Bugün dünya üniversitelerinde Halil İnalcık okunuyor ve okutuluyor. Onu dar anlamda bir "tarihçi" olarak düşünmek elbette yetersiz kalır.
Kırım göçmenlerinden Seyit Osman Nuri Bey’in ve Ayşe Bahriye Hanım’ın oğlu olan Halil İnalcık, Devlet-i Âliyye’nin zor günlerinde, Eylül 1916’da Ankara’da doğar. Önce, öğretmen yetiştiren Ankara Gazi Muallim Mektebi’ne, ardından Sivas Muallim Mektebi’ne gider. Lise eğitimini, dönemin iyi okullarından olan Balıkesir Necati Bey Muallim Mektebi’nde tamamlar. 1935’de, yeni açılan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne başlar. İlk öğrencilerdendir. Burada Fuad Köprülü’nün derslerini takip eder. Timur üzerine hazırladığı seminer Köprülü’nün ilgisini çeker. O’nun isteği üzerine üniversitede Yeni Çağ Kürsüsü’nde araştırmacı olarak çalışmaya başlar.
Tanzimat ve Bulgar Meselesi isimli doktora tezi, Türkiye’de sosyo-ekonomik tarih yazıcılığının ilk örneklerinden biridir. 1943’de ise Viyana’dan Büyük Ricat’a, Osmanlı İmparatorluğu ve Kırım Hanlığı unvanlı teziyle doçentliğe atanır. İstanbul’daki Osmanlı arşivlerinde ve Bursa’daki şer’iyye sicilleri arasında gidip gelen bir hayatı olur.
Türkçe Yazma Eserleri Çalıştı
33 yaşındayken, üniversite O’nu İngiltere’ye gönderir. Orada yine kendi ilgi alanına uygun bir çalışma disiplini oluşturur. British Museum’da Türkçe yazma eserleri araştırır. Osmanlı’ya ait, Türkiye’de pek bilinmeyen arşiv belgelerine ulaşır. Bernard Lewis ve Fernand Braudel gibi ünlü simalarla tanışır. 2 yıl sonra Türkiye’ye yeni bilgiler ve artan hayreti ile döner. Bir taraftan üniversitede akademik çalışmalarını devam ettirirken, diğer taraftan yurdun çeşitli yerlerinde konferanslar verir.
İnalcık, ülke meselelerine duyarsız değildir. Mesela, toprak konusunda çalışmaları olduğu için 1960’larda inceleme yapmak üzere devlet tarafından doğu bölgesine gönderilir. Araştırmaları sonucunda Güneydoğu Enstitüsü kurulmasını teklif eder. Ayrıca Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün kuruluşunda yer alır. Yine Nisan 1961’de Kıbrıs tarihini araştırmak üzere Kıbrıs’ta çalışmalar yapar.
7 Ayda Arapça
Arapça kaynakları incelemesi gerektiği için Arapça öğrenmesi elzem olmuştur. 7 ay Beyrut’ta kalarak Arapça öğrenir. Amsterdam Üniversitesi Doğu Tetkikleri Enstitüsü’nde “Turkey and Europe” başlıklı konferans verir. New York’ta, Japonya ve Türkiye’yi modernleşme süreçleri açısından karşılaştırmalı inceleyen bir sunum yapar. Çok iyi düzeyde Osmanlı Türkçesi, İngilizce, Fransızca ve Almanca bilmesine ek olarak, orta düzeyde Arapça, Farsça ve İtalyanca bilir.
1950’den sonra çalışmalarının dünya akademik çevrelerinde ilgiyle takip edildiğini söyleyebiliriz. 1972’de Amerika’daki Chicago Üniversitesi’nden teklif alır ve yaklaşık 20 yıl burada çalışır. Çeşitli ülkelerde ve üniversitelerde Osmanlı ve Türkiye üzerine dersler verir bu süreçte. İnalcık Hoca’nın pek çok makalesini İngilizce yazması ve erken yaşlarda yurtdışında bulunarak ilgili çevrelere kendini tanıtmasının bunda büyük katkısı olduğundan kuşku yok. Bugünün akademisinde bilimsel üretimin yüzde 90’ı İngilizce yapılıyor. Siz çalışmalarınızı İngilizce konuşulan dünyaya sunamıyorsanız, yok hükmünde oluyorsunuz maalesef. Hoca’nın elimizde olan çoğu eseri İngilizce’den Türkçe’ye tercümedir.
Fuad Köprülü ve Ömer Lütfi Barkan gibi önemli Türk tarihçiler ile Fernard Braudel ve Annales Okulu gibi yabancı tarihçiler ve ekolün Hoca üzerinde ciddi etkisi olmuştur. Bunu kendisi de ifade eder. Halil İnalcık Hoca’nın her ne kadar Osmanlı tarihi üzerine yoğunlaştığı görülse de, O’nun asıl ilgisi siyasi tarihten ziyade, sosyal ve ekonomik problematikler etrafında ördüğü ilişki ağıdır. Arşiv materyallerine dayanmadan teori geliştirmediği görülür. 90 yaşından sonra yazdığı metinlerde bile “Ben artık otoriteyim, kaynak göstermeme gerek yok, benim yazdıklarım kaynaktır zaten” dememiştir. Aksine bol dipnotlu, her bir satırı özenle yazılmış çalışmalar sunar.
1200’den Fazla Eser
Bu ülkenin iftihar edeceği -kelimenin tam anlamıyla- münevver olan İnalcık; Cambridge Uluslararası Biyografi Merkezi, 20. yüzyıl sona ererken, sosyal bilimler alanında saygın 2000 bilim adamını içeren listede yer aldığında yaşı 80’in üzerindedir. Türkiye dışında, Amerikan, İngiliz, Sırp ve Arnavutluk akademilerinin aynı anda hepsine üye olduğunda 90 yaşındadır.
Makalelerini de hesaba katacak olursak, yazdığı eser sayısı 1200’den fazladır. Bu, bir akademisyen için oldukça yüksek bir rakamdır. İnce ince yağan bir yağmur gibi; ağır ağır ama devamlı çalışan bir karınca gibi, üstelik pek çok teknolojik kısıtlılık içerisinde çok ama çok gayret etmiştir. Allah zaten gayret eden herkese, gayreti mucibince karşılık vermez mi?
Hocaların hocasıdır. Binlerce talebe yetiştirmiştir. Şu an üniversitelerin tarih bölümlerindeki hocalar “O’nun paltosundan çıkmıştır” desek abartmış olmayız. Medyatik olmasa daha saygın olacak İlber Ortaylı gibi pek çok akademisyen yetiştirmiştir. Bugün doktorasını bitirmiş ve ülkenin çeşitli yerlerinde hocalık yapan 4 ayrı nesil üzerinde emeği vardır. Balkan tarihini baştan sona değiştirmiştir. Osmanlı’nın 1299’da Söğüt’te kurulduğu genel kanaatine itiraz ederek, 1302’de Yalova’da kurulduğunu iddia etmiştir. Her ne kadar gereken ilgiyi görmese de, bir tarihçinin genel kabüle aykırı böylesine önemli bir tespiti, her türlü taktirin üzerindedir.
Bütün Zamanların Büyük Alimi
Hoca’nın vefatının ardından pek çok kişi O’nun hakkında övgü dolu ifadeler kullandılar. Bunlardan biri Amerikalı meşhur sosyal bilimci Immanuel Wallerstein. Şöyle diyor: “Bugün dünya üniversitelerinde Halil İnalcık okunuyor ve okutuluyor. Onu dar anlamda bir “tarihçi” olarak düşünmek elbette yetersiz kalır. Bizzat tarih disiplinine şekil vermiş, kendi metodolojisini ve bilgi birikimini tarihçilik mesleğine kazandırmış bir kişi olarak İnalcık, bilim çevrelerinin üzerinde uzlaştığı seçkin bir isimdir. Bu sahanın en seçkin uygulayıcılarından biridir.” Yine Profesör Bernard Lewis, “Herkes zamanında büyük alimdir, fakat bu bütün zamanların büyük alimi olacak” der.
Türk el sanatlarına dair mütevazi sayılmayacak düzeyde özel koleksiyonu vardır. Hem konuşmalarında, hem de metinlerinde en karmaşık konuları bile ince, hoş ve latif bir dille anlatır. O’nu okumanın ayrı bir zevki vardır. İlber Ortaylı, O’nun için “koca bir müessesedir” der ve aslında çoğu şeyi özetlemiş olur.
25 Temmuz 2016’da kaybettik Hoca’yı. 100 yaşında vefat etti. En tanınmış bilim adamları ve filozoflar bile 99 yaşında kalıcı eser veremez. Fakat o son vaktine kadar ilim dünyasına katkı sunmaya devam etti. Dünyanın en saygın Osmanlı Tarihçisi idi. Vefatına yakın, Devlet-i ‘Aliyye - Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar adıyla 3 ciltlik bir eser hazırladı. Hayatına özel ilginiz varsa, Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık isimli kitap size çok yardımcı olacaktır. Allah’tan kendisine rahmet diliyoruz.