Cahit Zarifoğlu’yla ilk tanışmam, çocukluk yıllarımdaki masallarıyla oldu elbette: Katırarslan, Yürekdede ile Padişah, Ağaçkakanlar… Benim çağımdaki birçok insan için bu böyledir herhalde.
Lise yıllarındaydı sanırım, Sultan başlıklı muhteşem şiiri çıktı karşıma. Bilmeyen yoktur: “Seçkin bir kimse değilim / ismimin baş harfleri acz tutuyor / Bağışlamanı dilerim…”
Daha sonra, şu mısralar, şiir vadisinde terennüm edilen en duru ifadeler olarak zihnime kazındı: “Aklımdan çıkmıyorsun dedim / Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya…”
Zarifoğlu denilince, içimde dalgalanan ilk çağrışımları böylece anlattıktan sonra, hayat hikâyesine değineyim ana hatlarıyla:
Cahit Zarifoğlu, Kafkasya kökenli Maraşlı bir ailenin ferdi ve hâkim bir babanın oğlu olarak, 1940 yılında Ankara’da dünyaya geldi. Babasının görevi sebebiyle, çocukluğu Güneydoğu’da geçti. Rasim Özdenören ve Erdem Bayazıt gibi isimlerle beraber okuduğu lise yıllarında, edebiyat alanındaki ilk eserlerini verdi. İstanbul Üniversitesi Alman Dili-Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduktan sonra, Almanca öğretmenliği ve 1976’dan itibaren TRT’de mütercimlik yaptı. Sezai Karakoç’un Diriliş’inde yayınladığı eserlerinin ardından, 1976’da arkadaşlarıyla beraber yayınlamaya başladığı Mavera dergisi, kültürümüz açısından bir dönüm noktası oldu. 1984’te Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı ödülünü alan Cahit Zarifoğlu, 7 Haziran 1987’de hayata gözlerini yumdu.
Bu kuru hayat hikâyesinin çeşnileri olarak, Sezai Karakoç’la inişli-çıkışlı ilişkileri, tasavvuf yoluna intisabı, insanî yönleri, zaafları vb. konularda, erbabı daha kuşatıcı sözler söyleyecektir. Kaleme alınmış birçok yazı bulmak da mümkün.
* * *
Cahit Zarifoğlu denilince, benim aklıma evvela şiiri gelir. Bu anlamda, beni Zarifoğlu’nun diğer eserlerinin çok çektiğini söyleyemem. Çünkü diğer eserlerini ‘yazılabilir’ görürüm. Ama o şiirleri yazabilmek için, mangal gibi bir yürek gerektiğini bilirim. Ve o yüreğin her babayiğitte olamayacağını da…
Şiirden çok anladığım söylenemez. Ezberimde epey şiir bulunmasına rağmen, “İyi şiir nedir?”le başlayan entelektüel tartışmalardan da hazzetmem. Şiir, tattır bana göre. Herkesin kendi karakterine göre aldığı tadımlık keyiftir. Böyle olduğu için, şiir üzerine tartışmalar ya da ‘soyutlamalar’ beni hiç bağlamaz.
Cahit Zarifoğlu şiirinde beni çeken şey, derinlik, sanatsallık, ‘imgelem’, ya da başka ‘duman altı geyikleri’ değildir. Benim için Cahit Zarifoğlu şiirini kıymetli kılan şey, İslâm ümmetinin problemlerine, gündemlerine eğilişi, bünyesinin sağlıklı olması için çırpınışıdır. Zaten, Cahit Zarifoğlu diye bir insanı da benim için var eden budur. Ölümsüz kılan budur. “Tanışsak ne güzel sohbetler ederdik” dedirten budur. ‘İşaret Çocukları’nı her okuyuşumda gözlerimi dolduran budur.
* * *
Geçmişteki insanlarla ilgili kendi içimde yürüttüğüm muzip teorileri, Zarifoğlu için de yürütmekten çekinmem ben. Sorarım hep: “Acaba Cahit Zarifoğlu bugünleri yaşasaydı, duyguları ne yönde seyrederdi? Siyasi, sosyal ve ekonomik konularda nerede dururdu?” Devam ederim: “Reelpolitik tuzağına düşüp, yazdıklarından ‘tevbe’ eder miydi? Filistin’e, Afganistan’a, Irak’a ağıtlar yakarken, soğuk bir ‘stratejist’e dönüşür müydü?” Kalbim, “Cahit Zarifoğlu değişmezdi” diyor.
Kalbimi böyle düşünmeye ikna eden sebepleri şu şekilde açıklayabilirim:
Cahit Zarifoğlu, dert sahibi bir insandır. İslâm ümmetinin kaderine, acılarına, dünyanın doğusundan batısına, yeryüzünde acı çeken kim varsa elemine ortaktır. Zaten kardeşlikten anladığı da budur. “Kardeşim dedim / Acılarıma da kardeş olur musun?”
Zarifoğlu, Afganistan’ı, Filistin’i, Kara Afrika’yı, Irak’ı gündeme getirirken, asla siyasi hesap peşinde değildir. Öne çıkardığı bir ırk, devlet, nosyon, misyon vs. yoktur. Tek ifade vardır tutunduğu: “Acılara da kardeş olmak.”
İkinci olarak ve bence en önemlisi: Cahit Zarifoğlu, böyle kendi dışındaki dünyalara yelken açarken, birçok insanın düştüğü o hataya düşmez, kendisini asla ihmal ve inkâr etmez. Kendisini derken, kusurlarını ve eksiklerini… Daha kendileri düzenlenmeye muhtaçken, düzenler kurup dünyayı kendi etraflarında döndürmeye kalkanların basitliklerine düşmez Cahit Zarifoğlu. Bir derviş gibi boyun eğer, ‘acz’ini haykırır, eşikte edeple durur, gözyaşı döker… “Kalbimiz iki parmağın arasında olana / Yöneldik kapısına / Safkan / Mahcub ve müştak…”
Keşke sayfalarca yerim olsa da, ‘Kaybolan şiir / Hayretlerimiz’i tamamen alabilsem buraya. En azından, meraklılarına salık vermiş olayım.
* * *
Bu satırları, henüz Cahit Zarifoğlu’nun İstanbul Küplüce’deki kabrini ziyaret etmeyen biri yazdı. Ama kararı kesin: İlk fırsatta yolunu oralara düşürecek, görevini yerine getirecek. Belki de siz bu yazıyı okurken, çoktan gitmiş olacak.