M. Nedim Tan
İbn Ebi’d-Dünyâ Eserleri, Hadislerde Ahlâkî Meziyetler (Çev. Abdullah Baykal) Ocak Yayıncılık, 2008
Ebu’l-Feyz el-Munûfî, Rûh-i Pâk (Çev. Hamdi Yıldız) Ocak Yayıncılık, 2008
“Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız!” hadisini çok duymuşuzdur. Peki nedir ahlaklanma ile kastedilen? Bir anlamla, bir gerçeklikle, bir kimseyle her yönden bütünleşmektir: Huy ile huylanma, sıfat ile sıfatlanma, renk ile renklenme... Renk ile renklenme deyince akla Kur’ân’ın ünlü âyeti geliyor: “Allah’ın rengi! Kim Allah’tan daha güzel renk verebilir ki?” (Bakara, 2/138) Allah’ın rengi ile renklenme, yani O’nun yüce sıfatlarında kendimizi bulma hadisesi... İşte ahlaklanma deyince böyle bir olgunluk kastediliyor.
İnsanları birleştiren, birbirlerini sevdiren ve farklılıklarını anlaşılır hale getiren bütün olumlu nitelikler ahlak kelimesinde karşılık bulurlar. Kişilikli bir insan olmak, kendini gerçekleştirmek, olgunlaşmak ve üretmek gibi tüm değer içeren ifadelerin ulaşalabilecekleri son nokta ahlak kelimesidir. Bu yönüyle ahlak denince kalben mutmain ve vicdanen müsterih olmak anlaşılır. Çünkü ahlak yaratılışa katılmaktır ve yaratılış Allah’ın bir fiili olması sebebiyle her halükarda iyilik ve güzellik ekseninde kendini belli eder. Bu yüzden Peygamberimiz “Allah Güzel’dir, güzeli sever” diye buyurur ve ekler, “Güzel ahlak, Allah’ın yüce ahlakıdır”. Zaten ahlak kelimesinde de var bu incelik: Halk, yani yaratılış ile huluk, yani ahlakî karakter aynı kelimenin olduğu kadar aynı hakikatin de iki yüzü. Halk, dış görüntümüz, huluk ise iç görüntümüz; ahlaklanma bu ikisinin kıvamında kendini buluyor.
İç dünyaya aykırı bir dış dünyanın, dış dünyaya aykırı bir iç dünya doğurduğu, zıtların kat be kat zıtlıklar ortaya koyduğu bir dünyada, ahlakî meziyetleri tanımaya ve anlamaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Bilince bir gaye, sözlere ve davranışlara da istikamet ve istikrar sağlamaktan daha güç ne vardır insan için? O yüzden her namazda Fatiha sûresini okur ve Allah’tan hep sırât-ı müstakîme hidayet isteriz. “Allah’ım yaratılışımı Sen güzel kıldın; ahlâkımı da güzel kıl” diye duada bulunan, “Ben ahlakî meziyetleri tamamlamak üzere gönderildim” diye buyuran bir Peygamber’in (s.a.v.) ümmeti olarak bizlere, ahlakı bir de bu duyuşla gözlemlemek düşer...
Bu çerçevede iki kitaptan söz açacağız: İlki her yönüyle sıra dışı bir kalem olan İbn Ebi’d-Dünyâ’nın (823-894), Ahlâkî Meziyetler -Mekârimu’l-Ahlâk- adını taşıyan eseri. Başta hadisler ve sahabe sözleri olmak üzere pek çok hikmetli-hakikatli söyleyişi günümüze aktarıyor bu eser, kadim külliyatın kıymetlerini devşirebilme kabiliyetinde olanlar için bambaşka bir âlem. İbn Ebi’d-Dünyâ, döneminin Bağdat’ında kaleme aldığı rivayet derlemeleriyle müslüman kültürü adına büyük bir katkının sahibi. Ocak Yayıncılık, Yusuf Özbek’in editörlüğünde elli sekiz kitaplık külliyatını yayına hazırladı, hem de Arapça-Türkçe dizgisiyle. Dizinin her kitabında insanı hayrete sevkeden onlarca unsur yer alıyor... İkinci kitapsa, XX. yüzyıl Mısır’ında irşad faaliyetleri yürütmüş bir şâzelî büyüğü Ebu’l-Feyz el-Munûfî’nin (1892-1972) tavsiyelerinden oluşan Rûh-i Pâk: Her anlamda bir ahlaklanma faaliyeti olan tasavvufun temel ilkelerine özlü bir biçimde yer verilen bir el kitabı. Yine Arapça aslıyla birlikte yayınlanan bu eserde de, ahlakî meziyetlerle sıfatlanma yolunda gayret gösterenler için hikmet dolu ipuçları var.