Avrupa kelimesi nereden çıktı, irdelemeden önce; ”Avrupa bizim neyimiz olur?” diye soralım. Başlıkta da yazıldığı gibi Avrupa bizim kapısına dayandığımız kıtadır. Kapıya dayandığımız derken, uzun bir süre girmek için kapıda bekleyip bugünlerde kapının açılmayacağını -nihayet- anlayarak geri dönmemizi kastetmiyorum elbette. Tamı tamına kapıyı açıp içeriyi zulümden arındırmak için dayanmayı kastediyorum. Her kaynaktan bağımsız, şahsi bir fikir olarak söyleyebilirim, Avrupa bence Bosna’dan ötesidir.
Avrupa kelimesi, Roma İmparatoru Büyük Karl (768-814) zamanında önemli bir rol üstlenmiş. O yıllarda Roma İmparatorluğu’ndan büyük farklılıklar gösteren Franklar’ın bütün Frank boylarını aşan hükümranlık sahalarını kapsayabilecek yeni bir terminolojiye ihtiyaç duyulduğunda Avrupa tabiri uzun bir zaman için isabetli bir tanımlama olmuş, hatta Büyük Karl İmparatorluğu’nun adlandırılmasında da kullanılmış. Karl’dan sonra Avrupa kelimesi unutulur gibi olup yerine “imparatorluk” kullanılır olmuşsa da Avrupalı olmayanların yani Türklerin, Tatarların, Moğolların Avrupa’nın kapısına dayanmasıyla birlikte yeniden hatırlanmış. Bu hatırlayış kıtada ortak bir direniş mefhumu olarak vuku buldu. Özellikle 15. yüzyıldan itibaren baş gösteren Osmanlı-Türk tehlikesi, Avrupa kelimesinin günümüze kadar yaygın olarak kullanılmasını sağladı ve “popülarize” etti.