
Bugün Türkiye’de hâlâ en güvenilir siyer kaynaklarından biri Hamidullah’ın çalışmasıdır. “İslam Peygamberi” kitabı akademik ve bir o kadar derinlikli bir çalışmadır. Hem dönemin Mekke ve Medine’sini hem de aynı dönemde diğer coğrafyalardaki durumu kaynaklarıyla anlatır.
Mütevaziliği, nezaketi, dindarlığı, dünyaya rağbetinin az olması, para ile ilgili her şeyi elinin tersiyle itmesi, hayatını ilme adaması, en kapsamlı siyer çalışmalarından birini yapması ile tanındı ve anıldı. Hiç evlenmedi. Hazırladığı hiçbir eserden telif ücreti almadı. Layık görüldüğü ödülleri kabul etti ama maddi karşılığı olanları başka kurumlara hediye etti. Ulaşımın zor olduğu zamanlarda bir kâşif edasıyla ilim yolunda pek çok ülke gezdi. İstanbul’da 25 yıla yakın yaşadı. 10 dil biliyordu. Neredeyse 100 yıl yaşadı bu dünyada ama O hep başka dünyaları hayal etti.
Mevlevî Kâmil
Şubat 1908’de Hindistan’a bağlı Haydarabad şehrinde 8 çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak doğar. Ailesi köklü bir ilim geleneğine sahiptir. Arap müfessir ve mutasavvıfı Mahmdum Mehaimi, (ö. 1432) dedelerindendir. Babası başmüftülerden Ebu Muhammed Halilullah’tan alır ilk eğitimini. Medrese tahsili görür. Camia Nizamiyye’ye gider. Şu anki yüksek lisans derecesinde anlayabileceğimiz ‘mevlevî kâmil’ unvanını alır. Devletler hukuku alanında yoğunlaştırır akademik çalışmalarını. 1929’da Hanefi alimlerinin eserlerini yayımlamak niyetiyle başlatılan Meclisü İhyai’l-Maarifi’n-Nu’maniyye’nin kurucularındandır.
İlim bazıları için maişet meselesi iken, bazıları için aşk oluyor. Bir kere tutulunca ömür boyu tutku ile devam eden bir aşk. Mesai kavramının olmadığı, her an ve her yerde çalışmaya hazır olunan bir hâl bu. Hamidullah ikincilerden. Gitmediği büyük kütüphane kalmaz neredeyse. Doktora döneminde Mekke, Medine, Beyrut, Şam, İstanbul ve Kahire’deki kütüphanelerde araştırmalar yapar. Avrupa ve Kuzey Afrika’ya aynı sebeple ziyaretler gerçekleştirir. Zihnindeki meseleyi sağlıklı bir zemine oturtabilmek için yazma eserlere ve farklı dillerdeki çalışmalara yoğunlaşır.
Çift Doktora
1932’de İstanbul’a geldiğinde Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde çalışmalar yapar. Şerafettin Yaltkaya, İsmail Saib Sencer, Osman Rescher gibi ilim adamlarıyla bir araya gelir. Bu dönemlerde kendi memleketinde üniversitede Arapça ve Urduca dersleri verir. “İslamic Culture” dergisinin Avrupa muhabirliğini yapar. Almanya’da Tezini tamamladıktan sonra bizde Necip Fazıl ve Nurettin Topçu’nun tahsil gördüğü Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’ne gider. Fransız oryantalist M. Gaudefroy-Demombynes ile birlikte yazma eserleri incelerler. Pek çok belgeyi yeniden yorumlar. Sorbonne’da “İlk Dönem İslâm Diplomasisi Ve Hz. Peygamberin Savaş Mektupları” hakkında ikinci bir doktora tezi sunar. Doktora çalışanlar ya da tez yazanlar bu işin ne kadar meşakkatli olduğunu bilirler. Hamidullah kısa denilebilecek bir sürede iki doktora tezi yazmıştır.
Ülkesine döndükten sonra Haydarabad’daki Osmaniye Üniversitesi’nde İslam Hukuku ve Devletler Hukuku alanlarında profesör olarak görev yapar. Haydarabad’ın bağımsız bir devlet olması için yapılan çalışmalara katılır. Bu yüzden Hindistan devleti nezdinde makbul biri değildir. Hindistan Haydarabat’ı işgal ettiğinde artık doğup büyüdüğü şehirden ayrılmalıdır. Hindistan ve İngiltere topraklarına girmesi yasaklanır. Fransa’ya sığınma başvurusu yapar ve kabul edilir. Vatansız (heimatlos) statüsünde yaşar. Muhalif tavrından dolayı bir daha ülkesine dönemez.
En meşhur kitabı olan “İslam Peygamberi”nin giriş bölümündeki yazısının hemen başında, “Türkiye’ye ve Türk milletine karşı pek az kimse tarafından bilinen özel bir hissiyatım vardır” der ve şöyle devam eder: “Türklerin kitaba karşı duydukları büyük tutku ve zevk hakkında bende büyük bir tesir husûle getirmiştir. İstanbul ise sahip olduğu kütüphane zenginlikleri ve ilmi muhitlerde tanıyabildiğim faziletli alimlerinin yüksek seviyeleri ile gönlümü son derece heyecanladırmıştır.”
“Ömrümün En Verimli Yılları”
Türklere karşı büyük muhabbeti vardır. İstanbul’u çok sever. Türklerin de ona karşı muhabbeti vardır. Öyle ki Milli Eğitim Bakanlığı, Türk yazılı edebiyatının gelişmesine yardımcı olduğu için Hamidullah’a bir ödül verir. Bir kültür vakfı da “Türk Milli Kültürüne Hizmet Şeref Armağanı” ödülünü sunar. 1952’den itibaren tam 25 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi İslam Araştırmaları Enstitüsü’nde misafir profesör olarak dersler verir ve araştırmalar yapar. Fuat Sezgin asistanları arasındadır. Ankara ve Erzurum’da üniversitelerde İslam hukuku dersleri okutur. Türkiye’nin pek çok şehrinde konferanslar vermiştir. Derslerini takip edenler arasında Hayrettin Karaman, Bekir Topaloğlu, İhsan Süreyya Sırma gibi isimler vardır. “İslam Peygamberi”nin girişinde bu konuda şöyle der: “Bu yıllar boyu süren Türkiye’deki çalışmalarım ömrümün en verimli, en zevkli geçen kısımlarıdır. Üniversite’deki çalışmalarım dışında kalan zamanlarımı kütüphanelerde geçirdim. Özel defterlerime kaydettiğim değeri çok yüksek ilmi malumattan ayrı, İslam kültür mirası içinde pek mühim yer tutan birçok el yazması eseri de keşfetmek şerefine nail oldum.”
Esas olarak devletler hukuku çalışmasına rağmen O’nu asıl bugüne taşıyan siyer alanında önümüze koyduğu ufuk açıcı eserlerdir. Bugün Türkiye’de hâlâ en güvenilir siyer kaynaklarından biri Hamidullah’ın çalışmasıdır. “İslam Peygamberi” kitabı akademik ve bir o kadar derinlikli bir çalışmadır. Hem dönemin Mekke ve Medine’sini hem de aynı dönemde diğer coğrafyalardaki durumu kaynaklarıyla anlatır. Çoğu olayı sebep sonuç ilişkisine bağlar. Ayrıca Türkçe’ye “Aziz Kur’an” adıyla çevrilmiş bir çalışması vardır. “İslam Tarihine Giriş”, “İslam Müesseselerine Giriş” ise diğer eserleridir. Beyan Yayınları Hamidullah’ın Türkçedeki tüm eserlerini basıyor.
Tam 10 Dil Biliyordu
Hintçe ve İngilizce ile yetebilecekken bunu kendisine zûl addederek Fransızca, Almanca, İtalyanca, Rusça, Arapça, Farsça, Urduca ve Türkçe öğrenir. Medine’de bulunduğu sıralarda Mescid-i Nebevi’de kıraat alimi Hasan b. İbrahim eş-Şair’den kıraat ve talim dersleri tahsil edip icazetnamesini alır. 1950’lerde Pakistan Devleti’nin ilk anayasası oluşturulurken hazırlıklara katılır. Fransa’da İslam Kültür Merkezi’nin kurulmasına öncülük eder. “France-Islam” dergisini çıkarır.
Tarihi bir bilgiyi sadece tekrarlamak onun için kabul edilebilir bir şey değildir. Metinlerde geçen her yeri görmek için gayret eder. Her tarihi verinin ardından karşılaştırmalı olarak kendi yorumunu sunar. Yer yer akılcı davrandığı için eleştirilir. Mucizeler başta olmak üzere pek çok konuya akılcı yönü ağır basan açıklamalar yapar. Miraç hadisesini de geleneğe aykırı bir biçimde anlatır.
Türkçe’ye hâlâ kazandırılmamış eserleri ve yeniden basılmayı bekleyen çalışmaları var. Umarız Beyan Yayınları onları da yayımlar. Kitapçık olarak hazırladıkları, verdiği derslerin notları, dergilerdeki yazıları vs. Türkçe’de kendisi hakkında yazılmış pek çok makale var, bunlar da bir derleme olarak yayımlanabilir.
Sağlık sorunları sebebiyle 1996’da ABD’nin Florida eyaletindeki akrabalarının yanına gider. 2002’nin son aylarında 96 yaşında vefat eder. Kabri Jacksonville’deki Müslüman kabristanındadır. Hamidullah ile birlikte uzun yıllar çalışmış ve Türkçe’deki çoğu eserini çevirmiş olan Salih Tuğ Hoca, vefatının ardından “Günümüzde, ilahiyat fakültelerimizde O’nun metot ve görüşlerinden yararlanarak yetişmiş son derece geniş bir ilim adamı grubu vardır. Özellikle siyer alanında 20. yüzyıla tartışmasız damgasını vurmuş çok büyük değerlerden biri Hakk’a yolculuk etti” demiştir. Allah O’na da bize de rahmet etsin. Amin.