Günlerden Pazar, bir ikindi namazı sonrası, cemaat dağılmış. Caminin hocası kapıyı kilitleyip dışarı çıkmak üzereyken iki çift gözün kendine odaklandığını görür. Bunlar bahçede beklemekte olan otuzlu yaşlarda bir kadın ve elinde kayışından sıkı sıkıya tuttuğu kaniş cinsi bir köpektir. Kadın hemen söze girer:
- Bu müessesenin yetkilisi siz misiniz?
Hoca içinden “herhalde tuvaletin yerini soracak” diye geçirerek cevaplar:
- Evet buyurun. Kadın sabırsızlıkla sorar:
- Sizle birkaç sorunumu paylaşmak istiyorum. Zamanınız var mı? Hoca bahçedeki banka doğru yönelerek cevaplar:
- Hay hay.
Kadın gösterilen yere ilişirken diyalog başlamıştır.
- Biz hemen şu yandaki apartman dairesine yeni taşındık, on beş sene yurtdışında kaldıktan sonra döndük geldik, bu da oğlum pöti.
Hoca tanıştırıldığı köpeğe bakarak konuşur:
- Allah bağışlasın, ben de bu caminin yirmi yıllık hocasıyım.
- Memnun oldum, benim sıkıntım her gün defalarca okunan ezanla ilgili. Özellikle de sabahları, bu ses yüzünden uyuyamıyoruz, apartmanın çoğu da uyuyamamaktan şikâyetçi ama senelerdir bir sonuç alamamışlar git istersen bir de imamla sen konuş dediler.
Hoca durumu anlamıştır, sakince karşılık verir:
- Evet, senelerdir bu konu bizi de çok meşgul etti, netice hoparlörü de kaldırttılar. Bu semtlerde hocalar bile okudukları ezanı zor duyuyor ama namazda gözü olmayanın da kulağı daha fazla ezanda oluyor demek.
- Hocam ben namaza niyaza karşı değilim, benim dedem de hacı hocaymış, ben de öte tarafa inanıyorum.
- Ne güzel ama o tarafta hesaplar ayrı kesilir biliyorsunuz değil mi?
- Nasıl yani?
- Yani orada aile indirimi yoktur. Dedenin bir faydası olmaz. Ezana gelince neredeyse 600 yıldır bu topraklarda Allah’ın çağrısı okunur.
- Bu işin başka yolu yok mu? Mesela kaç kişi geliyor sabahları?
- Gününe göre 2-3 saf oluyor.
- İşte hocam çağırmak için mesaj atsanız o 2 saf kişiye.
- Öyle saf değil evladım, cami sırası manasında 25-30 kişi.
- Biraz daha geç okusanız bari.
- Olur mu, her ezanın belli bir vakti vardır. Kadın artık pes etmiştir:
- Anlaşıldı bu iş sizinle hallolmayacak, bir şey daha söylemek istiyorum.
- Buyur.
- Vaazlarınızda bir konuda cemaati uyarsanız?
- Hangi konuda?
- Uyuyamayan ayılarla ilgili…
Hoca sinirle sesini yükseltir:
- Bir saattir boşuna mı konuşuyoruz burada kardeşim, bu ezanlar susmaz!
- Yok hocam bizim apartmanı kastederek söylemedim, hani küresel ısınmadan dolayı kutup ayıları kış uykusuna yatamıyor ya, cemaati uyarsanız da bilinçli olsalar bu konuda.
Hoca bu konuşmayı dudaklarından dökülen şu duayla bitirir:
- La havle ve la kuvvete illa billâh...
Nazar Ber Kadem (Yürürken Ayakucuna Bakmak)
1. Bu yürüyüş tarzı Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetidir.
2. Dikkati yola yoğunlaştırmaktır.
3. Başın yere eğilmesi tevazu alametidir.
4. Gözü uygunsuz şeylerden ve masivadan korumaktır.
5. Gözün ayağa bakarak yürümesi vücuttaki nefsin değil kalbin hâkimiyetini gösterir.
6. Hz. Mevlana “bilsen ki sen tümü ile bir gözden ibaretsin” der. İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri de baştaki çifte gözün sağdakini ahirete, soldakini de dünyaya dönük olarak açıklar. Önce sol gözün dünyaya ilişkisi sonra sağ gözün ukba ile ilişki kesilerek iradî bir körlüğe ulaşılır. Böylece halk gözü kapanır Hak gözü açılır, vücuttaki bütün hücreler göz olur.
7. “Müminin ferasetinden korkunuz. Çünkü o aziz ve celil olan Allah’ın nuru ile bakar.” Baş gözünden kalp gözüne geçmek; Basar’dan Basiret’e ulaşmaktır.
8. Ölünce vücudun ilk çürüyen organı gözdür, yaşarken de gözüne sahip olan ölmeden evvel ölme sırrının ilk adımını atar.
9. Gözlerin ayakucuna odaklanması öncülerin izini takip içindir.
10. Göz görmeyince gönül katlanır. (Gönlü yönetebilmek göz kontrolü iledir.)
Ali ile Babası
- Darbeciler memlekete ve Müslümanlara çok zarar verdi mi baba?
- Onların verdiği zararı Haçlı Akınları vermedi oğlum.
- Hani alnı secdeye gidenden zarar gelmezdi baba?
- Onlar namazı ima ile gözle kılıyorlardı, alınları secdeye gitmiyordu ki oğlum.