
Ne zaman Yahudi katliamından bahseden, acıklı Yeşilçam senaryolarını andıran bir Yahudi filmi seyretsem, gözlerimden süzülen yaşlarla Hİ HA HAA diye güleceğim. Aman Allah`ım görüyorum görüyorum! Masum piyanist maskesinin altındaki o yırtıcı his yoksulu siyonist çehresini görüyorum! Hi ha haa! Yaşasın İyilik!
Hani hayatın bir manası var ya! Bir derdimiz vardı, biz boşu boşuna yaşamıyorduk ya hani! Hayatın her safhasında neden ve niçin yaşadığımızı unutmamamız gerekiyordu. Bunu gerek bizim derginin sayfalarından gerekse yapılan gençlik şölenlerinden sık sık duymuşsunuzdur. (Bir şölende dert çağrısı yapmak nasıl oluyorsa!) Bendeniz de bu sebeple gülerken bile bunu düşünürdüm. Mükemmeliyetçilik işte, bir türlü sıradan ve boşu boşuna yaşayamıyoruz… (Daha fazlasına tevazuum müsaade etmiyor.)
Arkadaşlarıma derdim ki:
- Ha ha ha… Hi hi ho!
Nedir bu gülüş şekilleri yahu?
Madem ki insan bu dünyaya gayesiz, sebepsiz gönderilmemiş. O hâlde gülerken bile, ağzımızdan çıkan seslerin, kahkahalarımızın bir manası olması gerekmez mi? Biz gülerken bile bir misyona hizmet etmeli gülüşlerimiz… Değil mi ya!
Arkadaşlar buna sinir olurlardı:
- E yuh artık! Onun da mı bir yolunu buldun yoksa?
- Evet! Bundan sonra ben gülerken “Ahi Ahi Ahi” diye güleceğim…
- Onun bir manası mı var peki?
- Olmaz olur mu? “Ahî” kelimesi Arapçada “Kardeşim” demek oluyor. Ben de “Ahi ahi ahi” şeklinde güldüğümde, insanlara “kardeşim kardeşim kardeşim” demiş oluyorum. Böylece İslâm`ın en büyük prensiplerinden birini yaymaya çalışıyorum:
“Kardeşlik”
- ….
- Ya abi git Allah`ını seversen….
- Hasta mısın nesin sen yaa!
- “Ahi ahi ahi…”
Haksız mıyım ama?
Oturuşunuzdan, kalkışınıza, yemek yiyişinizden tutun da yatağa yatışınıza kadar hayatınızın her anını tanzim eden bir dine inanan insanlar, manasız bir şekilde gülebilirler mi?
Hatta bir düşünür demiş ki: “Ben tanımadığım bir insanın, nelere güldüğüne bakarak onun karakteri hakkında bir fikir edinebilirim.”
Elhamdülillah bizler de mükemmel insan olma yolunda epey mesafe kat etmiş bir kardeşiniz olarak, bu hususta söz konusu düşünür kardeşimizin de önündeymişiz. (Yanlış anlaşılsın istemem! Tahdîs-i nimet kabilinden söylüyorum, enâniyetten değil!)
Bizim ortaya koyduğumuz felsefeye göre “neye gülüyorsun” sorusuyla iş bitmiyor! İşin bir de “nasıl gülüyorsun” kıstası var!
Ben bu minval üzere “Ahi ahi” diye gülerken, son günlerde yaşanan hadiseler benim gülüşüme de tesir etti. Uzun düşüncelerden sonra gülüş şeklimi değiştirmem yahut yeni gülüş teknikleri geliştirmem gerektiği kanaati uyandı bende.
Madem “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
O hâlde ben de eskisi gibi gülemem artık.
Gülemem dediysem, “durmak yok gülmeye devam”. Kardeşlikten anlayana karşı “Ahi ahi” diye gülerken, kardeşlikten anlamayan, insanlık nedir bilmeyen, iyilikten hazzetmeyen zavallılara karşı “insanlık dersi” verecek bir gülüş şekli geliştirdim uzun çalışmalarımın sonunda.
Bundan sonra ben: “Hİ HA HAA” diye gülmeye karar verdim. Hatta bu gülüşü “Yaşaşın İyilik!” sloganıyla da tamamlayabiliriz. Bunun bir tavsiye olarak değerlendirilmesini uygun görmüyorum. Ben zaten biliyorum ki, “aklın yolu birdir.” Akıllı insanlara nasıl gülmeleri gerektiğini söylemek akılsızca bir iş olmaz mı?
Bana böylesine büyük bir buluşun sevincini istemeden yaşatan İsrail Devleti yetkililerine teşekkür ediyorum. Bundan sonra onlara bol bol güleceğim.
Ne zaman Yahudi katliamından bahseden, acıklı Yeşilçam senaryolarını andıran bir Yahudi filmi seyretsem, gözlerimden süzülen yaşlarla Hİ HA HAA diye güleceğim.
- Aman Allah`ım görüyorum görüyorum! Masum piyanist maskesinin altındaki o yırtıcı his yoksulu siyonist çehresini görüyorum! Hi ha haa! Yaşasın İyilik!
Hele bundan sonra birisi bana İsrail komandolarından falan bahsedecek olursa, ona daha da çok güleceğim. Zira bir komandonun altına sıçması, özel harp taktiği falan olamayacağına göre, bir zavallılık değil de nedir ya! Başka bir insan aynı duruma düşmüş olsa, gülmeyiz, acırız; ama söz konusu olan İsrail komandosu olunca, ancak komutanlarına şöyle bir teklifte bulunabiliriz:
“İsrail devlet yetkililerine açık teklif: Devlet politikanızla insanlığın içine ettiğiniz yetmiyormuş gibi askerleriniz de resmen yardım gemisinin içine sıçtı. Operasyona gönderdiğiniz komandolarınıza bundan sonra lütfen bez bağlayın kardeşim. Hatta rengi de bordo olsun! Böylece işi kılıfına uydurur, kuyruğunuzu da dik tutabilirsiniz bir şekilde: Bordo Bezliler, gibi mesela…” Hİ HA HAA!
Ama birisi bana Furkan Doğan derse, bak işte o zaman “Hi Ha Haa” diye gülmeyeceğim. Yanlış anlaşılmasın, gözyaşı dökecek de değilim! Ben yine gülmeye devam edeceğim. Kayseri`de Furkan`ın “düğün çadırı”nda ailesini taziye ziyaretine gittiğimizde gülümseyen babasını ve dedesini görünce karar verdim onu tebessümle yâd etmeye. Zaten abisinin de bu konuda kat`i bir emri varmış:
“Evde kimsenin gözünden bir damla bile yaş aktığını görmeyeceğim!”
- Eyvallah abicim!
Bundan sonra bana Furkan dediklerinde gülümsemem yine eski hâlini alacak:
- “Ahî Ahî”
Her ne kadar nüfüs bilgileri onun bir Amerikalı olduğunu söylese de, ben onu hayatımda tanıdığım en “uyanık” Kayserili olarak hatırlayıp tekrar güleceğim:
- “Ahî Ahî”
Herkes hayatını bir şeyler için satarken:
- Hayat ticaretinin pîri, üstâdı bundan sonra Furkan`dır, diyeceğim.
19 yaşında girdiği üniversite sınavında (YÖS) güzel bir netice alınca, Hacettepe`yi değil de, İstanbul`da diye Cerrahpaşa`yı seçişini ayrıca bir “uyanıklık” olarak hep hatırlayacağım.
Üniversite diploması uğrunda nice insanların, telafi edilmez nice hatalar işlediği hayat bataklığından, “yüzünün akıyla” sıyrılıvermesi yok mu ya! O bizim yüzümüzü güldürdü, Rabbim de dâr-ı bekâ`da onun yüzünü güldürsün.
Biz 10 lira verip altı kutu Coca Cola alır içerken, sen 6 Coca Cola parasıyla satın alınan kurşunlarla cenneti satın aldın ya! Kayserinin ticaret erbabı zekâlarıyla övünmesinler gayrı!
Mithat Cemal Kuntay`ın Çanakkale Şehitleri için yazdığı manzumesinin şu iki beyti sanki Furkan için yazılmışçasına onu ne güzel anlatıyor:
Ön safta koşar, ilk ölü şevkiyle ölürsün
Arzın yaşayanlardaki zevkiyle ölürsün
Ama zalimin hâin olanına beddua etmek, Bi`r-i maune`den kalma bir sünnettir. Meleklerin bile âmin deyip “Ahî Ahî” diye yüzlerini güldürecek bir bedduam var benim de:
“Furkan`a merhamet etmeyen o insan müsveddeleri, öz evlatlarından bile merhamet nedir görmesinler. Rabbim, onlara “insan gibi” ölmeyi nasip etmesin!”