İslâm dünyasının da, dünya siyaset ve coğrafyasının da bir ucu daima İstanbul’a bağlı. Hem konumu, hem de arka plânındaki zenginlik bunun böyle olmasını mecburî kılıyor. Bu anlamda İstanbul için “arzın merkezi” desek abartmış olmayız sanıyorum. Ancak sadece İstanbul’la yetinmek, İstanbul’un da bir parçası olduğu büyük zincirin bütün halkalarını görmemek ne kadar doğru?
Başlığı okuyunca belki de aklınızdan “İstanbul’un kardeşleri mi?” sorusu geçmiştir. Öyle ya, İstanbul’un kardeşleri de ne demek? Oysa mesele çok basit ve üzerinde konuşması da son derece keyifli.
Özellikle bu coğrafyada yaşayan ve bir medeniyet idealine inanan insanlar zihninde ‘İstanbul’, mücessem ülkü halinde kıymetini koruyor. Fethi müjdelenen, fetheden komutanın müjdelendiği, mübarek, kutlu şehir İstanbul… Gerçekten de İstanbul bütün bu övgüleri hak eden bir şehir, bu doğru. İslâm dünyasının da, dünya siyaset ve coğrafyasının da bir ucu daima İstanbul’a bağlı. Hem konumu, hem de arka plânındaki zenginlik bunun böyle olmasını mecburî kılıyor. Bu anlamda İstanbul için “arzın merkezi” desek abartmış olmayız sanıyorum. Ancak sadece İstanbul’la yetinmek, İstanbul’un da bir parçası olduğu büyük zincirin bütün halkalarını görmemek ne kadar doğru?
Bence hiç değil. Hatta, sadece İstanbul’da kalmak, büyük bir yanılgıyı da beraberinde getiriyor. Koparıyor insan zihnini o muazzam haritadan. Algılarda eksilmeler baş gösteriyor.
Hem sadece bunun olmaması için değil, bizatihi İstanbul’un kendisini anlamak için de başka parçalara göz atmak lazım. Tarihimiz 1453’e kadar değil, ondan sonrası da var. Trabzon var mesela, yine Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedilen. Bosna-Hersek var. Çağların ötesinden beri devam eden ve üzerinde yaşadığımız toprakların kaderini belirleyen mücadelelerde el değiştiren, alınan-verilen başka şehirler var…
Düşünsenize:
İstanbul’u Bursa’dan koparabilir miyiz? İstanbul’u fetheden padişahın babası orada yatarken…
İstanbul’u Trabzon’dan koparabilir miyiz? Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar orada yatarken… Cihan sultanı Kanunî orada doğmuşken… Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethinden hemen sonra oraya yönelmişken…
İstanbul’u Şam’dan koparabilir miyiz? İstanbul’u başkent yapan, dünyaya yüzlerce sene nizam veren Osmanlıların son sultanı Şam’da misafir iken…
İstanbul’u Semerkand’dan koparabilir miyiz? Akkoyunlu sultanı Uzun Hasan’ın elçisi olarak Fatih Sultan Mehmed’in huzuruna çıktıktan sonra, Fatih’in davetini kabul ederek İstanbul’a gelen Ali Kuşçu ile medreselerimiz yükselmişken…
İstanbul’u Bağdat’tan koparabilir miyiz? Kanunî Sultan Süleyman şehre girdiğinde kendisine takdim edilen Fuzûlî’ye ihsanlarda bulunmuşken… Ve ‘Su Kasidesi’ şairi Fuzûlî, Türk şiirinin zirvelerinden biriyken…
İstanbul’u Kahire’den koparabilir miyiz? 1453 yılında İstanbul fethedildiğinde, bu sevinçli haber, günlerce süren şenliklerle kutlanmışken… Biraz devletine asi olsa da, sevgili paşamız Mehmed Ali, Kahire’yi her yönden geliştirmişken…
İstanbul’u Trablusgarb’dan koparabilir miyiz? Libya Kralı İdris es-Senûsî’nin 1956 yılındaki İstanbul ziyaretinde hediye ettiği ve üzerinde İstanbul’un fethine dair hadisin bulunduğu mermer levha, Fatih Camii’nin iç sütunlarından birinde, bütün heybetiyle hâlâ dururken…
(Lütfen görmediğinizi söylemeyin bunu. Yolunuz Fatih Camii’ne düştüğünde mutlaka görün bu güzel hatırayı. Nefis bir hatla yazılmış hadisi okuyamazsanız, altında, gayet acemi bir Türkçe ile yazılmış açıklamayı mutlaka göreceksiniz.
Kral İdris’in İstanbul’a hediyesi bununla sınırlı değil.
“Eyüp Sultan” türbesinin bulunduğu iç avlunun girişinde, hemen sağ tarafta, Arapça bir mermer kitabe göze çarpar. Bu kitâbe de Kral’ın hatırasıdır. Arapça metinde, Ebû Eyyûb’la alakalı bilgiler verilmektedir.)
Düşündükçe artan bu irtibatlar silsilesini tersine çevirmek de mümkün. Öylesi de çok anlamlı:
Amasya’yı İstanbul’dan koparabilir miyiz? Yıldırım Bâyezid tarafından 1386 yılındaki fethinin ardından 12 Osmanlı şehzadesi orada valilik yapmışken… Ve bunlardan 8’i tahta çıkmışken…
Kayseri’yi İstanbul’dan koparabilir miyiz? Bağrından, yüz akımız ve gururumuz Sinanımızı çıkarmışken…
Mekke’yi İstanbul’dan koparabilir miyiz? Asırlar boyunca her sene Surre alayları törenle Mekke’ye uğurlanırken… Kâbe’nin örtüsünden ve Haceru’l-Esved’den parçalar birçok camimizde bulunurken…
Medine’yi İstanbul’dan koparabilir miyiz? ‘En kıymetli misafir’i evinde ağırlayan Ebû Eyyûb, bizim misafirimiz iken…
Gazimağusa’yı İstanbul’dan koparabilir miyiz? Bir yıllık bir kuşatmanın ardından, 1571 yılının 4 Ağustos günü şehri fetheden Lala Mustafa Paşa, Eyüp’te yatarken? Lala’nın adı verilerek camiye çevrilen Kıbrıs’ın en büyük kilisesi St. Nicholas, hâlâ dost-düşman herkese Osmanlı’yı hatırlatırken…
Şam’ı İstanbul’dan koparabilir miyiz? Şam’ın en büyük meydanına (Merce Meydanı) II. Abdülhamid zamanında dikilen mermer sütunun tam tepesinde, bizim Beşiktaş’taki Yıldız Camii’nin maketi yer alırken…
Halep’i İstanbul’dan koparabilir miyiz? Suriye’nin şimdiki başbakanı Halep doğumlu Naci Itrî, büyük bestekârımız Buhurîzade Mustafa Itrî Efendi’nin torunuyken…
Kudüs’ü İstanbul’dan koparabilir miyiz? Kanunî Sultan Süleyman’ın inşa ettirdiği surlar, hâlâ Kudüs’ümüzü çepeçevre kuşatırken…
Velhasıl, İstanbul’u kardeşlerinden kopartabilir miyiz, hâlâ hepsi bizi anlatırken?