Hadislerde abâ genellikle yoksulların giydiği kaba bir elbise olarak tarif ediliyor. Sufilerin dünya metaına önem vermedikleri herkesçe bilinir. Bu yüzden abâ giymek ilk sufiler arasında yaygınlaşmış ve bu kıyafet bir zühd ve fakirlik alameti sayılmış. Sufilerin bu kıyafeti çok giymesinden dolayı daha sonra bu kıyafet hırka-i sufiyye olarak da anılmış.
Bir rivayete göre Hz. Peygamber abâsını Fatıma, Ali, Hasan ve Hüseyin’in üzerlerine örtmüş ve bunların ehl-i beyt olduğunu söylemiş, bundan dolayı bu abânın altında toplananlara ehl-i abâ denilmiş.
Değersiz üstlüğe abâ denildiği gibi değerli olana da kabâ (kaftan) denilmiş. Hatta Ebû Hafs el-Haddâd, üzerinde kabâ bulunan Şah Şücâ-ı Kirmanî’yi görünce kendisine büyük saygı göstermiş ve “Abâda aradığımı kabâda buldum” demiş. Bu sözüyle o, iyi bir sufi olmak için mutlaka eski püskü abâ giymenin şart olmadığını, Allah’ın veli kullarının kıymetli ve pahalı elbiseler de giyebileceklerini ifade etmek istemiş. Hz. Ali de değerli elbise giymekten vazgeçip abâ giymeye başlayan Âsım b. Ziyâd’a, “Allah sana dünya nimetlerini helâl kıldığı hâlde onlardan faydalanmana rıza göstermeyeceğini mi sanıyorsun? Verdiği nimetleri sayıp dökmektense onlardan faydalanmaya bak!” demiş. Şu söz ise tarihe damgasını vurmuş: “Abâ içinde nice zındık, kabâ içinde nice sıddık vardır.”
Her ülkede yüzyıllarca farklı farklı abâlar giyilmiş. Her memleketin kendine has abâsı varmış. Medrese öğrencilerinin abâsı da sufilerinkinden farklı olurmuş. Türkiye’de bugün abâ denilince bütün vücudu örtecek kadar geniş, yakasız ve kolsuz, ayaklara kadar uzanan, önü açık, üste giyilen elbise anlaşılır.
Abânın en ilgi çekici tarafı ise dilimize birçok deyim kazandırmış olması. Abacı (hazıra konan), abalı (yoksul), abası kırk yerinden yamalı (derviş fakir kimse), alaca abalı (fakir kişi, derviş), abası yanık (âşık), abayı yakmak (âşık olmak), aba altından değnek göstermek (derviş geçindiği hâlde dervişliğe yakışmayan işlerde bulunmak) bu deyimlerimizden bazıları. Abâ ile söylenen atasözleri ise; Aba vakti yaba, yaba vakti aba olmaz (her şeyin bir vakti olduğunu anlatmak için söyleniyor), abanın kadri yağmurda bilinir (abanın insanı korumasını kastediyor), bir abam var atarım, nerde olsa yatarım (genellikle gezici insanlar için kullanılıyor).