Sosyal olmak ot olmamak deyimiyle tanımlanır. Ot olmak da dersleri dışında hiçbir şeyi görmemek olarak şekillenir üniversiteli bir gencin beyninin sol lobunda. Sosyal olmanın aşağısı ot olmak peki üstünde ne olabilir ki?
Üniversiteye başlayınca insan, okulun ilk yıllarının fazla zorlayıcı olmadığı kanaatine kapılarak kendisine bir çevre oluşturma girişiminde bulunuyor. Kurulmuş olan topluluklara üye olmak, düzenlenen gezilere katılmak, kendi ilgi alanına yönelik sergileri takip etmek, bahar şenliklerindeki konserlerde en fazla eğlenen tip gibi gözükmek, tiyatrodan sinemadan spordan siyasetten birebir haberdar olmak üniversitede sosyal olmuş insan fenotipinin elbiseleri. Sosyal olmak aslında bütün bunları yapmakla tanımlanmaz. Sosyal olmak ot olmamak deyimiyle tanımlanır. Ot olmak da dersleri dışında hiçbir şeyi görmemek olarak şekillenir üniversiteli bir gencin beyninin sol lobunda. Sosyal olmanın aşağısı ot olmak peki üstünde ne olabilir ki? Sosyetik olmak sosyal olmanın da ötesinde bir durum. Seçilmiş sosyaller de diyebiliriz bu sosyetiklere. Kim seçiyor bu sosyetikleri diye düşünebiliriz ki bu sonuna kadar da hakkımızdır. Üniversitede sosyetik olan ünü kampüsün dışına taşmış olandır. Genelde ot olmayayım sosyal olayım sosyetikliğinde ucundan azıcık kaparsam kardır düşüncesiyle bakılır duruma. Sosyetik olmak kolay değildir ve herkes sosyetik olayım diye düşünmez. Çünkü sosyetik olmak risklidir. Her çıkışın bir düşüşü olduğu gibi sosyetik olurken de kişiliğimizden verdiğimiz imtiyazlar her daim önümüze hesap olarak getirilir. Kolay kolay kapatamayız bu hesabı. Bu bakımdan biz kısa yoldan sosyal olalım ama ne ot ne de sosyetik olalım denir.
Topluluklar üniversite açıldıktan hemen bir hafta sonra kampüste öğrencilerin en çabuk görebileceği yere yerleştirirler panolarını masalarını kasalarını. Topluluklar iki çeşittir. Birinci tür topluluklar mesleğe yönelik topluluklardır. Bu toplulukların bir masası olur masanın üzerinde bir dizüstü bilgisayar bulunur. Dizüstü bilgisayarın başında da ilerde o mesleğin sahibi olacak öğrencilerden o saatte dersi olmayanı ya da dersi ekmiş olanı bulunur. Genelde bu vatandaş gözlüklülerden seçilir. Amaç topluluğun entel bir imajı olmasıdır. Bu tür topluluklara üye olanlar da genelde bu mesleğin ilerde sahipleri olacak olanlardır. Bu toplulukta en fazlası bir iki mesleki fuar gezisi olur ya da o mesleğin üstadlarıyla ziyaret, konferans yapılır. Kısacası böyle topluluklara üye olup da sosyetik olunmaz ama nedense vatana millete en faydalı topluluklar bu topluluklardır. İkinci tür topluluklar ise hobilere düşüncelere yönelik topluluklardır. Bu toplulukların masaları genelde kalabalıktır. Yapacakları çok şey vardır yaptıkları da çok şey vardır. Neredeyse tüm gezilerine, tüm toplantılarına etiket olarak sıcak şarap içme eylemi de eklenir. Gerçekten içilir mi içilmez mi gidip görmedim. İçiliyorsa bu topluluklardan hayır gelmez fikrimi söylemekten kendimi alamayacağım. Bu tür toplulukların neredeyse her fakültede bulunan bir tanesi vardır ki sosyetik olmanın anahtarıdır. Evet, bu topluluk eşli danslar topluluğudur. Bu topluluğa üye olmak için erkekler kuyruk oluştururken bayanlar uzak durmaya çalışırlar. Bizim gibi böyle topluluklara üye olmayıp da oluşan komik manzaraya gülenler asla sosyetik olamazlar. Ki varsın olmayalım deriz içimizden. Bir de şanı her yeri aşan topluluklar vardır. Mesela ODTÜ de kurdukları topluluğu bir akım haline getirebilen Genç Siviller hareketi gibi.
Geziler topluluklardan da çeşitlidir. Şimdilik hepsini sayacak mecali kendimde bulamıyorum ki üniversitede okuyanlarımız ya da üniversiteye yakında adım atacak olanlarımız az çok bilirler bu gezileri. Üniversiteye gitmeyen ya da gidemeyen arkadaşlarımız üzülmesinler bu gezilerin cebimizde kara günler için saklamakta olduğumuz paracıkları tüketmekten başka bir işe yaramadığını söylememiz onları teselli etmek için değil hakikati deklare etmek içindir.
Sultanahmet’de, Kocatepe’de, Tüyap’da kitap fuarı olduğunu; her perşembe semazenlerin nerede semada bulunduğunu; İsmet Özel’in, Sezai Karakoç’un, Turgut Cansever’ in, Hilmi Şenalp’in, Muhsin Ertuğrul’un, Amr Diab’ın, Selçuk Küpçük’ün, Ahmet Davutoğlu’nun, Koca Yusuf’un kim olduğunu hatta kampüste mescidin nerede olduğunu benden öğrenebilir. Sosyal olmak kendi gündemimizden insanları haberdar edebilmektir aynı zamanda.
Yerleşkelerde zaman zaman falanca müdürlüğün falanca kurumun sergisi olur. Bunlar güzel de olur. Onları gezerken ya da sergilenen ürünleri incelerken birilerinin görüş alanına girmeniz bizim sosyal hanemize yazılmış artı bir puandır. Çünkü benzer ilgi alanlarına sahip insanlarla iletişim kurmak çok kolaylaşır. Tabiî ki herkesle iletişim kurmamız gerekmez lakin bazen ihtiyaç olur. Sizi tanıştıracak bir arkadaş da bulamazsınız. O zaman bu alanları kullanmak girer devreye. Mesela trafik sergisinde aynı arabanın direksiyonunu incelerken rastlaştığımız bir arkadaş başka bölümden olması hasebiyle derslerime gidemediğim günlerde derse girip adıma imza atabilen bir arkadaştı bir zamanlar. Bir zamanlar diyorum çünkü sosyalliğin gözü çıksın artık hocaların hepsi beni tanıyor derste olmadığımı biliyorlar. Böyle dediğime bakmayın sosyallik yerine göre iyi bir durumdur.
Konserleri, siyaseti, sporu, sinemayı, tiyatroyu takip etmek kimseye zarar getirmez ama bunu abartı noktalarına da getirmemek lazım. Bunları insanlarla iletişim kurmak için kullanmak güzeldir. Bunlardan anlamadığımız takdirde insanları yanımıza çekmemiz hiç de kolay olmasa gerek. İnsanları yanına çekip de ne yapacaksın demeyin. Ben belki sinemadan tiyatrodan haberdar olabilirim ama konuştuğum arkadaşımda benim önemsediğim kültürden haberdar olur. Sultanahmet’de, Kocatepe’de, Tüyap’da kitap fuarı olduğunu; her perşembe semazenlerin nerede semada bulunduğunu; İsmet Özel’in, Sezai Karakoç’un, Turgut Cansever’ in, Hilmi Şenalp’in, Muhsin Ertuğrul’un, Amr Diab’ın, Selçuk Küpçük’ün, Ahmet Davutoğlu’nun, Koca Yusuf’un kim olduğunu hatta kampüste mescidin nerede olduğunu benden öğrenebilir. Sosyal olmak kendi gündemimizden insanları haberdar edebilmektir aynı zamanda.
Son zamanlarda sanal sosyallik isminde yeni bir kavram ortaya çıktı. Bölümlerin fakültelerin kendilerine ait kurdurdukları siteler forumlar bloglar üzerinden bilgi paylaşımları tanışmalar mümkün hale geldi. Bizim bunları tek tek ele almamıza gerek yok. Bunların en büyüğünden bahsetsek yeterli. Younitr bir site. Bu siteyi diğerlerinden ayıran özellik tüm üniversitelerin öğrencileri arasında diyalog kurabileceği bir site ve bu bir Türk icadı değil. Diğer ülkeler de Youniusa, Younide, YouniengJ gibi şubeleri sanal ortamlarında barındırmakta. Bu sitelerin kuruluş amacı özelde aynı branştan öğrencileri birbirleriyle tanıştırmak genelde de güncel konuları üniversite öğrencileri düzeyinde tartışmak ve takip etmek. Bu amaçlar güzel. Şuan ki düşünce kuruluşları da bu amaçları güdüyor mesela. Bu sitede bu amaçlara yönelik çalışmalar gruplar düzeyinde var. Ancak sitenin ve benzeri sitelerin forumların en olumsuz yanı zamanla bireyler düzeyinde çöpçatanlık adresi olarak kullanılması. Bu niyetin hayırlığını akıbetinde göstermeyen bir durum. Lakin böyle yerlerde bile bir sığınak oluşturmak zor değil. Mesela bizim kurduğumuz Gençdergi grubu yaptıkları ve yapacaklarıyla farklı bir grup. Amacı: Gayet mütevazi bir şekilde yeri geldiğinde derginin derdini yeri geldiğinde de milletin derdini paylaşmak. Bunu da şuana kadar oluşan 55-60 kişilik bir toplulukla sürdürmekte.Yani burada amaç www.younitr.com sitesinde gençdergi grubunun reklamını yapmak değil(çaktırmadan yapıyor olsak dahi.)
Bunları burada yazıyor olmaktaki gayemiz adına sosyallik denilebilecek her ortamda kendi derdimizi paylaşıyor olabilmenin mümkün olduğudur.
Vesselam.