
Bir garip gibi yaşayacaksın bu dünyada. Gurbete düşmüş bir yabancı gibi hani… Gözlerinin düştüğü yerde şebnemler bitecek. Yüreğinin orta yerinde bir ateş ki sürekli yanar. Gülüşün acı verir, tebessümün hep dondurur. Yüzünde sarımtırak kadife gibi bir hüzün vardır. Sılaya hasretinin ölçüsü acaba ne kadardır? Bir garip gibi yaşayacaksın bu dünyada. Alışamayacak dünya sana, yabancı kalacak. Bilmeyecek neden böyle mesafeli durursun? Bilenin de yoktur ki, çekip halin ona sorsun.
Bir yolcu gibi yaşayacaksın bu dünyada… Hani yolcuya birkaç libas, birkaç eşya yeter ya… O kadar hazırlığın olacak, fazlasını istemeyeceksin. Halin de tıpkı bir yolcu gibi, tetikte duracaksın. Hani bir melankoli çöker ya üstüne, en koyusundan… Sanki artık gelemeyecek gibi içinde depreşir sancın. Sanki artık gelip bulamayacak gibi kaygılanırsın. Sonra bir genişlik, bir kalenderlik gelir ya ardından. Nasıl olsa bitecek diye hiçbir şeye takılmazsın. Görmezsin birçok şeyi; duymazsın, sormazsın. Boş verirsin birçok şeye, dersin ya, nasılsa geçicidir. İşte öyle yaşayacaksın dünyada ki zaten o da öyledir.
Devre mülkte yaşar gibi yaşayacaksın bu dünyada. Bakacaksın arada toprağa, bakacak ve ürpereceksin. “Acaba kimin yüzü şu, kimin kulağı…” diyeceksin. Taşlara takılacak sonra gözün, o an kanadın kırılacak. “Benim gibi nicelerini gördü, daha nicesini de görecek… Sonra o topal adamın hikâyesi gelecek aklına: Hani bir tarla almış da şöyle bir gerinmiş ya orta yerde… “Benim bu kocaman yer” diye şöyle bir dikilmiş de… Toprak rahatsız olmuş hani o an dile gelmiş birden: “Ey topal adam, sen 17. topalsın üzerimden geçen… Var sağlamlarını sen hesap et” demiş ya hani… Bu aklına gelecek, şöyle çevrene bir bakacaksın… Zinhar yapılara, binalara gönlünü bağlamayacaksın. Kimden aldın, kime vereceksin, bu değil ki mesele…
Bu kadar kaldın ya, neye şahit oldu buralar, söylesene… Sen demesen, o diyecek; bunu bilerek yaşayacaksın. Elindeki ile yetinmeyi bileceksin bu dünyada. Başkasının elindeki umurunda olmayacak. Kimse gözünü karattığını görmeyecek dünyalığa… Akmayacak kalbin ne makama, ne de arpalığa… Gözlerinin ışıltısını bir tek geceler bilecek. Bir tek gecelerin ganimeti seni harisleştirecek. İşin olmayacak kimsenin malıyla, sana ne ki? İşine bak sen, onda varsa da, yok onda sendeki… Sendekinin kıymetini bileceksin, sendeki en kıymetli… Sana verenin bir hesabı var ki sana verilmiş sendeki. Sendekinin hesabını düşünmek yetecek sana. Başkasının malı hep hasret kalacak nazarına.
Hep bir eksik konuşacaksın bu dünyada. Sözüne cimri, sükutuna cömert bulacaklar seni. Bozmaktan korkacaksın sessizliğin ahengini. Konuştu mu iyi ki konuştu diyecekler, yeriydi. Konuşmadığında sormayacak kimse, neredeydi? Dostlarla hep susmaya ayarlı birliktelikler kuracaksın. Sessiz, sözsüz alıp vereceksin, o kıvama ereceksin. Seveceksin sükutun sohbetini, sükut feyz pınarın olacak. Sende sözü doğuran iksir, sessizlikle dolacak.
Bir tüy kadar sıkletin olmayacak bu dünyada… Hiç şaşaan, alâyişin olmayacak, ses çıkarmayacaksın. Alıp başını gittiğinde gürültü kopmayacak mesela... Sessiz, sakin, kaygısız seyr edeceksin, gürültüsüz. Ne adımından yer incinecek, ne açtığın elden gök. Kurdu, kuşu rahatsız etmeyeceksin; hava ve suyu… Bir gölge gibi süzüleceksin; yürümen bu olacak. Su gibi kolayca akacaksın, kabın sessizce dolacak… Dolacaksın sessizce evet, hiç kimse fark etmeyecek. Yürüyeceksin de yol kesici sana ses bile etmeyecek.