Bilirim ki Afrika’da yaşayan binlerce Hamza’dan birisinin yanağında oluşacak bir gülücük gamzesi, günlerce yapılan bir uğraştan sonra kuyudan çıkarılan kedi veya köpek kadar gündem olmaz. Elbette bunu yapanların da gündeme oturmak gibi bir niyetlerinin olmadığı kesin…
Hikâyeyi daha önce duymuş olmalısınız. Adamın biri deniz kıyısında karaya vuran binlerce denizyıldızının arasında elinde bir çubukla onları suyun içine iter. Yanına yaklaşan birisi, bunun beyhude bir uğraş olduğu düşünür ve ona; “Sen bu binlerce denizyıldızı için ne yapabileceksin ki? Bunları denize atmakla bitiremezsin. Neyi değiştireceksin de bu sıcakta işe koyuldun?” der. Adam hiç cevap vermeden bir denizyıldızını daha suyla buluşturur ve “İşte bunun için çok şey değişti” cevabını verir.
Allah’ın arzı geniş, derdi olan kullar çok... Hangisine yaklaşsanız, en acil ve ağır şartta olanın, onun olduğunu sanırsınız. Hepsine elinizin uzanması da mümkün değil elbette. Önemli olan, “Onun için çok şey değişti…” diyebilmektir. Kime nasıl eliniz yetişmişse… Elbette burada Allah resulünün ilahi uyarısını hatırlamakta fayda var; “Kim dünyada bir Müslüman’ın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet gününde bir sıkıntısını giderir.”
Yarış, çoktan başlamış meğer… Kendine güvenen yola çıkmış. Yarıda dökülmek yok. Çünkü kim ne yaparsa onu önden göndermiş olacak.
Geçen haftalarda bir köy ziyaretimize giderken, köyün biraz dışında ve yol kenarında duran bir grup çocuk gördük. Şoförümüzden biraz yavaşlamasını istedim. Zira yanımda bir başka Müslümanlara ait olan şekerler vardı. Bu uzak diyarların evlatları birer bonbon yiyecek. Bir şekerin böylesi masum yüzlerde nasıl bir etki bırakacağını bilmek için, bu toprakların tozunu burnunuza çekecek, gözyaşlarınızı hapsetmek pahasına da olsa, yutkunmasını bileceksiniz. Aracımız yavaşladığında tekerlekli sandalye üzerinde oturan bir delikanlıyı ekibimiz tanımıştı. Tanıdık bir simayla buluşmuşlardı.
Adı Hamza. Burkina Faso’da uzak bir köyde yaşar ve iki ayağı da rahatsız. Doğuştan rahatsız ve hiç yürüyememiş. Annesinin veya bir başkasının eli müsait olacak da onu dışarıya taşıyacak, o da bir hava alacak. Köye gelip giden Müslümanları merak eder. Onların gelişinde bu ahalinin içinde olmak ister. Bu da zor bir durum. Fosapa Vakfı, Hamza’nın bu durumunu öğrenince ona bir tekerlekli sandalye almaya veya yaptırmaya karar veririler. Ve işlem tamamlanır.
Hamza’yı yolun kenarında arkadaşlarıyla muhabbet ederken bulduk. Bugün Cuma. Daha küçük yaşlardaki kızlarda bile beyaz ve tertemiz elbise ve başörtüsü var. Belki de onlar, bir komşu köyden Cuma namazı için erkenden yola çıkmış ve köye gidiyorlar. Çünkü buralarda her köyde Cuma namazı kılınamıyor. Kadın-erkek demeden zamanında yola çıkılır ve komşu köyde Cuma namazı eda edilir.
Hamza mutlu ve gülüyor… Hamza dua ediyor. Çünkü istediğinde evden çıkıp, dilediği yere gidiyor. Yani Hamza için çok şey değişmiş. Allah ona ne kadar bir ömür tahsis eder bilinmez. Onu köyünde ve yollarında taşıyan basit bir bisikletin içinde kimlerin hayrı ve alın teri vardır bilmiyorum. Anadolu’da kendi alın teriyle çalışıp maişetini kazanan bir Müslüman’ın hayratı, hiç görmediği ve görme imkânının da olmayacağı bir köyde Hamza’ya el-ayak olmuş.
İşte böylesi bir anda neye hamd edeceğinizi bilemiyorsunuz. Allahın verdiği sağlık nimetine mi hamd etmek gerek? Veya dünyanın öbür ucundan bir Allah’ın bir kulunun derdini dindirmek için gelmiş/gönderilmiş olmanıza mı, Hamza’ya ulaşacak bir ele aracılık yapmış olmanın hazzına mı şükretmeli? Bilirim ki Afrika’da yaşayan binlerce Hamza’dan birisinin yanağında oluşacak bir gülücük gamzesi, günlerce yapılan bir uğraştan sonra kuyudan çıkarılan kedi veya köpek kadar gündem olmaz. Elbette bunu yapanların da gündeme oturmak gibi bir niyetlerinin olmadığı kesin…
Kurtarmak istediğiniz bir Hamza yaşarsa gönlünüzde burada bitmez bunlar. Yarış herkes için devam ediyor.