
Dergimizin sevilerek takip edilen yazarlarından Ayşegül Genç ile sizler için “özel” bir röportaj gerçekleştirdik.
Konuşan: Yusuf Temizcan
Sizi tanımak isteyenler bir şekilde biyografinize ulaşır, olmadı mail atar sormak istediğini sorar. Bize, bir yerlerden ulaşmamızın mümkün olmayacağı şekilde kendinizden bahseder misiniz? Nasıl biridir Ayşegül Genç?
Kırılgandır. Kafası karışıktır. Bunca hengâmede doğruya ulaşmak adına az yazar, az konuşur ve bereket umar.
Nasıl geçiyor günlük hayatınız? Nelerle uğraşıyorsunuz?
Okuyarak, yazarak ve aileme vakit harcayarak geçiyor. Bazen dengeyi kaybedip her şeyi birbirine karıştırdığım da oluyor.
Ne tür okumalar yapıyorsunuz? Çok seçici misiniz kitap alırken? Bir de "iki günde bir kitap bitirenlerden" misiniz?
Edebi ve sosyolojik eserler okumayı seviyorum. Bunlara paralel olarak hadis, tefsir ve tasavvuf kitapları ile -orijinden sapmamak adına- iç alemimi beslemeye de çalışıyorum.
Sosyal medyayı da hafiften kullanıyorsunuz.. Sahi nasıl görüyorsunuz bu sosyal medya furyasını?
Sosyal medya ile insanların sevgilerine anlık muhatap oluyorsunuz. Diğer yandan anında eleştirilip tepki de alabiliyorsunuz. Sosyal medya kaşıkla verip sapıyla geri alabiliyor. Ama zamanla buna da alışıyorsunuz. Sosyal medyada ya ‘amacınızdan sapmayacaksınız’, ya da ‘sapmayı amaçlamayacaksınız’. Özellikle dindarların sosyal medyayı aktif olarak kullanarak yeni sohbet ortamları oluşturmalarını, aynı dili/davayı konuşarak yakınlaşmalarını önemsiyorum. Kalabalıklar içinde yalnız kalmak gibi bir yumuşak karna yaslanarak dini sorumluluklarımızı öteleme bahanelerimizi elimizden alıyor sosyal medya. Diğer yandan bilgiyi yorumlamak adına da bu sohbet ortamlarını gerekli buluyorum. Zira bilgi çok ama bu bilgiden ne yapacağını bilen insan sayısı çok az. Gökten düşen puzzle parçaları gibi evirip çevirip uygun yere eklemedikten sonra hiçbir bilgi işe yaramıyor.
GENÇ sizin için ne ifade ediyor?
GENÇ “ümitvar” olmayı kolaylaştırıyor. Söylenecek söz kadar sözün söylenme biçimine de kafa yoruyor GENÇ. ‘Herkese aman bi şey söyleyeyim’ diye bi derdi yok ama yine de herkes okuyacak bir şey bulabiliyor.
Sanki atlayıp yüzlerce kilometre aşsam beni orada öylece bekleyen birileridir onlar. Öz vatana dönmek gibi. Aynı dili konuşmak, aynı mecliste diz çökmek gibi. “Gönül” diye bir mecraya akmak, akarken birleşmek, çoğalmak… Birbirlerini tanımadan seven insanların varlığına dair çok anekdotlar, hikâyeler okuduk, dinledik, paylaştık. Ama bunu bizzat bu gün yaşamak bir nevi “halleşmek” insanı mutlu etmeye yetiyor.
Sizi Genç`in en iyi yazarı olarak görenlerin sayısı hiç de az değil, bu siz de kibre yol açıyor mu? Şöhret nasıl bir şey?
"En iyi yazar" mı? İlk defa sizden duyuyorum. :) Şöhretim henüz bana bile ulaşmadığına göre bu işte bi yanlışlık var. :)
Ev hanımı olduğunuzu biliyoruz, bir ev hanımı nasıl bu kadar güzel yazar, bu kadar çok beğenilir ve enterasan bir fan kitlesi oluşturur? O ironi yüklü cümleler, tesbit, tasvir ve kinayeler falan... Nasıl oluyor bu? Ne okuyorsunuz mesela, söyleyin biz de okuyalım, yok ilham ise açalım kapıyı bize de gelsin...
Şimdi cevap yazsam tüm bu söylediklerinizi kabul etmiş olacağım ama çoğu bende yok. Evet öyleyim desem öyle olanlara haksızlık olur. Soru neydi? Ha evet ev hanımıyım.
Ne için yazıyorsunuz? Mesaj vermek içinse, neden ve kime karşı neyin mesajı? Yok sanatsa, niçin Genç? Telif mi yoksa? Hangisi?
Elimden sadece yazmak geldiği için yazıyorum. Kısıtlı imkanlarımız var. Sorumluluklarımız var. Takva gibi bir derdimiz var. Hareket dairesini helal daireye uydurma çabasını "yazarak" gösteriyorum belki de. Sanat için de yazmak isterim, sanat benim için olan biteni artistik biçimde anlatma çabasıdır.
Başka bir yerde yazmıyorsunuz bildiğimiz kadarıyla, Genç mi sizi keşfetti? Niye yazmıyorsunuz başka yerlerde? Genç’den daha kalitelisini bulamıyor musunuz yoksa?
Bir internet sitesinde yazılarım yayınlanıyordu. Bir yazımı GENÇ telif etmek istedi. Çok sevindim. “Başka yazılar göndersem yayınlar mısınız” dedim. "Bi gönder bakalım" dediler. Böylece GENÇ derginin 3. sayısında dergiye dahil oldum. GENÇ benim en yakın dostum, Genç Gönüllüler kardeşim. İnsan derdini derdinden anlayabilecek olana açar.
Kitap çalışmanız olduğunu duyduk bir de, nasıl bir kitap bu ve bunun haricinde neler bekliyor Ayşegül Genç Fan Kitlesi (AGFK)`yi?
AGFK diye bir şey olduğunu sanmam asdfghjk diye bir şey belki olabilir :) Kitaba bir "direniş" kitabı diyebiliriz. Direnişi romanlaştırmaya çalışıyorum. Hani eskiden "roman gibi okumasana oğlum" derlerdi ya ben bu kitabım roman gibi okunsun ama fikir kitabı etkisi yapsın istiyorum. Diğer yandan önüme bir sürü engel çıkıyor ve bir türlü kitap sonuçlanmıyor. Tüm kardeşlerimden dua beklerim bu noktada... Ne diyelim çaba bizden takdir Rabbimizdendir.
Kalemi eline yeni alanlara veya yolda olanlara ne tavsiye edersiniz, bu yol da savrulmamaları için?
Sürekli yazmalarını tavsiye ederim. Sürekli yazmaya çalışınca sürekli yazamayacaklarını görüp kalemi bırakırlar muhtemelen. Eğer bırakmamışlarsa bu artık ara sıra yazabileceklerini gösterir :) Şaka bi yana cidden süreklilik –iyi yazmaya çalışarak elbette- bir kıstastır. Sürekli okumayı, düşünmeyi, eziyet çekmeyi ve sabretmeyi beraberinde getirir. Böylece insanları ayıklar.
Bu aralar neye kafa yoruyorsunuz?
Bu aralar en çok kız çocuklarına kafa yoruyorum. Takıntı gibi bir şey oldu. Ayet-i kerimede “diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna sorulduğunda: hangi suçtan dolayı öldürüldü” sorusunun günümüzde iyice çatallandığını düşünüyorum. Afetlerde kimsesiz kalan çocukların kaçırılmasını, satılmasını, günaha hizmet ettirilmesini, soy sop kaygısı ile değil de –ki bu bile kabul edilemezken- sapkın zevkler uğruna öldürülmelerini düşündükçe dünyaya, yeni bir güne, insanlara tahammül etmek çok yorucu hale geliyor. En savunmasız varlıkların kız çocukları olduğunu düşünüyorum. Diğer yandan Resulullah Efendimize “kızlar babası” denilirdi. Bu da kafaya balyozdur, anlayana…
Caddeye çıktığınızda veya insanları herhangi bir yerde gözlemlediğinizde sizi en çok neler rahatsız ediyor?
İnsanların robotlaşması rahatsızlık verecek derecede. Her hareketleri önceden belirlenmiş, programlanmış gibi. Hiç mi kendinize has bir sözünüz, tavrınız, kuralınız yok kardeşler? Eşitlenmiş kıyafetler, eşitlenmiş saç kesimleri, eşitlenmiş hareketler. Eskiden hani bir sokakta bir kebapçı tuttu mu hemen karşısına yeni bir kebapçı açarlardı. Onun gibi bir insana bir davranış yakıştı mı hemen başkaları da aynı davranışı –kıyafeti veya üslubu- taklit etmeye başlıyor. Bi durun, bi düşünün bu saç kesimi beni uzaylı gibi mi gösterir, ya da bu davranışı yapınca köstebeğe mi benziyorum diye…
Hayatın anlamı nedir Ayşegül hanım?
“Varlık bir harftir, sen de onun anlamısın” diye bir kelamı kibar var. Hayatın anlamı bizde başlıyor, bizimle devam edip bitiyor. Sen neye yorarsan ona çıkacak bir rüya gibi… Ben size sorular kolay olsun dememiş miydim ya hu :)
Elif Şafak`a da sormuştuk, "hayatınızın genelinde mutlu musunuz?" diye, size de sorsak? Samimi bir cevap istesek..
Elif Şafak eğer mutsuzum dediyse yazmak mutluluk vermiyor demek ki hemen bırakalım. Mutluyum dediyse de bir o kadar yazmak gerekiyor demek ki :) Her iki cevap da beni mutlu etmedi bak :) Ben de, mutlu değilsem de huzurluyum diyeyim yuvarlayayım gitsin :)
Genç`in yeni sitesi için yaptığımız bu ironik ve keyifli söyleşiyi nasıl kapatmak istersiniz?
Hayırlı olsun dileklerimle kapatmak isterim.