Gökhan Gökçek
Cumhurbaşkanlığı makamına nazaran bilinen “fors” Türklerin kurdukları devletler arasında en büyükleri kabul edilen ve ‘devlet aklı’ anlamında günümüze iletilen birçok geleneği mevcut devletimize aktaran ‘16 büyük Türk devletini’ temsil eder. Bu devlet silsilesinin başında ise Büyük Hun Devleti gelir.
İnsanlar için semboller bazen çok şey ifade ederler. Bayraklar, üzerlerindeki figürler semboldür. Anlam dünyası açısından semboller bazen geçici bazen de kalıcı izler barındırır. Bunun en güzel örneklerinden birisi Reis-i Cumhur’un makamına karşılık gelen “ortasında güneş bulunan 16 yıldızlı” semboldür. Sembolde bulunan 16 yıldız, derin bir anlamı ifade eder. Her bir yıldız ‘köklü ve büyük’ bir Türk devletini temsil eder. Esasında Türkler, dünya tarih sahnesi içerisinde en çok devlet kurmuş millettir. Bugün Çin tarafından işgal edilmiş topraklardan, Rusya’nın tahakkümüne girmiş yüksek rakımlı dağlardan, Hint coğrafyasının güneydoğusuna yayılan bir alandan tutun da; Arap Yarımadası, Kuzey Afrika, İran, Anadolu, Kafkaslar üzerinden Macar ovasına kadar uçsuz bucaksız uzanan topraklar… Kısacası Türkler; üç kıtada devletler kurmuşlar ve bunların bazıları idari yapı, toprak büyüklüğü ve gelenek açısından etkilerini günümüze azalarak da olsa getirmeyi başarmışlardır. İşte; Cumhurbaşkanlığı makamına nazaran bilinen “fors” Türklerin kurdukları devletler arasında en büyükleri kabul edilen ve ‘devlet aklı’ anlamında günümüze iletilen birçok geleneği mevcut devletimize aktaran ‘16 büyük Türk devletini’ temsil eder. Bu devlet silsilesinin başında ise Büyük Hun Devleti gelir.
Büyük Hun Devleti’nin, nam-ı diğer Asya Hun Devleti’nin geçmişine dair bilgilere pek tabii olarak Çin kaynaklarında rastlıyoruz. ‘Pek tabii’ dedim çünkü; idare, savaş gibi konularda çok üretici olan milletimiz, yazıya çok geç bir zaman diliminde geçer. Bu hususta Çin ile aramızda ekseriya 2000 küsür yıl vardır. Bugün bile az okumak ve az yazmak hususundaki eksiklerimize dair geçmişe atıf yapılsa pek de bir şey diyebilecek noktada değiliz, maalesef… Neyse, biz devam edelim. 16 yıldızda ilk sırayı alan Büyük Hun Devleti’nin kuruluşu tam olarak bilinmemekle beraber Çin kaynakları M.Ö. 1800’lere uzanan bilgileri barındırır. Lakin bu bilgiler devletten ziyade, devleti kuracak olan Türklerin dipataları Hunlara ilişkindir. Büyük Hun Devleti’nin M.Ö. 250’lerde ise tam anlamda kurulduğu kabul edilir. Birçok yerli dizi-filmde -hele ki siyaset içeriyorsa- Türk devletine ilişkin bir söz duyarız. Hatta bu sözü mukaddesatçı-milliyetçi siyasilerimiz, akademisyenlerimiz de söyler. Nedir o söz? “En aşağı 2000 yıllık Türk devlet geleneği…” cümlesidir. Bu cümlenin ardından gönle dokunan, gerçeğe dayanan sözler de gelebilir; çene yaylarını sonuna kadar gevşetecek hamaset cümleleri de akabilir… Hasıl-ı kelam “2000 yıl” olduğu söylenen Türk devlet geleneğinin başlangıcı olarak senaristler, siyasiler bizim mevzubahis ettiğimiz Asya Hun Devleti’ne dayandırırlar sözlerini. Aslında söylenince pek de afili duruyor. İnsanın içini kaynatıyor “Vay be!” dedirtiyor.
Büyük Hun Devleti’nin bilinen kurucusu kimdir peki? Teoman’dır. Teoman ismini bugün de kullanmaktayız. Teoman ne demektir? Bilinen tarihi serüven şu şekildedir: Teman/Tuman/Duman. Yani, Büyük Hun Devleti’nin kurucusunun ismi Duman’dır. Kaynaklara göre Teoman Han, Çinli eşinin etkisinde kalarak oğlunu Çin sarayına rehin gönderir. O dönem için bu tavır “Benden emin olabilirsiniz” demektir. Şehzade/Tigin bir yolunu bulur ve saraydan kaçar. Babası ona bir grup asker verir. Bu zat daha sonra büyük işler başaracak bir karakter olarak karşımıza çıkar. Teoman’ın oğlu Mete ki ismin anlamına dair rivayet şu şekildedir: Motun/Boğatur/Bağatur/Bahadır. Yani “savaşçı, cesur, yiğit” demektir Mete. Tarihi akış içerisinde son olarak ‘Mete’ halini alır. Şehzade Mete; cesur ve kararlı bir ordu yetiştirmek ister. Bunun için askerlerinden emrine mutlak itaat bekler. Mete, Türkleri Viyana’ya kadar getiren savaş aleti ok-yaya bir yenilik katar ve ‘ıslıklı ok’u icat eder. Ok havada kaldığı süre boyunca, arkasındaki aparatta bulunan delikler sayesinde ıslıkvari bir ses çıkarır. Hem işaret anlamında katkı sağlanırken hem de binlerce ıslıklı okun aynı anda fırlatılması ile düşmanda ciddi bir psikolojik baskı kurulacaktır. 100 bin ok bir anda size yağıyorken, müthiş de bir gürültü çıkarıyor, düşünsenize! Ordusunu test etmek isteyen Mete, ilk oku kendisinin atacağını, sesi duyan herkesin şüphe duymadan aynı yere nişan alıp ok atmalarını ister. Şehzade Mete ilk ciddi testi ‘soylu ve çok hızlı’ olan atı üzerinde dener. Kendisinin atı diye ıslığı duyduğu halde ok atmayanın kellesini alır. Bir süre sonra adeta bir çılgınlık yapar. Eşine ok atar ve çoğu asker de oklarını şehzadenin cariyesine fırlatır. Tutuk bir şekilde kalanın ise akıbeti yine aynıdır; idam! Tabii bu anlatılar günümüz modern dünyasının veyahut hukuk değerlerinin dışında tutulmasıyla beraber anlaşılabilecek şeylerdir. Şaşırsak da, bu durum böyledir. Muktedir iştiyakı kabaran Mete, bir av sırasında ıslıklı okunu babası Teoman’a atar; ardından… Mete’nin tüm askerleri Teoman’ı oklarıyla vurur. Mete, babasını devirir ve devletin başına geçer. Mete’nin kurduğu bu ordu ‘2000 yıllık’ olduğu söylenen Türk devlet silsilesinin/geleneğinin de ilk nüvesidir. İnanmayan Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın armasına baksın. Kuruluşa dair göreceği şey şu tarihtir: M.Ö. 209. Mete’nin ordusunu kurduğu tarihtir bu! Şimdi daha iyi anlaşıldı mı; 16 yıldızın anlamı/etkisi? Ayrıca Mete’nin ordusunun ‘onluk sisteme’ dayalı teşkilatlanması bugün başta Türk devletleri olmak üzere dünya üzerinde kullanılır.
Mete Han, disiplinli ordusu ile Çin seferine çıkar ve müthiş bir zafer kazanır. Çin’i vergiye bağlayıp buyruk altına alsa da Çin topraklarına yerleşmez. Neden peki? Çünkü büyük bir nüfusa sahiptir Çin. Kültürü oturmuş ve çok çeşitlidir. Konargöçer olarak hayatlarını sürdüren Türkler için burası bir tehlike, bir kaynayan kazandır. Milli kimliğin yutulmaması için Mete Han, Çin topraklarına yerleşmez. Mete Han, kuzeyde Sibirya, güneyde Hint sınırları, doğuda Çin denizi ve batıda Hazar denizine kadar uzanan alanda büyük bir devlet kurar. Mete Han’dan sonra devlet bir süre varlığını sürdürse de yıkılmaya yüz tutar. Devletin yıkılmasına baş sebep ne dersiniz? Kaynaklar ilginç şekilde ‘Çinli prensesler!’ der. -Prensesler hep başımıza bela olmuşlar. 1000 yıl sonra Anadolu’ya gelince de Bizanslı prenseslerin elinden çok çekiyoruz…- Çin’e hakimiyet kabul ettirip saraydan prenses almak bir gelenek ve meşruiyet haline gelmiştir çünkü. Prenseslerin kontrolünde gerçekleşen faaliyetlere; boylararası mücadele, kötü yönetim gibi birçok etken de eklenince devlet Doğu ve Batı Hun olmak üzere ikiye ayrılır. Doğuda Ho-han-ye(h) batıda Çiçi lider konumundadır. Bu isimler Çinçe kaynaktan alınma/bozmadır. Gerçek isimlere dair farklı iddialar varsa da bir anlaşma sağlanamaz. Ho-han-ye(h) Çin’in itaat teklifini kabul eder ve esaret altına girer! Lakin Çiçi Yabgu maiyetiyle beraber Batıya göç eder. 1919’da dedelerimizin ve 15 Temmuz’da bizim de dediğimiz gibi “Ya İstiklal Ya Ölüm!” der. Günümüze uzanan bir bağımsızlık dersi verse de kendisinin son dönemiyle beraber Batı Hunları büyük zorluklar çeker ve Çin onlara da tahakküm eder. Doğu Hunları ise kuzey ve güney olmak üzere yine ikiye ayrılacaktır. Son Büyük Hun Devleti bakiyesi M.S. 3. yüzyılın başında fiili otoritesini kaybeder. Böylelikle 16 Yıldız’ın yolbaşçısı Büyük Hun Devleti tarih sahnesinden çekilir.