
İnsan en iyi model alarak öğreniyor. Doğan bebek annesini babasını taklit ediyor. İlkokula başlayan çocuk öğretmeninin yaptıklarını tekrar ediyor. Ergenlik çağındakiler arkadaşlarının hâl ve hareketlerine kendisini kaptırıyor. Kendisine bir ömür model olacak kahraman arıyor. Bu yüzden süper kahramanlara özeniyor. Gençliğimiz kendimize kahraman aramakla geçiyor. Biraz gözü kara olanımız kendisini kitaplara veriyor. Kitaplarda arıyor kahramanını. Hani derler ya, kitaplar en iyi dosttur, diye. İşte bu cümle gerçek dostunu bulamayanların kendisini tatmin ettikleri bir hükümden ibarettir. Kitaptan dost olmaz. Kitap kitaptır sadece. Bize yeni ufuklar açabilir, hayal âlemimizi genişletebilir, bizi bambaşka yerlere taşıyabilir; ama bütün bunları sadece yazarak yapabilir. Yazı ise her şey değildir. Yazının dışında yazıdan da büyük bir konuşma, hâlleşme dünyası vardır. Yazının çok sonra icat edildiğini insanların yazmadan önce konuştuklarını aklımızdan çıkarmayalım.
Gerçek kahramanlarımız kitaplarda değil, hayattadır. Canım sen de saçmalama, Fatih Sultan Mehmet hayatta mı, sahabe efendilerimiz hayatta mı, onlar kitaplarda, diyebilirsiniz. Doğru kitaptalar; fakat hayata döndürülmek için kitaptalar.
Bir düşünelim, kitap niçin yazılır, olan bir vaka neden kayıt altına alınır? Her şeyden önce vahiy olarak inen ve şifahi olarak öğretilen Kur’an-ı Kerim neden yazıya geçirildi? Bir diğer soru: Tarih nedir?
Bütün bunlar her nesilde her zamanda ibret alınsın ve hayata geçirilsin, diye kayıt altına alındı. Kahramanlarımız kitaplarda değil hayattadır, derken işte bunu kastediyoruz. Kitaptaki kahraman hayata geçirildiği kadar kahramandır. Biraz daha açacak olursak Fatih Sultan Mehmet’i okuyup da heyecan duyan, onun gibi olmak için çabalayan, onun hâl ve hareketlerini kendi zamanına kendi hâline uyarlamaya gayret gösteren genç bir adam bu devrin Fatihidir. Dikkat edelim ama, bu genç atına binip bir orduyla bir yeri fethetmeyecektir, elbette. Yapılan iş değil, takip edilen usul önemlidir burada. Fatihin işi Fatihin devrine göredir, bizim işimiz de bizim devrimize göre olacaktır; fakat usulümüz, gayretimiz, heyecanımız aynı olmak zorundadır.
Peki ya bir genç kitaplardan okuyup da Fatih gibi heyecan duyamıyor, onun gibi gayret edemiyor, onun takip ettiği usulü takip edemiyorsa? İşte o vakit kahramanını hayatın içinde arayacak. Fatih gibi gayretli, onun gibi aşk dolu bir kahraman arayacak kendisine. Bulunca ona tutulacak. Onu kopyalayacak. O onu istemese de genç onu isteyecek; fakat o da kesmeyecek genci. Menzil o olmayacak. Okuyacak genç adam. Kitapla hayat hayatla kitap arasında gidip gelecek. Bu adam kahramanımdır deyip körü körüne bağlanmayacak kimseye. Burnu Kaf Dağı’nda olmayacak ama gözü Kaf Dağı’nın zirvesine bakacak.