
İçeriden Terennümler: 2
“Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla”
İsmet Özel
İnsan “başka”ya muhtaç bir varlık. Kendinin dışında, kendinden ayrı, “bir diğeri” olanla ünsiyet kurma ihtiyacı hisseden bir varlık. İnsanın bir acziyeti var. Bu acziyet en basit şekilde şu cümleyle anlayabildiğim bir şey; “benim de senin gibi Allah`ım vardır”. Evet, Orhan Gencebay`ın bana öğrettiği şeylerden biridir bu. İnsanoğlunun bir Allah`ı vardır. İnsanoğlu yaratılmıştır ve acziyeti de yaratıldığını kavrayabildiği noktada başlar.
Sayısız acziyetleri var insanın. Bunlardan biri de; başka bir insana, insanlara ihtiyaç duymasıdır. Temas, ünsiyet, iletişim, kader ortaklığı… İnsanoğlunun dünya üzerinde kazandığı bütün her şey; servet, ün, mevki, güzellik, bunların hepsi, son noktada diğer insanlar için kazanılan şeyler. Diğer insanlarla olan ünsiyetini daha sağlıklı bir noktada sürdürme isteği. Bu noktada söylemek gerekir ki; mal, mülk gibi sevgilerin yanında evlat sevgisi de çok bağlanılmaması gereken bir şey olarak görülür İslam`da. Hadislerde bununla ilgili uyarıları görmek mümkün.
“Diğer insanlar” dediğimiz şey, bizim kendimizi tanımlamamız için bir ayna, bir kıstas noktasıdır. Kendi insanlığımızı bir nevi teyit ettiğimiz bir müessesedir toplum. İnsanoğlu, dünyevi anlamda yaptığı her şeyi diğer insanlar için mi yapar? Süs, güzel koku, şık giyinmek, güzel olmak, sempatik olmak, karizmatik olmak… Bunlar gibi bir dolu görsel refleksler içeren şeyi, insan ne için yapar?
Bunun cevabını verecek cesaret bende pek yok. Bir sürü insanın hakkına girmek istemem. Ama basitçe düşündüğümde, işin en temeline inerek düşünmeye çalıştığımda, “evet” diyorum, “insanın görsel anlamda edindiği bütün ekstra donanımlar, en nihayetinde diğer insanlar içindir”.
Tabi, bunun karşıt anlamında bir sürü şey duymamız mümkün. Mesela bazı kadınlardan duymuşluğum vardır; “neden yüzüne o boyaları sürüyorsun?” diye sorduğumda “kendim için” dediklerini. Bu bir aldatmaca. Aldanmaca daha doğrusu. (İnsan zihni, hemen kendini rahat hissettirecek bir tez üretiyor kendine. Çünkü zihin vicdanı sevmez.) O kadın, “başka insanlar beni beğensin diye değil, kendimi iyi hissetmek için süsleniyorum” diyor. Kendisini iyi hissetmesi için süslendiği doğru. Ama diğer insanlar beğensin diye süslenmiyorum deyişi yalan. “Diğer insanların dikkatini celbettiğimde, insanlar beni beğendiğinde kendimi iyi hissediyorum” dese, en doğru cevabı vermiş olacak.
“Başka”nın Zevkli Yaşamı
“Ünlü kişiler, çeşitli yaşam tarzlarını ve toplumun kavrayış tarzlarını canlandırmak için vardırlar ve kendilerini global olarak ifade etme özgürlüğüne sahiptirler. Onlar, bu emeğin amaçlarıymış gibi olağanüstü bir şekilde üste çıkarılan yan ürünlerini - tartışma götürmez bir sürecin başında ve sonunda yer alan karar ve tüketimi, iktidarı ve tatilleri- taklit ederek toplumsal emeğin ulaşılmaz sonucunu temsil ederler” der Guy Debord, “Gösteri Toplumu”nda. Bugün, genel anlamda sistemin bir elemanı olarak çalışan “ünlü kişilerin” görevi, ulaşılamayacak olan bir tüketim boyutunda, sefa sürmece oyunu oynamaktır. Oraya halk asla ulaşamaz. Ama orası halk için bir hedeftir. Halk çok çalışıp didinirse, belki o da bir gün portakallı pekin ördeğini yiyerek yazlığının balkonunda kitap okuyabilir. Ya da pahalı spor arabalara binebilir. Kapitalizmin en önemli müesseseleri; ünlü kişilerdir! Halk, onların lüks yaşamına ulaşamayacağını bilse bile, onların yaşamlarını takip etmekle avunabilir (magazin). Onlar olmasa sistemin zenginliklerini göremeyiz. Onlar refah dolu bu sistemin birer vitrinidirler. Her biri farklı kişilik ve mevkilerin adamı gibi gözükse de hepsi aynı şeye hizmet eden işçilerdir.
Türkiye`de yaşayan gençlerin baş belası olan mevzu bu: Başka birinin, bir “star”ın mesela, ya da bir sporcunun, bir aktristin, bir yazarın tavırlarını, edalarını, jest ve mimiklerini, giyim tarzını, saç stilini, “cool” tavırlarını olduğu gibi almak. Taklitten de öte, kendininmiş gibi benimsemek. Öylece, karakterinin veya tarzının bir parçası gibi benimsemek. Bu, başkasının senin yerine yaşamasından da öte bir şey; sen başkasının yerine yaşıyorsun!
Sistem için biçilmiş kaftan! Ünlüler sistemin işçileri dedik. Tabii bunun karşılığında yapay da olsa bir zenginlik alıyorlar sistemden. Fakat o ünlülere özenen gençlik, sistemin işçiliğini bedava yapıyor. Hatta sisteme bir sürü şey kazandırıyorlar. Parfümler, giysiler, aksesuarlar, jöleler vs satın alarak…
Benimle aynı güneş gözlüğünü taktığınızı fark etseniz tabii ki üzülürsünüz. Sizdeki gözlüğün aynısından bende de olduğunu fark etmek, gözlüğünüzün biricikliğine gölge düşürür. “Kızılay mı dağıttı” derler. Ama David Beckham`la aynı gözlüğü takmak onur(!) vericidir. İşler böyle yürür.
Sanalda, Olmak İstediğini Olursun!
Sosyal hayatta bunun karşılıklarını görüyoruz zaten. Görsele hitap eden birçok meta ve tavır, ünlü olan, “başka”dan ödünç alınan şeyler. Bunun yanında bir de işin sanal boyutu var. Orada işler daha kolay. Hem seçicilik düşüyor hem de kalite. Bu sefer, sanal alem güvenin tamamen oyun dışında kaldığı bir yere dönüşüyor. Kişisel bilgilerinize ne girerseniz o olursunuz. Klasik müzik dinleyicisi olabilirsiniz bir anda mesela. Tolstoy en sevdiğiniz yazar olabilir, hiç Tolstoy okumasanız da! Sözlükler, Google, Vikipedi ne güne duruyor. İhtiyacınız olduğunda kısaca bilgi alıp Tolstoy hakkında bir iki kopyala-yapıştır yaparsınız.
Böylece bir başka Tolstoy okuruyla “arkadaş” oluverirsiniz. Bunlar kolay işler.
Daha da ileri boyutları var tabii işin. Cem Yılmaz adına Twitter`da açılan bir hesaptan aylarca “hayranlarına” seslenen öğrencilerden tutun da, bir “mega star” adına Facebook hesabı açıp, uzun bir süre kendini “mega star” sanan tuvalet bekçilerine kadar bir dolu örnek... Dizilerdeki ilişki türlerini tasvip etmeyen bir yığın aile, evlatlarıyla birlikte oturup bu filmleri izleyebiliyorlar. Tabii o gençler de orada yaşanan ilişkilerin rahatlığını, hoşluğunu, basitliğini yaşamak istiyor. Onun için bir rehber niteliği taşıyor diziler.
Örnekler çok fakat sebepler daha önemli. Liberalleşen zihinler birinci sebep olarak gösterilebilir. Her cenah ve toplumsal katmanın insanı liberalleşiyor. İkincisi ferdîleşme ve/ya bireyselleşme mekanizmasının hat safhaya çıkması. Yani herkesin bireysel bir alan oluşturmasına uygun bir ortam var dünyada.
Konu sanal âlem olunca bu özellikle daha da belirgin. Devrik cümleler kuran, iğrenç yazılar yazan insanların “blok”ları var. 13 yaşında çocukların, babalarını “dürtebilecekleri” Facebook hesapları var, “kendi alanları”… Sözlüklerde ahkâm kesen bir yığın asosyal cahil tip için yazarlık şansı var. Bunun gibi bir yığın örnek var sanal âlemde. Bireysel alanını oluşturmak ve ifşa etmek bu kadar kolay olunca, oraya sadece kendi bilgilerini girmek de yetersiz kalıyor. Fazladan eklenen “artistik hobiler” filan normalleşiyor doğal olarak.