“Siz, burada misafir değilsiniz. Biz, Türkiye’den gelenleri aramızda misafir saymıyoruz. Onlar bizim kardeşlerimizdir. Biz de Türkiye’ye gittiğimizde kendimizi orada misafir kabul etmiyoruz. Orada kendimizi yabancı hissetmedik hiç…” diye başladı. Sonra gönülden dualarını sıraladı…
Ülkemiz büyük bir tehlikenin eşiğinden döndü. Tankların altına yatma, havadaki uçağa yetişme azmiyle zıplama dâhil her türlü kahramanlık sergilendi. Birileri, buna tiyatro dese de halk, asıl tiyatronun nerede yazıldığını öğrenmiş oldu. Bu badirenin atlatılmasında, tüm bu fedakârlık yarışlarının yanında, bir de mazlum coğrafyaların arşa yükselen duaları vardı. Kıl payı kaçan nice şeylerin, bir ilahi korumadan kaynaklandığına hepimiz hemfikiriz.
Ramazan bayramının ikinci günü Anadolu’nun mümbit topraklarından devşirdikleri bir demet hayırla yola koyulmuş iki kafadarla buluştuk. Mehmet ve Şükrü Beyler: “Bizimki delilik…” diye başladılar yaptıklarını anlatırken. Ama onlar, bu delilikte mutluydu. Çünkü Allah Resulü’ nün, (s.a.v.) “Siz sahabeyi görseydiniz deli derdiniz…” diye bir övgü dolu tanımlamasını biliyorlar.
Çok ince hesap yapan, her şeyi derinlemesine düşünen insanların başarmakta zorluk çekeceği bazı hedefler vardır. Bunu ancak deli olanlar, delice işe koyulanlar başarır. Afrika’da bir grup mazlum yüzü güldürebilmek, onların en büyük emeli olmuş. Delice bir gayret yani…
Sadece Allah rızası için buraya vasıl olmuş iki kardeşin elinden alınacak hediyelerle ayrı bir süruru yaşadılar bu bayram. Bir kısmının hayatında ilk kez bu miktardaki bir para, cebine tek celsede girmişti. Yüzlerindeki mutluluk, gözlerindeki ışıltı sadece ELHAMDÜLİLLAH dedirtir insana…
Tahsilini bilmem ama irfanı diplomasının önünde yürüyen Muhammet Kemdi, bir teşekkür konuşması yapmak için ayağa kalktı. Gözleri dolmuştu. İyi ki dokunan olmadı ve o da ağlamadı. Ama zorlandığına şahidim…
“Siz, burada misafir değilsiniz. Biz, Türkiye’den gelenleri aramızda misafir saymıyoruz. Onlar bizim kardeşlerimizdir. Biz de Türkiye’ye gittiğimizde kendimizi orada misafir kabul etmiyoruz. Orada kendimizi yabancı hissetmedik hiç…” diye başladı. Sonra gönülden dualarını sıraladı. (Ben, aynı ekibin, 15 Temmuz gecesi, Kur’an başında, seccade üzerinde gözü yaşlı dualarını da bilirim.)
Bir ilim ve irfan ehli olarak tanıdığım Muhammet kardeş, şöyle bir nakille devam etti. “Abdülkadir Geylani (rahmetullahi aleyh) lokmaları üçe ayırır:
Birinci grup lokmalar vardır ki sahibine Allah’ı hatırlatır. Onu Allah yolunda koşturur. Ona cenneti kazandıracak ameller işletir. Bu lokmalar, sadece onu yiyen sahibini değil, yanındakilerin de karnını doyurur, kalbini doyurur. Sadece yenilip bitmez. İkram edilmeye müsaittir.
İkinci grup lokmalar vardır ki; insanlar ondan yerler, karınlarını doyurur, daha rahat ederler. Sadece aç kalmamanın mutluluğunu yaşarlar. Hepsi bu kadardır. Kendisine ait bir eser kalmaz, yalnızca bugün karnını doyurmuştur. Kimseye manevi bir lezzet de katmaz.
Üçüncü grup lokmalar vardır ki; yiyen insanı azdırır. Onu günaha yaklaştırır. İsyanını artırır. Cehennemle olan mesafesini kapatır. Ne kadar zorlasanız da bunlardan bir hayır çıkaramazsınız.
Eğer bu dostların lokmaları birinci grup lokmadan olmasaydı, beş bin kilometrelik yolu aşıp bizimle paylaşmazlardı. Allah, bunların lokmalarına bereket versin. Onlara öyle bereket versin ki hem kendilerinde hem de el uzattıkları bu toprakların sofrasında bereketlendirsin. Hem onların yanlarında kalanlar, hem de kendilerine verdikleri ümmetin yetimlerine derman olsun.
Çok uzaklarda da olsak biliyoruz Türkiye’de olanları. Buradan onlara sadece dualarımızla yardımcı olabiliyoruz. Allah düşmanlarına fırsat vermesin. Önlerini açsın. Dirlik ve düzen versin.” (Bu dualar darbe belasından çok öncesine ait.)
Kemdi’ye göre ev sahibi, kendilerine göre misafir olan bizim iki deli, yüzleri kızararak dinlediler konuşmayı... Vedalaşırken gördükleri o ihtiram ve saygı, sıkıca sarılan bu insanlar ve yapılan dualar… Kim bilir daha evde bizimkilerin duymadığı, ama asıl duyması gereken makama ulaşmış ne dua dilekçeleri olmuştur.
Deli olmak güzel şey… Delisi olacağınız davayı bulursanız…