
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) sivil toplum kuruluşlarından aldığı insan kaynağı desteği ile Afrika`da ve Ortadoğu`da bulunan 18 ülkeye, imar ve ihya faaliyetlerinde bulunmaları için öğrenci gönderecek. Bu proje kapsamında ben de Tunus`a gideceğim. Orada ekip olarak bir okulun tadilatını yapacak ve resmi ziyaretlerde bulunacağız.
Afrika ve Ortadoğu ülkelerine gidecek olan bu öğrenci gruplarının hemen hemen hepsi başlarında bulunan TİKA uzmanlarının önderliğinde bu faaliyetlere katılacaklar.
Devletimiz hakikaten büyük. Bir yandan ülke içerisinde refah ve huzur ortamı oluşturmaya çalışırken bir yandan da uluslararası meydanda güç kazanmaya ve söz sahibi olmaya çalışıyor. Diğer yandan da böyle nümayişsiz kurumları vasıtasıyla dünyanın bir ucundaki ülkelere yardım götürme çabasında.
Aslında yapılan işi düşündüğüm zaman çok mantıklı geliyor, imar ve ihya faaliyetleri... Bu faaliyetlerin muhtevasında duvar boyamaktan, temizliğe, her türlü iş bulunuyor. Gideceğiz, bir ülkenin herhangi bir şehrinde herhangi bir kamu binasında yukarıda muhtevasından söz ettiğim işleri yapacağız. Buraya kadar her şey güzel. Lakin devletimiz böyle bir ihtiyaç için neden bu ülkelere inşaat işçilerinden oluşan gruplar değil de hayatında eline hiç boya fırçası almamış, tenine çimento değmemiş, yapacağı işi gittiği yerde kabaca öğrenecek ve belki de eline yüzüne bulaştıracak üniversite öğrencileri götürüyor? Dahası, bizim derdimiz ney de devlet olarak buralara yardım götürmeye çalışıyoruz. Bu sorunun çok mühim olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu sorunun cevabı öyle zannediyorum ki ülke olarak bizim vizyonumuzu içerisinde barındırıyor.
Bir hafta önce TİKA, bu proje kapsamında yurtdışına götüreceği öğrencileri Ankara`da misafir ederek iki gün süren bir eğitim verdi. Benim de başından sonun kadar yer aldığım bu eğitimde kurum, başkanından yardımcısına, uzmanına kadar bizim için seferber oldu. Kaliteli akademisyenlerden Afrika`ya dair sunumlar, konferanslar dinledik. Bu iki günlük eğitim boyunca yukarıda sorduğum soru hep zihnimin bir köşesinde duruyor ve bir bir cevaplarını buluyordu.
Hülasa anlatmak gerekirse biz hakikaten ecdadımızdan bir ufuk ve küresel vizyon mirası devralmışız. Prof. Ahmet Kavas anlattı: Osmanlı yıkılmadan önce Tunus`ta 10.000 askerimiz şehit düşmüş. Yine Ahmet hoca, Afrika`da yüz yıl önce resmi dili Osmanlı Türkçesi olan ve halen arşivlerinde Osmanlı Türkçesi ile yazılmış resmi evraklar bulunan bir devletten bahsetti. Bir başka oturumda kurumda çalışan vatan evladı bir memur anlatıyor:
Geçtiğimiz yıllarda TİKA`ya Yemen`den eğitim almak üzere bir grup diplomat gelmiş. TİKA`nın Yemen`deki faaliyetleri anlatıldığı esnada diplomatlardan birisi söz hakkı isteyerek "Bu hizmetleri neden yapıyorsunuz? Karşılığında bizden ne bekliyorsunuz?" diye sormuş. Olayı anlatan memur soruyu duyduğunda müthiş bir hayret içerisinde kaldığını söylüyor. Soruyu soran diplomata ise şöyle cevap vermiş: Benim dedem eşini, çocuğunu bırakıp Yemen`e namahrem eli değmesin diye canını vermiş. Benim nenem de dedemin ardından Yemen`e ağıt yakmış "Gülü çemendir" diye. Eğer biz karşılık bekleseydik bunun karşılığını beklerdik. Peki dedemin canının karşılığını ödeyebilecek ekonominiz, toprağınız var mı?
Bu diyalogdan sonra hem soruyu soran Yemenli diplomat hem de cevabı veren memurumuz mahcup halde konu değişmiş.
Bütün bu olaylar bize ecdadımızdan miras kalan ufuk ve küresel vizyonu sarahaten beyan ediyor. Benim dedemin uğruna canını verdiği bir coğrafyadan ben neyimi kıskanabilirim ki? Yahut nasıl yüz çevirebilirim?
Eğitim boyunca uzmanlardan dinlediklerim TİKA`nın neden inşaat işçisi değil de iş bilmez üniversite talebesi gönderdiğini de kısmen izah ediyor.
Bize miras kalan bir ufuktan bahsetmiştim. Bu ufka hizmet etmek ancak ve ancak enerjisi yüksek tahsili iyi, sadrı geniş ve vadesi uzun; geleceğin teminatı olan gençlere düşer.
Ülkemizde işini iyi bilen bir usta en iyi ihtimalle lise mezunu 35 yaşlarında bir kişi oluyor. Bu tahsile ve bu yaşa yatırım yapmak siz de takdir edersiniz ki geleceği geciktirmektir. Asla hor gördüğümden böyle söylemiyorum. Yetişmiş ustanın başımız üstünde yeri var. Kastım, geç kaldığımız bir vazifeye en iyi, en karlı ve en uzun soluklu manevi yatırımı yapmamız gerektiğidir. Geleceği tesis etme konusunda gençliğe yatırım gerçeğini asla yok sayamayız.
Bununla beraber, tarihini nazari de olsa okuduğu halde boya yapmayı bilmeyen bir gencin, Tunus`ta Osmanlı mimarisi ile yapılmış bir camiyi boyarken hissettiklerini; kendi işini hem nazari hem de ameli yönden iyi bildiği halde tarih bilmeyen bir boya ustası hissedebilir mi?