Fotoğrafta gözlem yapabilmek, ayrıntılara dikkat etmek, kompozisyona girmesi gerekenleri dahil edip, dışarıda bırakılması gereken fazlalıkları eleyebilmek, geometriyi ve ritmi yakalayabilmek çok önemlidir... Bu açıdan baktığımızda, fotoğraf denilen şey kareye neyi nasıl sığdırdığımızla ilgilidir. Bunun için fotoğrafı makineyle çekmeden önce, gözümüzle izleyip, beynimizle çekeriz aslında.
Maşide Narin hatırladığım kadarıyla birkaç yıl önce yine köşemize fotoğraf gönderen bir okuyucumuz. Medine’de Mescid-i Nebevi avlusunda, gün doğumunda çektiği ters ışık fotoğrafı çarpıcı bir kare olmuş. Havanın açık olduğu zamanlarda, gün doğumu ve batımı saatlerinde, bu şemsiyeler gibi geometrik şekillerin ağırlıkta olduğu mekanların fotoğrafları estetik ve etkileyicilik bakımından oldukça güçlü karelerdir. Fotoğraflar güzel bir açıdan ve tam zamanında çekilmiş. Genel olarak bir ritmi ve geometrisi var fotoğrafın. Ancak kadraj seçimi konusunda daha iyi bir tercih yapılabilirmiş. Yatay yerine, alttaki insanların gölgeleriyle birlikte kareyi girmesi için dikey bir kare çok daha çarpıcı olurdu. Çünkü bu gibi ibadet için ziyaret edilen mekanlarda insan unsuru çok daha önemlidir. Ayrıca insanları kareye alırken çok daha dikkatli olmak gerekir. Bunun gibi başlarına yakın bir noktadan keserek kareye almak yerine hiç dahil etmemek çoğunlukla daha iyi bir tercih olacaktır.
Yukarıda Maşide Narin’in fotoğrafı için söylediklerimizin bir kısmı, Merve Ardıç’ın karlı bir mekanda havada uçan güvercin fotoğrafı için de geçerli aslında. Fotoğraf genel olarak iyi düşünülmüş ve güvercinler tam yaklaşıp yükselirken çekilerek kuşların ayrıntıları güzel bir şekilde ortaya çıkarılmış. Ancak sol altta bulunan ve muhtemelen fotoğraf çeken bayanın ne olduğu hemen hemen hiç anlaşılmayacak bir görüntüye bürünmüş. Fotoğrafta fark etmem zor oldu. Gerçi güvercinlere ‘bekle, kadraj oluşturmadım, bu insan görünmüyor, yerimi değiştireyim’ diyemeyiz ama hızla bir çözüm bulabiliriz çoğunlukla. Mesela burada, eğer imkan varsa, hemen yere oturarak insanın ayrıntılarını daha fazla göstererek görünür yapabiliriz sanki. Denemeye devam…
Yukarıdaki satırlarda geometrik şekillerin fotoğrafa ayrı bir ritim kattığını ve ters ışıkta çok çarpıcı güçlü vurgular oluşturduğunu belirtmiştik. Büşra Gülaç’ın ters ışıkta çektiği kubbe ve sokak lambası fotoğrafı, üzerindeki kuşlarıyla birlikte söylediğimiz güçlü vurguları gösteren başka bir örnek oldu. Fotoğraf bu haliyle de oldukça anlamlı. Nerede, hangi zor şartlarda çektiğini bilmiyorum. Belki en uygun kadraj budur. Ancak fotoğrafın aşağısında ne var, dik bir kareyle kubbeli yapı ve ağaçlar nasıl görünüyor gibi ciddi bir merak içerisinde düştüğümüz de bilmeni isterim.
Dünyada İstanbul kadar fotoğrafçı için sürprizlere açık başka bir şehir yoktur herhalde. On kere gidip fotoğraf çektiğiniz bir yer bile, size her seferinde başka başka sürprizler ve güzellikler sunabilir. Ayşe Betül Sert’in Anadolu yakasından, Avrupa yakasını gösteren fotoğrafı insanın hayal kurmasını sağlayan gizemli bir kare olmuş. Gün batımında çekilen fotoğraf genel atmosferi, yarım bir şekilde kareye giren ağacı ve elleri cebinde denizi seyreden insan silueti ile çarpıcı ve etkili bir kompozisyon olmuş. Çünkü bu kareye bakınca, gördüğümüzden daha fazlasını çağrıştıran ve en önemlisi hayal kurmamızı sağlayan mistik bir havası var. Belki kareye sol alttan giren balık tutan insan figürlerini de elemek çok daha iyi olabilirdi. Ama bana göre o fazlalık bile fotoğrafın etkileme gücünü fazlaca etkileyemiyor.
Fatma Betül Ersoy, ‘çok acemiyim, ilk defa fotoğraf gönderiyorum’ notuyla bir fotoğraf gönderdi köşemize. Bu satırları okuyunca gayrı ihtiyarı ilk tepkim şöyle oldu: Acemiliğin böylesine can kurban!.. Fotoğraf genel bir manzara karesi olarak çekilmesine rağmen, fotoğrafın genel kabul gören bir çok kuralını, ayrıntısını içinde barındırıyor. İlk başta sade ama çekilen mekanla ilgili önemli ipuçları veriyor. Sağda yer alan fındık ağacı ve sol üstten sarkan dallar zekice düşünülmüş. Böylece tabiata uygun doğal bir çerçeve oluşturulmuş dallardan. Sol tarafta yer alan bina tamamı görünmemesine rağmen genel bir fikir verecek kadar ayrıntılarıyla kareye girmiş. Önde görünen ahşap çit ve arkaya doğru uzanan fındık bahçesinin ormanla bütünleşmesi doğal kır mesajını oldukça iyi veriyor. İlk kare için daha ne bekleyebiliriz ki…
Müşerref Ergenç hatırlayabildiğim kadarıyla ilk defa fotoğraf gönderiyor bizlere. Yakın planda balık tutan insanlar ve arkada Süleymaniye Camii silueti ilk bakışta sanki yıllardır duvarda asılı dura dura solmuş bir fotoğraf hissi verdi bana. Hele arka planda yer alan camii silueti sanki fotoğraf içinde bir duvara asılı başka bir fotoğraf çağrışımı yaptı. Herhalde sis ve güneş ışığının geliş açısı böyle bir görüntü oluşturdu. Fotoğraf atmosfer olarak hemen dikkat çekiyor. Biraz daha geniş bir açı, hem oltaların hem de insanların ayaklarının kesilmesini önleyebilirmiş. Böylede olmaz mı? Tabii ki olur. Ancak o ayrıntılarla çekilen fotoğrafla bu kare arasındaki farkı ancak o zaman daha iyi görüp değerlendirebilirdik…