
Sana bugün bir düşman tanıtacağım. Dünya dünya olalı böylesini görmedi. Herkesi alt ederek gelmiş bir rakipsiz o… Zayıflığımızdan, en karanlık yanımızdan… Hırsımızdan, ihtirasımızdan nemalanan… Bizden beslenen, beslendikçe de azgınlaşan, Çoğumuzu iflah bulmaz kölelere dönüştürmüş… Çoğumuzu sadık bendeleri kılmış, Bendeler yani tüketiciler yapmış… Musallat olduğunu kendisi gibi bozmuş, Bir düşman tanıtacağım, dikkat et.
Önce sana sorularım var ki sormalıyım… Çünkü bilemem belki sen o olmuşsun; Onun gibi olmuş, ondan olmuşsun. Değil mi ki söz zinhar kalbine inmez, Değil mi ki vicdanın hükmünü bilmez, Değil mi ki yüreğinin atışını hissetmez, Değil mi ki gözlerin artık yaşarmaz, Değil mi ki ellerin topraksız, göğsün çiçeksiz… Değil mi ki vaktin alaturka saatlere kayıtsız… Bil ki sen düşman olmuş, düşmanın olmuşsun… Kalitesi saat başı ücretlerle ölçülen… Sadakati kartvizitlere sıkışan bir hayatın sahibi… Sen o olmuş, sen düşman olmuşsun. Ne ki senden ümidimi yine de kesmem, kesemem Sana güvenmem ama vicdanına bir şey diyemem.
Benden düşmanın adını söylememi bekleme. Şu kadar ki içimizden uzanan bağları var. İçimizden bir yerlere hayata uzanan bağlar… Bunların kaçı onundur, kaçına sahiptir? İşte sana onu tanımak için gereken ipuçları: Kaç tanesinin içinde başlayan yanı karanlıkta, Kaç tanesinin içinde başlayan yanı aktadır? Kaçında çıkarın var, buralarda tıkanacak… Kaçında hayrın var, seni ötelere çıkaracak… Kaçını alıp rakama tahvil edemezsin… Kaçını satsan bir pul öteye götüremezsin.
Daha fazla izahat bekleme, söylemem Düşman sinsi; izahı bile iğfal edebilir. Sende uyanan hissiyata güvenmeliyim. Ne ki döktük kelimelere, onu boğdu çünkü… Ne ki akla yanaşır kıldık, kendisi kıldı… Her şeyi makul kıldı, rasyonelleştirdi. Güvenim yok artık mantıklı olana… Makul, muhtemel ve mümkünden geçtim. Hissim o ki, çare ancak akıl ötesi şeylerde... Aşkın şeylerde; ivazsız, garezsiz, çıkarsız… Fedakâr, diğerkâm, hasbi, umarsız… Akla sığmayanda, anlaşılamayanda, Hesaplanamayanda, kote olmayanda... Sıradanlaşmamış; harika, olağanüstü… Tek tipleştirilmemiş, tekdüzeleştirilmemiş… Kalp gibi, gönül gibi, ruh gibi, vicdan gibi… Sırrına vakıf olunamamış; teslim olunmuşta… Ancak bunlarla olacak ne olacaksa… Ancak bunlarla alt edilecek düşman… Bunlarla başaracak, başaracaksa kahraman…
Sana bugün bir düşman tanıttım: Her şeyi alınır, satılır kılması ile meşhur… Gör onu: Endekslere ayarlı hayatlarda… Gör onu: Sadece CV’leri parıldayan donuk yüzlerde… Gör onu: Derdi kariyer, devası kariyer olanlarda… Gör onu: Tüketiciden başka adı olmayanlarda… Bütün ideolojileri sıfırlayan yeni ideolog… Korkusu, ümidi, gücü, zaafı kendisinden menkul… Bütün inançları kendisine bende kılan sahte ilah… Gör düşmanını, tanı ve teyakkuza geç!
Teyakkuz, neyi niye yaptığını sormaktır. Hangi adımı niçin attığını anlamaktır. Teyakkuz sormaktır, sorgulamaktır: Ne yaptın bugüne kadar menfaatsiz ve çıkarsız? Ne yaptın bugüne kadar kazançsız, karsız? Ne kattın dünyaya ticarete tahvil edilmeyen Ne kattın kalbe ağırlık, gönle sıklet vermeyen... Ne kattın sadece gönüllü, sadece gönlünle... Sor ve sars kendini, tutup damarlarından... Sor ve sars kendini kalbinin kenarlarından. Sor ve sars ne kadar gönülleyim? Sor ve sars ne kadar gönüllüyüm? Gönülle ol… Gönüllü ol!