“Muhteşem maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayan köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü.”
Ailesi Balkan Savaşları esnasında (1912) Meriç Nehri’nden şimdiki Hatay’a göç ettiği için, soyadı kanunu çıktığı zamanda, hangi soyadını seçecekleri hususunda pek tereddüt yaşamadılar. Reyhaniye (Hatay-Reyhanlı) ilçesinde Aralık 1916’da doğar. Pek bilinmez ama, tam adı Hüseyin Cemil’dir. Hüseyin’i nedense kullanmaz. Hâkim babası Mahmud Niyazi Bey’in görevinden dolayı çeşitli yerlere göç etmek durumunda kalırlar. Bakmayın, göçebelik yanında getirdiği yersiz-yurtsuzluk hissi ile aidiyetsizlik duygusu oluşturur insanda. Çocukluğunu sürekli yer değiştirerek geçiren kişiler daha kolay “âraf”ta kalma hissine kapılır.
Önce Reyhaniye Rüşdiyesi’ne başlar, Antakya Sultânîsî’ne devam eder sonra. O yıllarda Antakya, Fransız mandası altındadır. Lisenin son sınıfını 1936’da İstanbul’da, Pertevniyal Lisesi’nde bitirir. Nazım Hikmet ve Kerim Sadi gibi solcu düşünürlerle tanışır bu dönemde. Geçim sıkıntısı nedeniyle tekrar Antakya’ya döner. Bir köy okulunda öğretmenlik yapar. Fransızcası iyi olduğu için İskenderun Tercüme Bürosu’nda çalışmaya başlar. Kısa sürede yükselir. Türk Hava Kurumu’nda sekreterlik, belediyede kâtiplik gibi görevlerde bulunur.
İdamla Yargılandı
Nisan 1939’a geldiğimizde tuhaf bir suçlamayla karşı karşıya kalır Meriç. 1938’de bağımsız Hatay Hükümeti kurulur (1 yıl sonra Türkiye’ye iltihak edecektir) ve bu hükümeti devirmekle suçlanır. İdam talebi ile yargılanır, ancak kısa sürede beraat eder. Çeşitli okullarda öğretmenlik yapar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Fransızca okutmanı olur ve yaklaşık 30 yıl bu görevini sürdürür. Aynı üniversitenin Felsefe Bölümü’nde doktorasını verir. Yine bu dönemde çeşitli okullarda Fransızca dersleri verir, sosyoloji derslerine girer.
Küçük yaşlarda başlayan bir göz rahatsızlığı vardır. Görme duyusunda azalma yaşar. Her geçen gün, göz ağrıları şiddetlenerek devam eder ve maalesef 1954’te birkaç başarısız ameliyat geçirir. Paris’te gördüğü tedaviler de fayda etmez ve hayatının geri kalan kısmını ışıksız geçirir. Bu durum ondaki kitap okuma ve çalışma aşkını ‘köreltmez’. Aksine daha fazla gayret etmesine yönelik motivasyon sağlar. Çoğunlukla kızı Ümit Meriç hocadan ve başka dostlarından kendisine kitap okumalarını rica eder. Dünyada neler olup bittiğine dair günlük gazeteler okunur kendisine. Yazmayı da bırakmaz. Konuşmaları kayıt altına alınarak metne geçirilir.
Hayatını Hangi Dönemlere Ayırıyor?
Meriç, bizim yazı tecrübemizde pek karşılığı olmayan bir üslupla kaleme alır kitaplarını. Metinlerinde bir deneme üslubu var, ama tam olarak o da değil. Batıda bu tarzın karşılığı Walter Benjamin olabilir. Konular arasında sert geçiş yapan, genellikle devrik cümlelerden müteşekkil, sizi sarsan, kelimelerin özenle seçildiği her halinden belli olan bir üsluptur bu. Döneminin önemli dergilerinde yazar ve bunlar daha sonra kitaplaştırılır. Pek çoğu mütedeyyin camia etrafında neşredilen bu yayınlar: Mavera, Büyük Doğu, Hareket, İnsan, Türk Edebiyatı, Pınar, Dönem ve Çığır, Hisar, Köprü, Kubbealtı gibi dergilerdir. Bazen mahlas kullanır ama çoğu zaman kendi adıyla kaleme alır metinleri. Şiirleri de mevcut fakat henüz hiçbiri yayımlanmadı. Ayın Bibliyografyası dergisinde çeviri tenkitleri yapar. Eğitim ve gelenek meselesini merkeze alan pek çok yazısı vardır. Batı merkezci tarih anlayışını yerden yere vurur. 1983’de Maxime Rodinson’dan Batıyı Büyüleyen İslam kitabını çevirir.
Kendi hayatını şu dönemlere ayırır: 1917-1925: Koyu Müslümanlık devri. 1925-1936: Şoven milliyetçilik devri (şaman ve yılmaz soyadlarını kullandığı olmuştur). 1936-1938: Sosyalistlik devri. 1938-1960: “Âraf” dediği kuluçka devri. 1960-1964: Hint devri (Hint edebiyatına ve düşünce dünyasına çok ilgiliydi bu dönemde). 1964’ten sonra ise sadece Osmanlıdır. Bir dönem Risale-i Nur’lara da ilgi duymuştur. Hayatının bölünmüş gibi gözükmesi sizi endişelendirmesin, fikir işçileri biraz da böyledir. Gelgelelim, bu köşede tanımaya çalıştığımız diğer tüm isimler gibi Cemil Meriç de bizim önderimiz, yoldaşımız değil; fikirlerinden istifade edeceğimiz önemli kişilerden bir tanesidir.
Kolay Okunacak Biri Değil
Kolay okuma peşinde olan okuyuculara pek hitap etmez. Wattpad’ten çıkma bestseller kitapları tercih edenler muhtemelen O’nu ‘ağır’ bulurlar. Yazıları öyle sürükleyici değildir. Meriç’in ilgi alanları geniş ve genellikle bakir alanlardır. İbn Haldun’a O dikkat çekinceye kadar kısır bir çevre etrafında konuşuluyordu mesela. Veya İlk Sosyolog ve İlk Sosyalist kitabında anlattığı Saint-Simon da aynı şekilde pek bilinmeyen bir isimdi, O yazıncaya kadar.
Münzevi ve mütecessiz bir fikir işçisidir. Eserlerini yazdığı dönemden bu yana neredeyse 50 yıl geçti ama hâlâ her dönüp okuyuşumuzda yeni bir şey keşfediyoruz ve ufkumuzun sınırlarını genişletiyor. Kendisine kuşkusuz çok şey borçluyuz. O, zor zamanların adamıydı. Döneminde geçerli akçe olmayan şeyler yazıp söylüyordu. Bakmayın bugün her yerde isminin okullara verilmesine, ardı ardına anma toplantıları düzenlenmesine. Döneminin hakim fikir akımlarıyla çarpışa çarpışa mücadele etti. Okumaktan gözlerini kaybetti. Kendi ifadesiyle ‘muhteşem maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayak köprü olmak’ istedi.
Eserleri ve çevirileri parça parça çeşitli yayınevlerinden (bunların arasında MEB Yayınları da var) basılır. Örneğin Bu Ülke’nin 1979 tarihli Ötüken Yayınları’ndan çıkan 4. basımı bende mevcut (ilk baskısı 1974’te yapılmıştır). Yine aynı şekilde Balzac’tan yaptığı Altın Gözlü Kız isimli tercümesinin 1943 baskısı, Üniversite Kitabevi’nden çıkmış ve bendenizde var. (Arzu eden kişiler mail atarlarsa, bu bahsi geçen çalışmaları gönderebilirim)
Okurlarla Buluşacak Çok Eseri Var
Oğlu Mahmut Ali Meriç’in, tüm Cemil Meriç telif haklarını İletişim Yayınları’na satmasıyla eserlerinin tamamı İletişim’den 1994’te yayımlanmaya başlar. Bugün İletişim Yayınları’nın geldiği noktayı Cemil Meriç’e borçlu olduğunu belirtmeliyiz. Şimdilerde duyduğumuza göre, yayınevi tüm çevirilerini basmaya hazırlanıyormuş. Balzac’tan Altın Gözlü Kız kitabı geçen ay basıldı. Ümit Meriç ile görüşmemizde hâlâ yayımlanmayı bekleyen bir dizi kitabı ve çalışmaları olduğunu söylemişti. Rousseau ve Victor Hugo çevirilerinin yeni baskılarının olmadığını, çeşitli konularda notlarının henüz derlenmediğini ve üniversitede verdiği pek çok dersin kaydı olduğunu biliyoruz. Umarız kısa sürede okurlarıyla buluşur.
O’nu daha yakından tanımak isteyenler mutlaka önce kendi kitaplarına müracaat etmeli. Bendeniz ilk Cemil Meriç kitabımı (Bu Ülke) lise ikinci sınıf talebesi iken okumuştum ve çok geç kaldığımı düşünmüştüm. Tüm kitaplarını altını çize çize okumanız, size bir fikir işçisi ile derinlikli bir ilişki kurma imkânı sunacaktır. Bunun yanında Mustafa Armağan ve Dücane Cündioğlu’nun çalışmaları var, onlara dileyenler göz atabilir. Hece Dergisi’nin Cemil Meriç Özel Sayısı’na ayrıca bakabilirsiniz. Yine Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yayınladığı Cemil Meriç kitabı, talep edenlere gönderilebiliyor. Hakkında yapılmış onlarca yüksek lisans ve doktora tezi de pekala arzu edenlerin işlerine yarar.
1984’te beyin kanaması ve ona bağlı felç geçirir. Yaklaşık 3 yıl ağır bir hastalık dönemi yaşar. Haziran 1987’de İstanbul’da vefat eder. Mezarı Karacaahmet’tedir. Kendisine Rabbimizden rahmet diliyoruz.