Mekanınız cennet, dereceniz âli olsun, güzel insanlar...
İkindi ezanı yeni okunmuştu ki Türkiye’den gelen mesajla irkildim. Rıza Ardıç abimiz ve hanımları Gülsüm Ardıç ablamız, Erzurum’da ilahiyat fakültesini bitirmek üzere olan oğulları, Esad’ın mezuniyet töreni için yolculuk halindeyken, Aşkale’de geçirdikleri trafik kazası sonucu vefat etmişlerdi.
Bazı ortak gruplarda beraber bulunduğumuz için neredeyse attığı her adımdan haberdardım. Muhtelif hizmetlerde birlikte çalışırken de iki gün görüşemezsek, “hayırdır”ı oynuyor, şakalaşıyorduk aramızda.
Vefatından önceki akşam, öğretmenlerle toplantıdaydı. Öğretmenin ihya olması, neslin ihyası olması demektir, minvalinde bir zihniyetle, onlarla birlikte bulunmayı hiç ihmal etmezdi. Eğitim hizmetlerini kapsayan platformda -öğretmen, eğitimci olmamasına rağmen- en yetkili 3-4 kişiden biriydi. Bu yetkiyi, temizlik ve bulaşıktan, protokol hizmetine muhatap olmaya kadar her alandaki gönüllülüğünü hali ile ortaya koymasından dolayı almıştı. Bir çocuk, bir genç, bir insan daha İslam’a hadim olsun için göstermediği gayret kalmazdı.
Bu akşamın gündüzünde, Mersin’den gelen misafirlerle ilgilenmiş, onlarla kabristan ziyaretine gitmiş ve Adana’nın toprak altındaki mübareklerini misafirlerine ziyaret ettirmişti... O esnada, ölüm hakikatinden de uzun uzun bahsederken, demek, bugünkü vefatının tesirini başka bir hissiyata taşıyıvereceğinin farkında bile değildi.
Yine önceki gün bir toplantıda, sohbette, bir hizmetteydi. Zaten ben onun, Türkiye’nin neresinde olursa olsun, davet edildiği, olması gereken toplantıların hemen hepsine katıldığına, çok önemli mazereti olmadıkça hiçbir toplantıya geç kalmadığına da şahidim.
En çok üzerine düştüğü ve daimî olarak yaptığı hizmet, mahallesindeki ve ulaşabileceği yerlerdeki Suriyelilere yönelikti. Kaza yapıp, içinde hanımı ile beraber can verdiği arabasıyla, her gün, sağdan-soldan yiyecek, içecek, giyecek, ev eşyası, yakacak, serinleyecek bir şeyler arar, bulur ve onları tespit edebildiği en ihtiyaç sahibi Suriyelilere ulaştırırdı.
Kısa bir süre önce emekli olmuş, emekli olma fikrini daha fazla hizmet edebilme hedefi üzerine inşa etmişti. İyi bir konumdaydı. SSK’da müdürdü. Meslekî kariyerini yalnız Allah’ın ‘yardımı’ ile elde etmişti. SSK’da icra müfettişiyken, intihar etme kararlılığındaki nice borçlu insanı kavî îmanı, mülayim tavırları, nasihatleri ile bu fikirlerinden vazgeçirmişti.
Dairesine gelen uluslararası öğrencilerin sigortalılık işleriyle bizzat ilgilenir, onlara Erkam Yayınevi’nden tedarik ettiği, kendi dillerine uygun kitaplar hediye ederdi. Bu kişisel gönüllülüğü, bizim Uluslararası Genç Derneği’nin Adana’daki çalışmalarında kendisini aktif bir rol sahibi yaptı. Temsilciliğimizdeki arkadaşlarımızla beraber, onları derledi, toparladı; onlara yönelik yemek, gezi, sohbet, sosyal faaliyet, ziyaret ve misafirlikler gibi organizasyonlara öncülük etti, hatta üç-beş programdan birini muhakkak yemek ikramlı olarak kendi evinde yaptı.
Rıza abinin, zaman zaman kendisinden, gençlik yıllarını da dinlerdik. Siyaset arenasında gösterilen amansız kahramanlıklarla dolu bir gençlik... Başka birisi yapsa o cesur, korkusuz, gözü pek adam işlerini, ömrü onları anlatmakla geçer. Hayır. Rıza abi asla böyle değildi. Susardı o. Çünkü, o dur-durak bilmeyen yıllarını, aynı zamanda, tasavvuf, hikmet ve hakikat ehli, Allah dostlarının dizinin dibinde de geçirmişti.
Merhum Odacı Mehmet Efendi ve Merhum Faruk Efendi ile olan hatıraları, kendisini deşelediğiniz zaman, ibret ve ders çıkarma babında anlatır da anlatırdı.
Başka yere gidecekken, yanlışlıkla derneğimizin hizmet binasına geldiğine çok şahit olunmuştur. “Ne yapayım, aklım hep burada, araba da buraya gelmeyi istiyor demek ki...” diye latife yapardı.
Dünyanın birçok ülkesinden, Müslüman-gayr-i müslim, onlarca misafir öğrenci çok üzgün şimdi; kimileri ağlıyor hatta... Bütün bu çalışmalarda, kendisine dert ve hizmet ortağı olan muhtereme hanımı Gülsüm ablamızla, bu öğrencilerin cebine harçlık, kursağına lokma ve hastalığına merhemdi Rıza abi. Nasıl üzülmesinler?
Hele hele, artık bundan sonra o mütevazi evinin kapısına, kucaklarında bebekleriyle gelip ağlayacak Suriyeli dul kadınlar geliyor da aklıma, kendimi tutamıyorum.
Mekanınız cennet, dereceniz âli olsun, güzel insanlar... El-Fatiha...
Bize Ölüm Yok
adana mersin yolunda
ölümsüzlüğü anlattı Rıza Abi
odacı Mehmet emminin
Sami efendinin kulaklarını çınlattı Rıza Abi
adana mersin yolunda
ötelerden bahsetti Rıza Abi
heyecanlanan kalbimi yokladım
bize ölüm yok
peygamberlerin mirasını kokladım
adana mersin yolunda
yüreğinde iz bırakanları andı Rıza Abi
seher aydınlığına imrendim
bize ölüm yok
beka sırrını öğrendim
adana mersin yolunda
kulağımdan suladı beni Rıza Abi
hürmet muhteşem bir çiçekmiş
bize ölüm yok
aşk sonsuzluk demekmiş
lokum getirmişler Hira’dan
güllü lokum
hayret yoksa
yokum
Süleyman Ragıp Yazıcılar / Şubat 2017