1061 yılında kilisenin satrancı İslam’a ait bir oyun saydığı için oynayanları aforoz ettiğini bundan dört yüzyıl sonra da Avrupalıların satrancın cazibesine dayanamayıp sırf satranç oynayabilmek için 1475’te vezir yerine kraliçe, filler yerine papazlar ve atlar yerine şövalyeler koyduklarını öğrenince, vay be felek sen nasıl da dönüyorsun, demekten kendimi alamadım.
Bunun üzerine merakım daha da arttı. Satrancı okumaya devam ettim. Öğrendim ki satrancın kökenleri Hintlilere dayandırılıyor. İranlılar Hindistan’dan öğrenmişler, sonra da Bizans’a öğretmişler. Bütün tarihi bilgiler, rivayetler, hikâyeler, efsaneler ta 5 ve 6. yüzyılda satrancın bilinmekte olduğunu kaydetmekteymiş.
Satranç kelimesinin aslı da Sanskritçe catur anga olduğu söyleniyor. Bu kelime Farsça’da çet-reng, Arapça’da şatranc olmuş. Catur anga “dört unsur” demek. Hintlilere göre bu dört unsur atlar, filler, savaş arabası ve piyadeler. Yani Hint ordusunun dört temel unsuru.
Kelimenin anlamı konusunda bir başka görüş de kelimenin Farsça şeş-reng (altı renk)’den geldiği yönünde. Altı renk, altı farklı işlevi bulunan şah, vezir, fil, at, kale ve piyadeden meydana gelen satranç taşları.
Bir başka görüşe göre ise satranç tahtasının sekiz karesinden esinlenerek Farsça heşt-reng (sekiz renk)’ten türetilmiş.
Kilise haklı olacak ki Avrupa’daki dillerde bile satranç kelimesi İslam kültüründeki kelimelerden etkilenmiş. İspanyolca ajedrez biçimi Arapça eş-Şatranc’dan, İtalyanca scacchi ve Almanca schach biçimi Farsça Şah’tan gelmekte. Aynı şekilde satrançta oyunun bittiğini ve bir tarafın kazandığını belirten şah-mat deyimi de İngilizcede chek-mate şeklinde yazılıyor. Bu arada şah-mat, yani şah mâte “şah öldü” demek oluyor.
Satrancı bulduğu rivayet edilen Brahman bilgesinin hikâyesi de meşhur. Bilge oyunu şaha götürür. Oyundan çok hoşlanan şah onu icat edene “Dile benden ne dilersen” deyince o da oyunun her karesi için bir önceki karede aldığı buğdayın iki mislini ister. Başlangıçta Şah bu talebi küçümserse de hesaplama sonucunda ortaya çıkan miktarın dünyanın 1500 yıllık buğday üretimine denk olduğu görülür. Bu hikâyeyi anlatan Müslüman yazarlar da kitaplarında katlamalı buğday hesabının analizini ayrıntılarıyla vermekteymiş.
Satrancın icat ediliş amacı yöneticilik sanatının mahiyetini bu makama gelecek olanların daha iyi anlaması ve savaş taktiklerini öğrenmesi, halkın da hoşça vakit geçirmesiymiş.
Kitabü’ş-şatranc adlı kitabımızda satrancın Hz. Ömer döneminde Araplar tarafından bilindiği, Hz. Ali döneminde de toplumda oynanmaya başlandığı rivayet edilmekteymiş. Arap coğrafyasında Emeviler üzerinden Endülüs’e kadar da ulaşmış.
Cahiz iyi bir nedimin nitelikleri arasında okçuluk, avcılık, çevganla birlikte satranç ustalığını da zikretmiş. Ünlü satranç ustaları satranç adabıyla ilgili “Edebü’ş-şatranc” adıyla müstakil eserler yazmışlar.