
Bizi Burkina’ya bağlayan, hayat damarı olan hidayet törenleri ve kelime-i şehadet talimlerini hayatta bulunmaz tatlar olarak hasret ile anacağım. Bu tat sadece burada bulunur zira… Üç yılda on bine yaklaşan sıfır günahlı insanla kardeş olmak, nasıl unutulabilir?
Sıcak bir yaz gününde, Cüneyd-i Bağdadi (r.a.) talebeleriyle şehirde dolaşırken, bir ses işittiler:
“Sermayesi eriyip giden şu adama acıyın, merhamet edin! Buzlarımı erimeden alın!” Satıcının bu sözlerini işiten Cüneyd-i Bağdadi (r.a.) aniden fenalaşır. Saatler sonra kendisine geldiğinde sebebini sorarlar. Hazret, satıcının eriyip giden buzlarında kendi hayatının kayışını görmüştü. Satıcı, küçük sermayesinin ziyan olmaması için çırpınıp duruyordu...
Hayat akıp gidiyor. Dün orada, şimdi burada, ya yarın? Yarını sadece Allah biliyor. Adını bildiğimiz ama haritada yerini bulmakta zorlanabileceğimiz bir beldeye ilahi bir işaret sevk etti. İmtihanımızın bir kısmını da burada tamamladık. Hayatımızda çok önemli bir yere sahip olacak kısa ama etkili bir dönemin sonunda dönüş vakti geldi.
Kara kıtanın siyah tenli ama beyaz yürekli dostlarını çok özleyeceğim. Bu lezzetler sadece buraya has…
Yol kenarına birer briket yüksekliği ile oluşturulmuş mütevazı namazgâhları, ezanla beraber oluşuveren cemaati özleyeceğim. Bazen plastik bir seccadenin bile olmadığı, kızgın kum veya betona yapılmış, alna secde izini bırakan mescitleri arayacağım. Sadece mescidi değil, uzun secdeli namazları… “Secde, kulun Rabbine en yakın olduğu andır.” Hadis-i şerifini sanki sadece Burkinalı Müslümanlar duymuş.
İstanbul Camii İmamı Salih Hocanın verş ve kalun kıraatinde okuduğu uzun kıraatler, özel bir tat olarak kalacak. Sabah veya akşam namazı fark etmeden özenle okunan kıraatler ruhunuzu okşayacak… Abdülaziz’in vakarını ve kıratını da uzaktan duyacağım.
Allah, Müminler için, “Onlar kınayanın kınamasından korkmazlar” diye buyurur. İşte onlar burada yaşıyormuş. Yol kenarında, hiç beklenmedik bir yerde durup namaz kılabilmek, abdest almak veya lavabo ihtiyacı için ev sahibinin dinini bilmeden ondan yardım istemek, ayrı bir özellik buralar için. Ama işin garibi, “Bana ne senin namazından. Ben Müslüman değilim ki…” demeden ona evinin lavabosunu açan, ibrikle su veren halkı da unutmayacağım.
Bir çocuğun eline ulaşan balon veya şekerle yüzündeki tarifsiz mutluluğu unutmak mümkün mü? Bir köyde gece vakti yapılacak sohbeti bekleyen farklı yaşlardan köylülere şeker dağıtmıştık. Öylesine güzel ve zevkle yediler ki, “Acaba tadı gerçekten böylesine güzel mi?” diye merak ettim. Ama boşa götürmemek için yemekten vazgeçtim.
“Küçüğüne sevgiyi büyüğüne saygıyı göstermeyen bizden değildir” buyurur âlemlerin efendisi. Gerçi Burkinalılar, bu hadisin ilk bölümünü unutmuş gibi görülseler de yaşlılara gösterdikleri hürmet, ayrı bir haz. Buradan ayrılınca hep gözümde canlanacak…
Yoğun trafiğe rağmen aceleyle kurban olmayan, kızmayan, korna seslerini duyamayacağım bu sakin insanların yurdu, zihnimde yaşayacak. Kavşaklarda sadece elini kaldırıp indirme yetkisi olan, hiçbir yaptırımı bulunmayan görevlilere olan itimat ve itaati, akan trafiği arayacağım.
Bizi Burkina’ya bağlayan, hayat damarı olan hidayet törenleri ve kelime-i şehadet talimlerini hayatta bulunmaz tatlar olarak hasret ile anacağım. Bu tat sadece burada bulunur zira… Üç yılda on bine yaklaşan sıfır günahlı insanla kardeş olmak, nasıl unutulabilir?
Okul bahçesinde Kur’an okuyarak gezen öğrencilerimi, onların kollarını bağlayarak verdikleri selamları, her namazdan sonra bir öğrencinin üç dilde (Arapça, Fransızca ve Morece) okuduğu hadis-i şerifleri nasıl aramaz insan?
Ay ışığında okunan Kur’anları, ateş çevresine oluşturulmuş ders halakalarını, yazılı kaynak olmadığı için ezbere Kur’an öğrenen çocukları, okulumuz öğrencilerinin Pazar günleri mahalle mescitlerinde yaptıkları dini eğitim faaliyetlerini, evinde elektrik olmadığı için mahalle aralarında sokak lambasının altında ders çalışan öğrencileri… Hepsini imkân bulmanın örneği olarak anacağım.
Sokak aralarındaki dilenci çocukların salça tenekelerini, mütevazı ve huzur dolu evlerini, eve oturunca hemen gelen su ikramlarını, aksırınca bir paket kâğıt mendil uzatan kibarlık ve medeniyetlerini hep yâd edeceğim.
İnşallah onlar da hayır ve dua ile hatırlar.