“İman, ihlâs ve aşkın dünyada tasarruf eden tek kudret olduğunu şu insanoğlu bir bilse, ne nizâ (bozuşma, çekişme) kalır, ne de kavga.”
İçinde bulunduğumuz son asrın en büyük mütefekkir yazarlarından biri olan Sâmiha Ayverdi Hanımefendi, tarihler Kasım 1905’i gösterdiğinde Âl-i Osmaniyye’nin başkenti İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde doğar. Fatma Meliha Hanım ile Yarbay İsmail Hakkı Bey’in evladı, mimar Ekrem Hakkı Ayverdi’nin kardeşidir. Anne tarafından soyunun Kanuni zamanında yaşamış ve Budin seferinde şehit düşmüş Gül Baba’ya, baba tarafından da Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Ramazanoğulları’na dayandığı söylenir.
Şifahi Kültür Eğitimi
İlk tahsilini, daha önce pek çok portre yazımızda karşılaştığımız üzere, aile efradından alır. Anneannesi Hâlet Hanım, tabiri caizse, ona şifahi kültür ve tarih şuuru kazandırmıştır. Küçük yaşlarda tasavvufun engin okyanusundan damlalar tatması onun tüm geleceğini etkileyecektir. Dedesi ciddiyet, dürüstlük, az ve hikmetli konuşma gibi bu toprakların has kültürünü edinmesi hususunda örnek olur. Bu anlamda oldukça şanslı olduğunu ve nezih bir aile ortamında yetiştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Henüz 5 yaşında iken Mahalle Mektebi’ne gider. 16 yaşına geldiğinde, Süleymaniye İnan Nümune Mektebi’ni bitirir. Kendi gayretleriyle tahsiline devam eder. Güzel sanatlar dersleri alır. Mükemmel Fransızca konuşabilen Ayverdi, tarih, tasavvuf, felsefe ve edebiyat sahalarında okumalar yapar. Onu esas yetiştiren; yazarlığını, dünya görüşünü, tasavvuf anlayışını şekillendiren kişi Ken’an Rifâi’dir. Rifâi (1867-1950) halk arasında Rufailik olarak adlandırılan tarikatın kurucusu kabul edilir. Günümüzde de etkisi oldukça yoğun olarak hissedilir. Başka bir yazının konusu olmak üzere bu kadarını söyleyelim.
Hep Tasavvufi Bir Dil
50’ye yakın eserinin arasında, en önemli romanları İnsan ve Şeytan, Ateş Ağacı, Mesihpaşa İmamı olarak sayılabilir. Romanları kadar önemli olan hatıratları arasında İbrahim Efendi Konağı, Hey Gidi Günler Hey, Hatıralarla Başbaşa öne çıkan birkaç tanesidir. Necip Fazıl Kısakürek’in çıkardığı Büyük Doğu dergisi başta olmak üzere pek çok dergi ve gazetede yazıları yayımlanır. 1969 ile 1980 arasında Fransa, İtalya, İsviçre, Macaristan, İspanya gibi ülkeleri gezme imkanı bulur. 1980’de İspanya’daki İslam Konferansı’nın hazırlık toplantılarına katılır. Milli Kültür’e hizmet dolayısıyla pek çok ödülün sahibi olur.
Çalışmalarında daha çok Kenan Rifai’yi ve onun tasavvuf anlayışını çeşitli karakterler üzerinden anlatır. Yine eserlerinin temasını toplumumuzdaki medeniyet kırılmaları ve sonuçları oluşturur. Aile ve ahlak yapısındaki korkunç değişimi irdeler. Ama hep tasavvufi tatlı bir dil hakimdir. Romanlarını zor zamanlarda, 50’ler ve 60’larda kaleme almıştır. O’nun tasavvuf anlayışı, insanın salt iç dünyası ile ilgilenmek değil, bilakis toplumsal meselelere de bu zaviyeden bakmak üzerinedir. Özetle diyebiliriz ki O’nun asıl meselesi Allah ve insan meselesidir.
Zamanının romancılık anlayışının ötesine geçmeyi başarır. Başka yazarlarda olmayan didaktik ve özgün bir tarz hakimdir. Osmanlı hayranlığı açık bir şekilde görülür. Bir taraftan da milliyetçidir. İstanbul Geceleri’nde, İstanbul’a manevi bir yönden bakmaya çalışır. Beyoğlu’nu zıtlıklarıyla, Beyazıt’ı ise ulvi çınarlarıyla karşılaştırarak anlatır. Bu iki semt üzerinden İstanbul’un belirli mekanlarına farklı bir bakış geliştirmeye çalışır. İstanbul’u ruhunuzda hissedebilirsiniz bu eseri okurken. Bir yandan kaybolan kültüre temas ederken maddi hayatı gözler önüne serer, diğer yandan ruhumuza seslenir. Bazı satır aralarında kendine seslendiğini görebilirsiniz. “Sana söylüyorum sana; sana ey kalemine bile hükmü geçmeyen kadın!” der mesela. Ya da “Ey kadın gene noldu sana!” der.
Ayverdi’nin Vasiyeti
“Vasiyetimdir” diyerek kaleme aldığı, her bir cümlesinden hikmet damlayan o metinde şunları ifade eder: “İnsanların kusurlarını gözünde büyütme...” “Sâkin, mülayim ve hesaplı konuş. Ağır, kırıcı ve geri dönülmez sözden çekin. Vekârlı ve haysiyetli ol, fakat alıngan olma.” “Bil ki, para gâye değil vasıtadır. Eline bu vâsıta bol bol geçtiği takdirde onu hayırlı işlerde kullan.” “Sabırlı ve hazımlı ol. Allah şikayeti sevmez. Daima şükret, güçlükleri kolayından al, rahat edersin.” “Evlatlarının bedenleri kadar ruhlarını da besle...”
Milli Kültür Meseleleri ve Maarif Davamız isimli enfes eserinde şu ifadeleri kullanır: “Milletleri yaşatan ve yükselten sihirli kuvvet, o milletleri ayakta tutan ve yücelten milli ve manevi değerler manzumesinin bir arada ve aynı potada karışıp kaynaşmasından doğar. Bunlardan yoksun ve habersiz toplumların milli ve manevi büyüklüklerini korumaları mümkün değildir.” Yine Hatıralarla Başbaşa’da şöyle der: “Mazi, akıl danışılacak ve en doğru sözlü ve tecrübeli bir dosttur. Şu halde bugün de, kuvvet, şevk ve hayat kaynağımızın kendi öz değerlerimiz olduğunu unutmamak, bizim için bir ölüm kalım macerası olsa gerek.”
Kubbealtı Cemiyeti
Kubbealtı Cemiyeti olarak bilinen ve yayınevi ile dergiler dahil pek çok güzel iş yapan vakfın kurucularındandır. Ayrıca İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul ve Yahya Kemal Enstitülerinde faal üyelikleri olmuştur. 1966’da Türk Ev Kadınları Derneği’nin de kuruluşuna öncülük etmiştir.
Sâmiha Ayverdi, Kenan Gürsoy’un ifadesiyle cumhuriyet rejiminin dayattıklarını anti-tez olarak eserlerinde işler. Dikte edilen değerler yerine, kaynağını doğrudan gelenekten ve gökten alan değerleri bütünlüklü bir şekilde sunmaya çalışır. Tek parti döneminde, baskının en yoğun hissedildiği zamanlarda insanları hakikate çağıran eserler vermesi, her türlü takdirlerin üzerindedir.
Değerinin yeteri kadar bilinip bilinmediği ciddi bir tartışma konusu yapılabilir. Tanpınar gibi o da, uzun yıllar tozlu raflarda kalmış mütefekkirlerdendir. Kardeşi Ekrem Hakkı Ayverdi ile birlikte pek çok tarihi eseri restore ettirmişlerdir. Her ikisi de Mevlana ve Yunus Emre gibi isimlerin tanıtılmasında 60’lı ve 70’li yıllarda takdire şayan gayretler sarf etmişlerdir. İstanbul’un pek çok caddesinin ağaçlandırılmasında ciddi katkıları olmuştur.
Onu anlatan öğrencilerinin en büyük vurgusu mütevaziliğinedir. Söyledikleri ile yaptıkları birdir. Yokluğu ve hiçliği her zaman öne çıkarmıştır. Sonsuz bir hoşgörü anlayışı vardır. Türkçesi çok zarif, kuvvetli ve yalındır. Pek çok konuya şaşırtıcı derecede hakimdir. Yine öğrencilerinin anlattıklarına göre, hadis ve ayetler birçok manasıyla, onun hem halinde, hem dilinde tecelli etmiştir.
22 Mart 1993’de vefat eden Sâmiha Ayverdi’nin kabri Zeytinburnu’ndaki Merkez Efendi Camii’nin bahçesindedir. Rabbimiz O’na da bize de rahmet eylesin.