
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da İslam Zirvesi toplandı. Medyaya yansıdığına göre zirve İslam birliği için önemli adımların atıldığı bir zirve oldu. Her ne kadar İslam ülkeleri bir birlik için umut vaat etmiyorsa da, çekilen bunca acılardan bir ders çıkarılır ümidi hâkimdi haberlere.
Dinleyip okuyabildiğim kadarıyla zirvede genel itibariyle siyasi, stratejik ve ekonomik birlik için istişareler yapıldı. Bunlar güzel adımlardı, devamı da gelmeli; ancak daha önemli olan adımlar kendi ülkemizde de olduğu gibi bu zirvede de atlanmıştı: Kültür ve fikir birliğine yönelik adımlar.
Cumhurbaşkanımız zirvede “Benim dinim sünnilik değildir, benim dinim şiilik de değildir, benim dinim İslam’dır” dedi. İslam dünyasının içine düştüğü ya da düşürüldüğü bu fitne sonuç olarak algılanırsa elbette siyasi bir ayrılıktır; fakat her siyasi ayrılığın fikri ve ilmi kopuklukların bir neticesi olduğu gözden kaçırılmaktadır.
Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz hâlin birçok sebebi var. En temel sebeplerinden biri de okuduğumuz kitaplarda, düşündüğümüz meselelerde, kafa yorduğumuz problemlerde ve varmak istediğimiz menzilde bir uyum olmamasıdır. Elbette her insan, her coğrafya farklıdır. Herkes birbiriyle aynı düşünmek zorunda değildir; fakat Müslümanları ilgilendiren temel meseleler Müslümanlarla istişare edilmelidir.
Birbirimizin kitaplarını, okuduklarımızı, düşündüklerimizi merak etmeliyiz. Birbirimizin ülkelerinde kitap fuarları düzenlemeliyiz. Uluslararası sempozyumları düzenlemek için batı ülkelerinden çok artık biraz da Arap ülkelerine yönelmeliyiz. Onlar da bize. Onlar ne okuyor biz ne okuyoruz; onlar neden öyle düşünüyor biz neden böyle düşünüyoruz, bileceğiz. Bildikçe, aşina oldukça birbirimize ısınacağız. Şiddete yönelimi, canlarımızı bu kadar kolaya nasıl sattığımızı, düşmanı içimize nasıl soktuğumuzu, nasıl bu kadar hain yetiştirdiğimizi birbirimizin yüzüne vuracağız. Böyle böyle adam olacağız.
Bunların hepsi ilimle olur, okumakla olur, delillere dayanarak konuşmakla olur. Bundan gayrı atılan “biz kardeşiz” nutukları boş laf olur. Adama sorarlar, “kardeşiz de, tarihte şu zamanda neden bize böyle yaptınız” ya da “ben böyle düşünüyorum da sen benim hiç kabullenemeyeceğim biçimde neden öyle düşünüyorsun?” Soruyorlar da zaten. İşte bütün problemli meselelerimiz tartışarak konuşarak açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu esnada da kalpten kalbe köprüler atılmalıdır, iyi niyet elçileri yetiştirilmelidir. Başta söylediğimizi sonda da söyleyelim: Her siyasi ayrılığın temelinde ilmi ve fikri bir ayrılık vardır.