Gelin bakalım savaşın efendileri siz; büyük silahlar yapan, ölüm uçakları inşa eden, bütün bombaları yapan, duvarların arkasında saklanan, masalarının gerisinde saklananlar maskelerinizin arkasında sizi görebildiğimi bilmenizi istiyorum. (Bob Dylan)
Dünya öyle bir medya sahip ki en önemsediğimiz gündemler bile çok çabuk unutulur. Filistin her zaman gündemimizde olduğunu sandığımız bir olay belki ama onu da bir sonraki İsrail saldırısına kadar unutuyoruz. Hâlbuki İsrail tam da bunu istiyor. İsrail hamlelerini tam da bu iki saldırı arasında yapıyor. Ve bizler İsrail’in saldırmadığı zamanlarda Filistin’de her şeyin dört dörtlük olduğunu sanıyoruz. Bir de bunun daha farklı bir tezahürü var. İsrail saldırırken tüm Filistinlilerin harp halinde olduğunu, virane içinde yaşadıklarını hatta giyecek elbiseleri olmadığını sananlarımız var. Bir dostumun geçen ayki Genç dergi kapağındaki Ghassan röportajı resmi hakkında adamın giyiminin düzgün olduğunu onun gerçek bir Gazzeli olmadığını ve bu nedenle derginin kalitesinin düşük olduğunu iddia edişi beni çileden çıkardı adeta. Yahu bütün bu düşüncelerin kaynağı cehalet başka bir şey değil. Gazze’yi beynimizde gömüyoruz tehlikenin farkında mısınız?
Filistin kan, gözyaşı, mezar, silahlar, bomba ve kurşun yağan bir gökyüzü değil sadece. Filistin dünyanın İsveç’ten sonraki en entelektüel ülkesidir. Üç yaşındaki çocukların bile bizden daha çok tarih, siyaset bildiği bir ülke. Okumaktan başka yapabilecekleri bir şeyleri yok demek çok acımasızca. Üniversiteler iç ideolojik çatışmaların yaşandığı değil düşmana karşı nasıl durulacağının tartışıldığı üniversiteler. Hocaların öğrencilerinin isimlerinden siyasi fal bakmadığı bilgiye zekâya önem verilen üniversiteler. Türkiye’de ismi Muhammet olan öğrenciye hemen her hocanın bir önyargısı oluyor şahsen ben bunu ilkokuldan üniversite son sınıfa kadar yaşadım fakat Filistin’deki öğrencilerin çoğunun adı Muhammet. Benim tanıştığım dört Filistinli arkadaştan ikisi İbrahim ikisi Muhammet. Çok şükür ki sadece isimleriyle kalmıyorlar hem düşünceleriyle hem mücadeleleriyle ayaktalar. İsrail Filistin’e saldırmasının temel sebebi olarak Hamas’ı gösteriyor. Hamas’ın mazisi ne İsrail kadar ne Filistin kadar eski. Fakat Hamas yokken de İsrail saldırıyordu. İsrail’in hiçbir yerine teneke roketlerken düşmezken de İsrail saldırıyordu. Ve o Hamas Filistin İslam Üniversitesinde kurulurken asla silahlı bir örgüt değildi. Hamas’ı Filistin Kurtuluş Örgütü ile El-Fetihle çatışması şartıyla silahlandıran kimdi? İsrail… Hamas’ı siyasete girmeye zorlayıp sonra da onu terör örgütü ilan eden kimdi? İsrail… Her seferinde saldıran İsrail oldu.
Filistin’e Cuma namazlarında topladığımız para yardımlarıyla onların tüm ihtiyaçlarını karşılayabileceğimizi sanıyoruz. Filistin’in temel ihtiyacı silahtır. Savaşı durdurabilecek, çocukların bebeklerin ölümünü durdurabilecek ihtiyaç silahtır. Öyle sıradan silahlar da değil. Sıradan silahları İsrail de verir (veriyor da). Ve bu silahları verdiği için de hiç korkmadan Filistin’e saldırır. Çünkü hep bahanesi olacaktır. Fakat vurduğu insanlar silahlı değildir. Halkı vurmaktadır, anneleri bebekleri vurmaktadır. Fosfor bombaları ile kısırlaştırmaktadır. Hamas bahanedir. Hedef Filistin halkının kendisidir zaten Hamas da Filistin halkının silah tutabilen erkekleridir. Tuttukları silahlar Çin ya da İsrail yapımıdır. İsrail’in kendi kullandığı silahlar Amerikan yapımıdır. Filistin’in elini güçlendirebilecek silahlar basit tüfekler teneke roketler olmadı hiçbir zaman. Lazer güdümlü silahların adını söylemek bile korkutur insanları. Fakat bu silahlar artık dünyada İran, Kore, Hindistan gibi ülkelerin bile üretim envanterinde yer almaktadır. Yani sadece Amerika’nın Rusya’nın İsrail’in elinde değildir bunlar. Bu silahlara sahip Filistin’e İsrail uçakları helikopterleri tankları gemileri o kadar kolay saldıramaz. Fakat Filistin’e yapılabilecek en büyük yardım cephaneler değil. Medyada Filistin’in sesini duyurabilecek organlar oluşturmaktır asıl yardım. İsrail yıllardır Filistin’e saldırır fakat Türk medyasında ilk kez İsrail karşıtı gerçek bir duruş oluştu. Bunun benzeri kanallar Amerika’da Fransa’da İngiltere’de Çin’de Japonya’da açılmadıkça Filistin’e İsrail’in yaptığı saldırı her seferinde dünyaya unutturulur.
Hani bazı filmlerde olur, adam masumdur ama bunu yalnızca seyirci bilir asıl bilmesi gereken bilmez. İşte biz bu filmdeki seyirciyiz. İlk kez bir seyirci Davos’ta kalktı yönetmene küfretti. Ama o seyirciye sen sanattan anlamazsın, sen cahilsin muamelesi yaptılar.
Sahne bizim değil, film bizim değil yönetmen biz değiliz ve koltuklara 1 Nisan (1 insan) şakası gibi zamklanmış seyircileriz. Bize düşen gerçekleri korkmadan söyleyebilmek. Bu filmi beğenmediğimizi ve gerekirse kendi filmimizi çekebileceğimizi söylemek ve bir yandan da hiç düşünmeden kendi filmimizin çekimlerine başlamaya cüret etmeliyiz.
Düşman her seferinde yıkacaksa ve biz her seferinde yıkılanı tamir etmeye çalışacaksak bizim kazanmamız mümkün değil. O zaman biz düşman yeniden yıkmaya gelmeden yıkılanı tamir ettiğimiz gibi yeni binamızı da dikmeliyiz. Bu yeni binalar Filistin’in içinde olmak zorunda değil kendi kentimizde de olabilir. Kentimize iyi bakmalı, orada bir Filistinli bulmalı ve ona bir yuva kurmalı. O yuvadan yükselen Özgür Filistin şarkıları sokağımızı şenlendirmeli. Dünyanın tüm kentlerinde bir Filistin evi olması yeterlidir. Her kentte sıkılmış bir yumruk, her kentte dikenleriyle taze bir gül.
Aşağıdaki bir kısmı Rasim Özdenören’den alıntılanmış paragrafın İngilizcesini yazdığımda bana “Bu yazıdaki gül yetiştiren adamlardan kasıt Filistinliler mi Türkler mi?” diye sormuştu Gazzeli kardeşim Muhammet Afana.
“Taş devri gibi tunç devri gibi insanların bir de gül devri geçmişi vardır insanlık tarihinde. Gül devrinden kalma adamlar çıkacak gizlendikleri yerlerden. Önce kokularını işiteceğiz ve torunlarıyla bir sabah namazı çıkışı haykıracaklar -Siz Nasrani misiniz? Siz Mecusi misiniz? Camiye girip namaz kılmanıza bakılırsa sizler İslamisiniz fakat giyiminiz duruşunuz yaşayışınız İslam’la adlandırılamaz.- Çaktırmadan svitinin kapşonunu sırtından içeri sokmaya çalışan rapçi gençle giydiği kot pantolonunu cüppesiyle örtmeye çalışan imam gül yetiştiren adamın haykırışlarına kulak verdi ve gül yetiştiren adamlar olabilmek için tövbeler etti”
Muhammet’e cevabım “Sence?” diye sorabilmek oldu. Onun verdiği cevap enteresandı “Sizin gül yetiştiren adamlarınız var fakat gül bahçelerinize kilit vurulmuş, bizim gül fidanlarımız çok fakat onları yetiştirecek adamların hepsi vurulmuş” Ağlatıyor beni “Kendine iyi bak” diyor bana “Kentine iyi bak” diyorum ben de ona.