Haccın birçok faydasından söz edilebilir. Kaldı ki, her insan, kendi içsel tecrübesi ışığında birbirinden farklı bereketlere kavuşabilir. Yeter ki gözlerimiz ve gönüllerimiz bu bereketlere her daim açık ve hazır olsun.
Allah, Kâbe’nin yeniden inşa ve ihyasına memur ettiği Hz. İbrahim’den, insanları hacca davet etmesini istemişti: “İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak gerekse nice uzak yolları kat eden yorgun-argın binekler üzerinde sana gelsinler; (ve böylece) kendi faydalarına olan şeyleri gözleriyle görsünler...” (Hacc.27-28)
Hac nasip olmadan önce, “kendi faydalarına olan şeyleri gözleriyle görsünler” ifadesini hiç anlayamıyordum doğrusu. Neydi acaba bu faydalar? Oraya giden, bunu nasıl görüyordu? Bu faydaları gözle görebilmek için ne yapmak gerekiyordu?
11 günlük hac yolculuğum sırasında, bu cümle hep zihnimdeydi. Mekke’deki her adımımda, Arafat’ta, Müzdelife’de, Minâ’da, Cemerât’ta hep bu “faydaları” aradı gözüm ve gönlüm. İnsan elbette hac gibi muazzam bir ibadetin künhüne bir seferde varamaz, ama bazı ipuçları ve küçük işaretler yakaladım, diyebilirim.
Zahiren bakıldığında, hac oldukça meşakkatli ve zor bir ibadet. Sıcak hava, kalabalıklar, bedenî yorgunluk, uzun mesafeleri bazen saatlerce yürüme mecburiyeti gibi dış etkenlerin üzerine, bir de ibadet havasını ve huşûyu her an koruma zorunluluğu ekleniyor. Nihayetinde ibadet için ordasınız ve odaklanmanız gereken şey de, kalbinizin selameti. Ancak dış etkenler insanın o kadar üstüne geliyor ki, hac, gerçek bir imtihana dönüşüyor.
Ayette sözü edilen faydalar da işte tam bu noktada gizli. Fiziki zorlukların ve dış baskıların etkilerini ne kadar aza indirebilirseniz, o faydalar da size kendilerini o kadar çok açıyor. Ama zorluklara odaklanıp kendi kendinizi yıpratırsanız, hacdan geriye sadece kuru bir yorgunluk kalıyor. Maalesef.
Haccın faydalarını fark edebilmek için, hacdan önce, hac sırasında ve hacdan sonra yapılması gereken bazı şeyler var:
İnsan, her şeyden önce bunun sıradan bir yolculuk olmadığını bilerek hacca hazırlanmalı. “Hayatımın en önemli yolculuğuna çıkıyorum” cümlesi, iç dünyada hep yankılanmalı. Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail’in hikâyelerinden Mekke’nin tarihsel serüvenine, Hz. Peygamber’in hacca verdiği önemden tarih boyunca hac uygulamalarına kadar birçok konuda okumalar yapılırsa, zihin kendisini bu muhteşem ibadete daha iyi adapte edecektir.
Hac için yola çıkmadan, “Kabul edilmiş bir haccın karşılığı, ancak cennettir” hadisinin de gösterdiği şekilde, kabule şâyân bir hac yapabilmek için manevi bir hazırlık süreci kalbe iyi gelecektir. Nafile oruçlar, tesbihat, Kur’ân okumaları gibi azıklarla kalbin hacdaki ibadet yoğunluğuna hazırlanması, oradaki her dakikanın daha dolu geçirilmesine yardım edecektir. Nitekim, Kur’ân’da da buyurulduğu gibi: “Azık edinin. Azığın en hayırlısı ise takvadır!” (Bakara.197)
İnsan Mekke’ye ulaştığında, öncesinde ne kadar hazırlık yapmış olursa olsun, onu bir zorluklar yumağı karşılıyor. Dolayısıyla, ilk andan ta hac sona erip de geri dönene kadar, bazı konularda kör-sağır-dilsiz kesilmek şart.
Mekke’deki yoğun tempo ve günlük akış tek bir kelimeyle özetlenecek olsa, bu kelime hiç şüphesiz “sabır” olurdu. Her şeye sabır. İnsanların yarattığı zahmete sabır. İbadetlerin zorluklarına karşı sabır. Havanın sıcaklığına karşı sabır. Fiziksel yorgunluğa karşı sabır.
Hac günlerine erişip, artık her bir duraktaki özel ibadetleri yerine getirmeye sıra gelince, insan bu sabrı daha da fazla kuşanmak mecburiyetinde. Arafat Vakfesi, başlı başına sabır. Zeval vaktinden güneş batıncaya kadar ısrarla ve sebatla dua ve tesbihat üzere olabilmek, çok ciddi bir sabır gerektiriyor. Bunu yaparken de insan, gönlünün safiyetini yitirmemek ve yakarış halinde kalabilmek gibi bir başka sabır çeşidiyle daha tanışıyor. “Ne isterseniz vereyim” diyen cömert bir Rabbe karşı, insanın istemeyi âdâbınca bilmesi ve uygulayabilmesi de gerekiyor.
Müzdelife ve Minâ duraklarında, Cemerât’ta vazifeler devam ederken, ihramlı olmanın getirdiği zahmete havanın sıcaklığı da eklenince, insan, yeni bir sabır türünü daha öğreniyor bu defa: Huşûyu ve ibadet hazzını devam ettirebilme sabrı. Yaklaşık üç gün boyunca ihramlısınız. Hem ihramın manasını yitirmemek, hem de günlük rutinleri hiç de alışık olmadığınız bir kıyafet içinde normal biçimde sürdürmek durumundasınız.
Nihayet tıraş olup ihramdan çıkıldığında, insan bir hafifleme ve huzur hissediyor: Hac bitti, hamd olsun.
Haccın rükünleri ve bölümleri tamamen sona erdiğinde, haccın insana katması gereken güzelliklerin ne kadarının kalıcı hale geldiğine bakmak gerekiyor. Bu da, yaşadığımız ülkelere döndüğümüzde, hacdaki hangi salih amelleri sürdürebildiğimizle ilgili. Daha fazla zikir ve tesbihât yapmaya başladık mı? Günlük, belli bir sayfa Kur’ân okuma alışkanlığımız oluştu mu? Artık daha sabırlı mıyız? Nefsimizdeki zaafları kontrol noktasında, hangi merhaleleri kat ettik? Hac öncesiyle hac sonrası arasında ne kadar fark var?
Haccın rükünleri ve bölümleri tamamen sona erdiğinde, haccın insana katması gereken güzelliklerin ne kadarının kalıcı hale geldiğine bakmak gerekiyor. Bu da, yaşadığımız ülkelere döndüğümüzde, hacdaki hangi salih amelleri sürdürebildiğimizle ilgili.
Tüm bunların ardından, hacda şahit olunan faydaların neler olduğunu konuşmaya geçebiliriz:
Haccın en büyük faydası, insana aslında ne kadar yalnız, çaresiz ve aciz olduğunu hatırlatması. Yüzbinlerden oluşan bir insan selinin ortasında, sıradan ve herkes gibisiniz. Rabbinizin sizi ve amellerinizi beğenmesi için çırpınırken, aslında O’na olan mecburiyet ve muhtaçlığınızın da fiili ifadesisiniz. Vakfe de yakarırken, imanınızın ve O’na olan teslimiyetinizin boyutları da bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Akşam güneş batıncaya kadar, dilinizden ne dökülürse dökülsün, aslında kendinizi ifade etmeye yetmediğini görüyor, acziyet ve pişmanlık içinde ellerinizi yüzünüze sürüyorsunuz.
Vakti bereketli kullanmayı öğretmesi, haccın bir başka faydası. Mekke’deyken zamanla yarışıyorsunuz. Kısıtlı bir vakit diliminde, mümkün olan en yoğun ibadeti yapmak, Mekke’deki temel hedefiniz. Haccın yoğunluğu nedeniyle her noktaya araçla ulaşamadığınız için, kilometrelerce yürümek durumunda kalıyorsunuz. Yorgunluklarla uykusuzlukları dengelemek, sağlığınızı korumak, ibadet için zinde kalmak zorundasınız. Bu da, herşeyi en ince ayrıntısına kadar planlamanıza ve düşünmenize yol açıyor. Tabii, “Şu anda Mekke’deyim. Bir dakikam bile boş geçmemeli” düşüncesindeyseniz. Öbür türlü vakit zaten çok hızlı geçiveriyor. Mekke’nin vaat ettiği bereket, bereketsizliğe ve kısırlığa dönüşüyor.
Sabrı ve şükrü öğretmesi, haccın diğer bir faydası. Şartları sizden farklı sayısız insanla yan yana, iç içe geçirilen günler, çevrenizi güzelce gözlemlemenize ve kendi içinize dönmenize yol açıyor. Ekonomik açıdan, fiziksel açıdan, bilgi ve kültür açısından, gelenek ve adetler bakımından size hiç benzemeyen insanlar, eğer kıymetini bilebilirseniz, sizin öğretmenlerinize dönüşüyor. Nihayet, tüm bu farklılıkları sadece “tanışalım diye” var eden Âlemlerin Rabbi’ne teslimiyetiniz daha da artıyor.
Hac, İslâm dünyasına dair izlenim ve değerlendirmelerde bulunmak için de ideal bir ortam sunuyor. Eğer kendinizi iletişime kapatmayıp, diğer ülkelerden gelen kardeşlerinizle dostluk ve muhabbet ortak paydasında buluşmakta sebat gösterirseniz, haccın bir faydasına daha gözlerinizle şahitlik ediyorsunuz. Hacda kurulan tanışıklıklar üzerinden, hac dönüşü nice bereketli işbirliklerine imza atmak mümkün. Bu belki de, hac vesilesiyle Rabbimizin bizden beklediği en önemli siyasi ve sosyal kazanımlardan biri.
Bunların dışında haccın daha başka birçok faydasından söz edilebilir. Kaldı ki, her insan, kendi içsel tecrübesi ışığında birbirinden farklı bereketlere kavuşabilir. Yeter ki gözlerimiz ve gönüllerimiz bu bereketlere her daim açık ve hazır olsun.
Allah ve Rasûlü’nün bizden beklediği o ideal ve mükemmel hacların henüz çok uzağındayız. Müslümanların yıllık kongresi işlevi gören, dertlerimizin tartışılıp sorunlarımızın müzakere edildiği, İslâm dünyasını bağlayıcı kararların alınıp uygulandığı haclara daha çok var. Ancak fertler olarak bize düşen, o haclara doğru küçük adımlar atmak ve hiç durmadan yola devam etmek. En azından kendi aramızda, ‘ideal hac’ gündemini hiç yitirmezsek, belki Rabbimiz emeklerimizi bereketlendirir ve bizim için önümüzdeki mesafeleri kısaltır.