Ancak Sultan Alparslan İran’dan Kuzey Suriye hattına uzanan ve Mısır ile çevrelenen bölgedeki hakimiyeti tamamlamayı öncelikli hedef haline getirmiştir. Bu yüzden Anadolu içlerine yalnızca emir rütbesindeki uç beylerini ve akıncılarını yönlendirir. Sistematik bir Anadolu fütuhatına en azından Malazgirt Savaşı’na kadar girişmeyi düşünmez.
Zafer Tek Vücut Olanındır
Bizans ordusunun 200.000 nüfusa sahip olduğu söylense de bazı kaynaklar bunun mübalağa olduklarını beyan ederler. Rum, Makedon Hıristiyanların yanında paralı askerler de Diyojen’in ordusunda hatırı sayılır bir miktara sahipti. Bir imha hareketi olarak planlanan savaşta Diyojen, büyük bir ordu ile yola çıkmıştı. İtalyan, Frank, Germen paralı askerlerin yanında Türk olan ancak Hıristiyanlığı kabul ederek milli kimliklerini yitiren Peçenekler ve bir grup Oğuz da bulunmaktaydı. Ancak bu Türk grup daha sonra karşıdakilerin de Türkçe konuştuklarını görünce büyük oranda yer değiştirerek savaşın kazanılmasına önemli bir katkı sunacaktır. Kozmopolit ordu birlik ve bütünlükten uzaktı. Manevi bir motivasyon yoktu. Kumandanlar başıbozuk, paralı askerler sadakatsizdi. Diyojen komutanlardan tek tek sadakat yemini almıştı. Selçuklu ordusu ise neferden sultana kadar muazzam bir bütünlük içerisindeydi. Manevi hava cihad ve gaza aşkının şehadet hülyasıyla birleşmesiyle zirve noktadaydı. Ordunun tamamına yakını Türkler’den müteşekkildi. Selçuklu’ya tabi olan Arap ve Kürt beyliklerden alınan askerler varsa da bunların sayıları savaşın kaderine etki edecek orandan ziyade tabiiyeti beyan edecek sembolik bir miktara haizdi. Diyojen sabırsız ve tecrübesiz bir liderdi ancak Alparslan otoriter, zeki ve kabiliyetli bir komutandı. Su bulabileceği Malazgirt yolunu seyri, yanına sadece hızlı olan süvarileri alışı ve taktik stratejiler ile düşmanı oyalaması onun meziyetlerini ortaya çıkarıyordu. Alparslan’ın keşif orduları sık sık bölgeye intikal ederken Diyojen’in keşif birliğini bir baskın ile dağıtmış, komutanını da esir almıştı. Büyük bir komutanını Ahlat’a sevk eden Diyojen onun da Emir Sanduk tarafından hezimete uğratılması sonucunda büyük moral kaybı yaşamış, bir kısım paralı asker olan Türklerin Alparslan’ın tarafına geçmesiyle beraber otoritesini de iyice yitirmişti. Bizans ordusu topyekün bir saldırı ile –sayılarına güvenerek- Selçuklu ordusuna saldıracak bir meydan harbi ile onları yenecekti, planları bu şekildeydi. Alparslan ise klasik Türk taktiğini uygulamayı kararlaştırmıştı: Birlikler ortadan Bizans’a aniden saldıracak, yine ani bir ricat gerçekleştirerek geri çekilecekti. Bozgun düşüncesine kapılan Bizans ordusu topyekun saldırınca kanatlarda saklı olan Türk kuvvetler Bizans ordusunu çember içine alacak tabir-i caizse hallaç pamuğu gibi atacaklardı. Bir kuvvet de ikmal birliklerini dağıttıktan sonra çembere dahil olarak dört taraftan ateş altına alınan düşman tarumar edilecekti. Bu taktiğe Turan ya Hilal taktiği de denilmekteydi. Zeho Ovası Grakül Tepe’de beyaz bir elbise giyen Sultan Alparslan, eski Türk töresine göre atının kuyruğunu bağlar, askerlerine şöyle seslenir: Burada Sultan ve asker yok. Hepimiz birer neferiz. İslam dini için savaşacağız!
Anadolu İslam Beldesidir
Nihayetinde 26 Ağustos 1071 Cuma günü Malazgirt Ovası’nda vuku bulan savaşı Sultan Alparslan öncülüğünde Selçuklular kazanır. Bizans ordusu dağıtılırken imparator Romen Diyojen esir alınır. Ancak çok iyi bir muamele görür. Zafer kadar mağlubiyetin de hükümdarların kaderinde olduğunu söyleyen Sultan Alparslan, yüksek bir seciye ile, ona iltifatta bulunur ve serbest bırakır. Başkente ulaşamayan Diyojen’in ise gözlerine mil çekildikten sonra yine kendi tebaası tarafından katledilir. Sultan Alparslan büyük bir zafer kazanmış; Anadolu’nun Türk yurdu kılınması için büyük bir adım atmıştır. Ancak İran-Suriye hattındaki fütuhatı önceleyerek Anadolu’nun içlerine kadar gitmeyi erteler. Komutanlarını Anadolu’nun fethine memur kılarak onlara emirlik tevdi eder. Bu açıdan Anadolu tedricen ve bir bakımdan çok daha sağlam bir şekilde Türk yurdu ve İslam beldesi kılınır.
NOT: Malazgirt Zaferi’nin Cumhurbaşkanlığı nezdinde kutlanması geç kalınmış olsa da muazzam ve şık bir harekettir.
Benzer Yazılar
Yorularak okunacak 500 kü...
Önce tekbirler yükseldi k...
Dergimizin dosya konusunu...
Herhâlde tragedyanın başa...