Arap Baharı’nın Ortadoğu’yu kasıp kavurduğu bugünlerde İslami çizgideki siyasi partiler ve oluşumların rüzgârı esiyordu. Diktatör yönetimler devrilirken iktidarın en büyük adayı onlar görülüyordu. Ama olmadı. Rüzgâr tersine döndü. Darbelerle, çevrilen siyasi entrikalarla iktidar olmaları engellendi. Sadece iktidar olmaları engellenmedi, eski rejim bakiyeleri, koltuklarını kaybetme endişesi içerisindeki monarşiler ve uluslararası çevrelerin desteği ile şeytanlaştırıldılar, “Terörist” ilan edildiler. Bu şeytanlaştırma süreci hâlâ devam ediyor. Daha da sürecek gibi gözüküyor. Ta ki İslami tandanslı siyasi oluşumlar tamamen Arap halkları için umut olmaktan çıkartılana kadar.
Birleşik Arap Emirlikleri, “Siyasal İslam” karşıtlığı konusunda en etkili rol üstlenen ülkelerden biri. Son Katar krizinin perde arkasında da aslında “İslamcı”ların umut olmaktan çıkartılması kavgası var. Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Washington büyükelçisi Yusuf El-Uteybe Amerikan PBS televizyonuna verdiği röportajda Katar krizine ilişkin olarak “Katar ile aramızda Ortadoğu’nun geleceğiyle ilgili görüş ayrılıkları bulunuyor. Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Ürdün ve Bahreyn, Ortadoğu için laik hükümetler kurmak isterken Katar bunun tam aksini istiyor ve bu yönde çalışıyor” diyerek Körfez’deki krizin özünde “Siyasal İslam” ile laikler arasındaki kavga olduğuna işaret etmişti.
Uteybe, bu türden açıklamaları Batı’da mâkes bulacağı beklentisi ile yapıyordu kuşkusuz. Evet, laiklik söyleminin Batılı çevreler nezdinde prim yaptığı muhakkak. Ama söylemin yanı sıra sosyal hayata tekabül eden bir takım laik, liberal uygulamaların da hayata geçirmeye başlandığı müşahede etmek mümkün söz konusu ülkelerde. Mesela, Suudi Arabistan’da ülkenin batısındaki Kızıldeniz kıyılarında vizesiz seyahat edilebilecek 50 adada ‘yarı özerk’ tatil beldeleri kurulacağı duyuruldu. ‘Vizyon 2030’ adlı plan kapsamındaki proje, ülkenin sahil şeridinde, yaklaşık 200 kilometre boyunca inşa edilecek. Projenin ilginç tarafı kadınlara giyim ve diğer konularda uygulanan “kısıtlamaların” kaldırılacağı belirtiliyor! Bir anlamda Dubai, Abu Dhabi gibi her anlamda “özgür” bir tatil bölgesi haline getirilecek “Şeriatla yönetilen” S.Arabistan’ın Kızıldeniz’deki kıyıları…
Bu anlamda tartışma yaratan biri diğer uygulama Mısır ve Lübnan’da kadınların haşema ile havuza ve kime yerlerde denize bile girmelerine getirilen yasağın son dönemde çok daha sertleştirilmesi. Mısır ve Lübnan’ın haşema yasağı konusundaki katılıklarıyla bu anlamda Fransa’yı bile geride bıraktığı konuşuluyor Arap kamuoyunda.
Velhasıl, Ortadoğu’da gerek “siyasal İslam’la mücadele” kılıfı altında gerekse ekonomik gerekçelerle devreye sokulan uygulama ve yasaklar son derece kaygı verici boyutlara taşınmış vaziyette. Ne yazık ki vakıa bu…