
Yaz bitti, sonbahar geldi. Türk sineması hareketlendi… Türk sineması son yıllarda bir hareketlilik yaşıyor zaten. Tür ve film sayısının artışı yüzümüzü güldürüyor. Türk filmlerini konuşuyor tartışıyoruz, doğruları yanlışlarıyla. Daha birkaç yıl öncesine kadar, sinemaya gidip afişlere baktığımızda, 6 Hollywod filmi 1 Türk filmi, yahut 5-2 gibi bir tabloyla karşılaşıyorduk. Şimdi de genelde böyle , ama daha sık film çekiliyor. Daha çok konu sorgulanıyor. İmkanlarda bir artış var. Film sayısındaki artış aynı oranda kaliteye de yansıyor değil, ama daha iyiye gittiğimiz kesin…
Dinle Neyden filmine bu düşüncelerle ve iyimser duygularla gittim. Çünkü, 1798 Osmanlı-Fransız savaşı sıralarında tekke ve sarayda geçen bir filmdi, tekkedeki dervişler sarayın ve siyasetin sıkıştığı bir durumda bilgece ve derinlikli bir yaklaşımla olaya müdahil olacaklardı. Güncel hayatın dışındaki tekkenin ruhunu, dervişlerin durumunu ve bu bahsettiğim müdahaleyi merak etmiştim. Filmin yapımcısını tanımasam da senaryoda Ayşe Şasa’nın ve proje danışmanlarının Tuğrul İnançer ve Mehmet İpşirli oluşu iyimser yaklaşımımı artırmıştı. Ama umduğum kadarını bulamadım filmden.
Filmde, genç dervişin defterine yazdığı satırlar ve Mesnevi’den aktardıkları insana en çok dokunan kısım! Yaşananları süzen ve gençliğin heyecanıyla beraber hikmetin diline yaslanan bir gönül. Sadece hizmet ve hayret konumunda. Dede Efendi’yi, tekkeyi, sarayı ve gelişmeleri seyreden ve defterine yaslanan genç. Hüznü, acısı, hayreti ve huzuruyla.
Fakat film genel olarak bu noktalar dışında beklediğimiz sıcaklığı veremiyor bize. Tekke ve saraydaki insanların yüzüne yansıyan bir sıcaklık yok. Beyhan sultanın tekkeyi ziyareti ve giyimindeki rahatlık, yüzlerdeki süslülük, Sahilsaray’daki kadın kalfaların süsü ve haremlik selamlık konusunda gerçekte böyle olduğunu hiç sanmadığımız bir rahatlık. Filmde Allah adının sadece bir kere geçişi -bir kere de Tanrı-, İslam dinine ait herhangi bir ibadeti hiç görmeyişimiz, Peygamberimizin (sav) adını duyamayışımız olumsuzluklar olarak göze batıyor. Bunlar böyle olmalıdır illa, gibi bir tabumuz yok ; ama gerçekçilik açısından da zayıflatıyor filmi, konunun ruhunu görmek açısından da. Filmdeki sevgi-gönül-genişlik duygusunu insancıl, hümanistik bir evrenselliğe yakınlaştırıyor. Bu tür bir yorumun sorunlarından haberdarız tabii ki. Mesajı ve gönle hitabı evrensel olan İslam olandır. Fıtrat ve evrensellik algımız buradan doğar bizim. Bu mesajın özünü anmadan sadece evrensellik dolayımında artan vurgu bir eksiklik taşıyor. Filmin oturduğu bağlam bu anlamda tartışmaya açık. Umduğum kadarını bulamadım deyişimin nedenlerinden biri de bu benim için. Filmin sadece iki mekanda geçişi ve ney taksimlerinin de geri planda kalışı ayrı nedenlerden.
Tüm yönlerine rağmen, Dinle Neyden filmini izledik ve izlemek isteyenlere de karışmıyoruz. Her izleyici kendi haline göre bazı faydalar da bulacaktır tabii. Konusu itibariyle yakınlık duyduk, ve duyanlara tavsiye ederiz…